“Ben kimim?” diye sordu kadın. Ve ekledi “bu kadar çekilmez biriyken neden hala benimlesin?”

Adam gülümsedi. Yaktı sigarasını. Kadına teğet geçeceği yolu hesapladı ve üfledi. Kadın burun ucuyla yaklaşmaya çalışsa da ıskaladı dumanı.

“İşte bu kadar” dedi adam. Dumanı göstererek.

“Bu kadar mı seviyorsun yani?” diye sordu bu defa kadın.

“Söylediklerin ve kırdıkların bu kadar hafif ve teğet geçiyor. Ben senin dilinden çıkanlarla oyalanmıyorum. Kalbine yasladım kalbimi.” Dedi.

Kadın iç çekti. Dumanın kokusu az biraz gelmişti burnuna.

O da gülümsedi. Tıpkı onlar gibi dizildiğim ipten tek tek dökülüp, yeryüzünde sekmek istedim. Her bir inci benim ayrı hüner ve vasıflarımı temsil ediyordu. 

Önce çocukluğum indi. Hala çikolata ve şekerleme kokuyordu. Masal kahramanları omuzlarıma oturmuş bir şeyler mırıldanıyordu. 

Pinokyo uzun burnunu kulağıma sokuyor, şirin baba, babacan tavrıyla saçlarımı okşuyordu. Uyuyan güzel diğer omzumda uyumaya çalışıyor, onu öpen kurbağa cücelerin arasından kayıplara karışıyordu. Uzaklardan kurdun uluma sesi geliyor, başlığını kafasına geçiren kırmızılı kız kolumun altına gizleniyordu. Yerleri silen körpe kıza zulüm etmek isteyen kötü kardeşlerinden -az sonra önümde duran bal kabağının kurtaracağından habersiz dilimleyip afiyetle yemeyi planlayan haramilerden- zor kurtaracaktım. Hummalı bir çalışma vardı dökülen ilk incinin dünyasında. 

Sonra arzularım indi. Arzulanmak. Sahip olunmak için emek ve çaba harcansın istedim. Alımlı bir kadın inci kolyeyi boynuna geçirsin, adam saçlarını ellerinin arasına sıkıştırıp kadının kolyesini taksın. Ardından ufak, belli belirsiz bir buse kondursun. Havada süzülen ihtiras kokusunu gizlemek için bir birine teğet geçen bakışlar, sözler baskın olsun. Fantazi dünyasının hayali kahramanları kanırtsın bedeni. 

Heveslerim indi ardından. Merak etmenin ve çoğu şeyi ilk kez deniyor olmanın verdiği cahili masumiyet. Kurguladığım, aklıma yamadığım. Sorguladığım ve çoğu kez sorgulamayı da bırakıp sadece hazzına vardığım heveslerim. 

Günahlarım… 

Yaşanmışlıklarım indi sonra. Ne de ağır düştüler. Gülle gibi. İçi dolu top gibi. 

Civa gibi. Akıştı. Kaydı. 

Dolu göründü, boşaldı… 

Hüzülerim indi, rüzgarla beraber savruldu.Toz oldu. Buz oldu. En sonunda yoz oldu. 

Gençliğim indi sonunda. Deli fişek gibi oradan oraya sekti. Maratonu bitirmeye çalışan koşucunun adrenaliniyle bitiş çizgisine koştu. Paraşütten atlayan maceracının süzülmesini andıran büyük coşkusuyla ayakları yere kavuştu. Çıkardı sırtından kamburunu daha uzaklara koştu, koştu, koştu. Tüm Dünyayı turlamaktı amacı; bir baktı yerinde yoktu. Ruhu çoktan çıkmıştı tura elinde incisi, yüreğinde de hayata olan sevgisiyle. 

Vicdan indi en son olarak. Camı gagalayan kuş misali yürekten içeri sızmaya çalışan. Kötülükleri ve karanlıkları silip yerine huzur ve mutluluğu aşılamaya çalışan yorgun meleğin elindeki sihirli değneğe çarptı inciler. Ve her biri yeryüzüne dağıldı. Kopmaz kökler saldı…