Etrafınızda çok fazla bencil insan olduğunu düşünüyor olabilirsiniz ya da size bencil olduğunuz sık sık söyleniyor olabilir. Acaba gerçekten sandığınız kadar bencil biri misiniz? Benmerkezci ya da sadece kendinizin farkında olabilir misiniz? Günümüzün popüler kültüründe dilimize yerleşmiş bu üç kavramı karıştırıyor olabilir misiniz? Gelin hep birlikte bencillik, benmerkezcilik ve öz farkındalık ayrımına odaklanalım.

Sapla samanı ayıralım diyorum…

‘’Bencillik’’

Bana hep bana, mantığında olan insan formatı, hep ilgi odağı olmak isteyen, karşısında ki insanın duygu ve düşüncelerini hiçe sayıp, anlamak istemeyen, kendi sorunları her zaman hat safhada ön planda olan, düşüncesiz ve bazen patavatsız olabilen kişilerdir. Her zaman ve her yerde önceliğin kendisinde olması gerektiğini düşünen insan. Bu hal ve tavırlarının karsısındaki insanda yarattığı etkileri genelde görmez veya görmezden gelir.

‘’Öz Farkındalık’’

Öz farkındalık kavramı ise, eski Yunan aforizmalarından “Kendini bil” tutun da modern batı psikolojisine kadar hemen hemen tüm filozof ve psikologlar tarafından mercek altına alınmıştır.

Hiç sahip olduğunuz düşünce veya deneyimlere bakıp da kendinize ilişkin bir yargıda bulundunuz mu? Cevabınız olumlu ise yalnız değilsiniz ve işte şimdi kendinizi yargılamadan oluşturacağınız bir benlik yansıması üzerine çalışmanın tam zamanı.

Bunu nasıl yapabiliriz?

İlk başta yapacağımız şey kendimizi sorgulamak. Bize dayatılan öğretilerle oluşan ben duygumuzdan çıkabilmeyi başarabilmek.  Çevremizi kitap gibi okumak. Meraklı bir gözle önce kendimize, sonra en yakınımıza, sonra uzak çevremizdeki kişilerin neler yaptığına bakmak ve en önemlisi sorgulamak. Başlangıç sınırlarımızdan oluşan benliğimizi olabildiğince genişletmek. Ve genişletme sırasında da yeni benler, yeni imkanlar, yeni yollar keşfetmek. Kendini gerçekleştirmek olgusu tamamen bundan oluşmaktadır. Kişinin kendi benliğini keşfetmesi, bugününü yüksek çözünürlükte yaşayarak, kendisine sunulan bütün fırsatlarda en üst düzeyde, en güzel yaşayabilecek şekilde istifade edebilme sonucu olacak. Biz hep dışarıda ki şartlarla uğraşıyoruz. Diplomalar, sertifikalar, birtakım başarılar, övgüler. Onlar içinde dönüp duruyoruz.

Halbuki hayat böyle bir şey değil. Hayat, biz kendimizi ne kadar inşa edersek, bize o kadar hizmet edecek, o kadar ödül ve fırsat sunacak bir şeydir. Bunu gerçekleştirebilmenin iki yol vardır. Birincisi ne olursa olsun ‘’Bilmiyorum’’ diyebilmek. Bilmiyorum diyemezsek, öğrenemiyoruz. Bilmiyorum diyemezsek beynimiz kapanıyor, kapalı tek hale geliyor. Biliyorum diyen gelişiyor. Bütün bildiğimiz değerlere karşı en önemlisi ‘’Nerden Biliyorum’’ sorusunu sormak. Bu soruyu sormaya başladığınızda orada çok büyük şeyeler çıkabiliyor.

Başkalarından duyduklarımız bizim fikirlerimiz değildir. Kendi alanımızda kullanabileceğimiz, esas bizi biz yapan, kendi ürettiğimiz tecrübe ve duygusal düşünce dünyamızdır.

Daniel Goleman’a göre öz farkındalık duygusal zekanın temel taşıdır

‘’Duygularımızı ve düşüncelerimizi an be an gözlemleme yeteneğine sahip olmamız; kim olduğumuzu daha iyi anlamamız, kendimizle barışık olmamız ve düşüncelerimizi, duygularımızı ve davranışlarımızı proaktif olarak yönetebilmemiz açısından da kritik bir önem taşır.’’ Demiştir.