Hava kararmak üzereydi. İskeleye doğru yürürken, ıssızlığı ardımızda bırakıp zulamdaki tüm sevda sözcüklerini ortaya dökerek deniz motoruna bindik. Rüzgâr usulca saçlarımı okşuyordu. Şairin de dediği gibi dağılan yalnızlığımı düzeltiyor, ardı arkası kesilmeyen sevda cümlelerini sıralıyordu, gözlerimden korkarak. Çünkü aşk korkuturdu insanı.

İyot kokusu genzimi yakıyor, boğazım düğümleniyor, kelimeler ciğerlerimde birikiyordu. Artarda sıralanmıştı irili ufaklı, cılız tombul, sessiz, hırçın onca kelime. Gökyüzü bir kararıp bir açıyor, deniz şişen kumlara ve içinde oynaşan balıklara gebe bizi karşı yakaya savuruyordu.

Gri ve tozlu insanlar sisin ardından bizi gözetliyor, sıtmaya tutulmuş hastalıklı bedenler yan yana dizilmiş, ağızlarındaki kekeme türküyü inatla söylüyorlardı.
Kurutulmuş denizyıldızları teknelere serilmiş gecenin şavkında gökteki yıldızları kıskanıyordu.

Sahile vuran denizanaları iğreti bir ölümü gözler önüne seriyordu. Kim bilir ne zaman kimler tarafından içilmiş içi boş şişeler su yüzünde intihar sonrası sudan şişerek yüzeye çıkmış talihsiz âşık gibi sallanıyordu. Ne çok kötülük vardı bu kentte?

Oysa belki de en mutlu olmam gereken andı. Saçlarım taze gelin özeniyle usulca okşanırken en büyük hazzı yaşıyor olmam gerekmez miydi? Kötülükleri dipsiz dehlizlere fırlatmalıydım. Kent şu an eflatundu. Olmalıydı. Ve onu hiçbir güç karartamazdı. Yüreğimi çiçeklerle bezeyip baharı koklamalıydım kendi içimde.

Erguvan çiçekleri su yüzeyinde yüzmeli, baharda açan badem çiçeği ile armoni oluşturmalıydı. Yerinde durmayan denizkızı kuyruğunu suya çarptıkça etrafa sevdayı fışkırtmalı,  sesi tüm kentte gezinmeliydi. 

Oysa şimdi ben kendimden aciz, kendime batırdığım sayısız denizkestanesinin iğneleri altında sudan korkan denizkızı gibi kurumayı bekliyordum. Hiç sudan korkar mı diye sorduğunu duyar gibiyim. Korkar elbet, korkar. Derinde gezinir çünkü hiç bilmediği, tanımadığı, karşılaşmadığı aşkı. Aşk korkutur çünkü insanı…

Sevda kaçsın çayınıza..

Meldazirek/Bulantı