Yine bozulduk. AB bizi anlamıyor; Rumlar AB’yi rehin aldı; AB’nin tavsiye kararı yanlıştır, haksızlıktır, taraf tutmaktır! Evet AB’nin Türkiye’ye yaklaşımı baştan başa bir rezalet, haksızlık, adaletsizlik ve taraf tutmaktır. AB, suçludan yana, suçsuzu mahkûm etmek yolundadır. Bunların hepsi doğru. Ancak bizim açımızdan bakıldığında bunlar doğrudur. Biz konuya hak-hukuk, eşitlik ve antlaşmalardan kaynaklanan dengeler açısından bakıyoruz ve adalet bekliyoruz. 43 yıllık deneyden sonra uluslararası ilişkilerde hak ve adalet diye bir şeyin olmadığını, çıkarların konuştuğunu ve kendi çıkarımıza kararlılıkla sahip çıkmadığımız takdirde, bizi istedikleri bataklığa götürüp seyrimize bakacaklarını hâlâ anlamamışsak, başkalarının bizi anlamadığından şikâyet etmek hakkımız yoktur. Sorulması gereken soru “onların” ne yapmak istediklerini anlayıp anlamadığımızdır. Ne yapmak istedikleri, 43 yıldır suçlu, eli kanlı terörist bir idareyi, toplu mezar kazıcılarını, “Anayasa ölmüştür ve gömülmüştür” diyerek Kıbrıs’a sahip çıkmak isteyen tarafı sonuna kadar, hicap duymadan desteklemelerinden ve bizi bu eli kanlı idareyi meşru hükümet olarak tanımaya zorlamalarından belli değil midir? Peki, bu acı gerçek karşısında biz ne yapıyoruz? Uslu çocuk olduğumuzu, Rum tarafının yaramaz çocuk olduğunu, her öneriyi görüşmeye hazır olduğumuzu söyleyerek, var olan dengesizliğe rağmen “meşru hükümet” addedilen ve bizi “hükümetten kaçan, adayı bölmek için isyan eden, istilâcıya kapıyı açan azınlık” olarak gören Rum idaresi ile görüşmeden görüşmeye koşuyor, bu dengesizliğin ortadan kalkması için devletimize ve egemenliğimize sahip çıkacağımıza “görüşmeye hazırız ve bir adım da önde koşacağız” demeye devam ediyoruz. Kısacası biz kendi davamızın ne olduğunu, Rum tarafının yüz yıllık davasının ne anlama geldiğini, 1955-58’leri, Akritas Planını, “Türkiye Türkleri kurtarmaya gelirse, kurtaracak Türk bulamayacaktır” beyanlarının Muratağa, Sandallar, Atlılar, Taşkent’te nasıl uygulanmaya konduğunu bir yana bırakarak “masada uslu uslu oturmakla” bir yere varacağımızı sanıyoruz. Uluslararası arenada “haklı taraf, hakkına sahip çıkan ve boyun eğmeyen taraftır” gerçeğini sanki bilmiyoruz. Bilmiyor idiysek 24 Nisan 2004 referandumunda oynanan tiyatrodan, aldatmacalardan, tehditlerden sonra “hayır” diyen tarafın nasıl ödüllendirildiğini sanki görmedik; ABD dostumuzun Bryza kanalı ile “Türkler, taleplerini Rumların kabul edebilecekleri şekle soksun” önerisinden de sanki ders almadık! O halde biz neyi anladık ki, başkalarının bizi anlamasını ve haksızlıktan vazgeçmesini bekliyoruz? Kırmızı çizgisiz, her öneriyi görüşmeye hazır taraf olarak bize ve Türkiye’ye Kıbrıs Rum idaresini “meşru hükümet” olarak tanıma konusunda yapılan baskılar karşısında ne istediğimizi, bu baskılara niye boyun eğmeyeceğimizi kararlılıkla duyurduk mu? Annan Planına EVET demekle tam aksini yaptık. Ecevit’in büyük bir dirayetle Kıbrıs meselesini Türkiye’nin AB yolundan ayırmış olmasına rağmen, “Türkiye’nin AB yolu açılacak” inancı ile bu iki konunun birleştirilmesine karşı çıkılmadı. Annan Planına EVET demekle Türk-Yunan dengesinin bozulmasına, Kıbrıs’ın Türkiye üye olmadan AB üyesi olmasına razı olundu. Rum’un HAYIR oyları ile ortadan kalkması gereken Annan Planından hâlâ medet umanlar var; hâlâ TBMM’de karara bağlanmış olan ve Cumhurbaşkanı Sn. Sezer’in vurguladığı milli formülü AB’nin önüne duvar gibi çıkarmıyoruz. O halde “bizi anlamıyorlar” diye niye şikâyet ediyoruz? Türk Hükümetinin Kıbrıs konusunda kırmızı çizgisi nerede başlar ve nerede biter bilen var mı? Biz milli formül konfederasyondur, iki devletli bir ortaklıktır; kalıcı bir uzlaşma bunu gerektirir; masaya oturmak için Kıbrıs Rum idaresinin “Meşru Kıbrıs Hükümeti” olmadığı ve olamayacağı kabul edilmelidir diyoruz. Hâlâ “her öneriye bakarız” diyerek sağlıklı bir sonuca varılacağını düşünenler varsa çok yazık! Biz ne istiyoruz? Dünyaya bunu söyleyelim, bunun arkasında kararlılıkla duralım. Bizi anlayıp anlamamaları önemli değildir yeter ki biz kim olduğumuzu ve ne istediğimizi bilen taraf olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne ve Kıbrıs üzerinde var olan Türk haklarına sahip çıkalım! “Bizi anlamıyorlar” diye yırtındığımız tarafların ne yapmak istediklerini görmüyor muyuz? Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmak, bizi korunmaya alınmış bir azınlık statüsü ile bir kâğıt anlaşmasına bağlayarak Türkiye’yi adadan çıkarmak ve AB’nin Yunan ve Rum boyalı haritasında Rum’un insafına terk etmek istiyorlar. Hâlâ görüşmeye hazırsanız, başınıza gelecek ne varsa buna lâyıksınız demektir. Ancak, unutmayınız, dava Türk ulusunundur ve bu ulus böyle bir aşağılanmaya lâyık değildir, böyle bir sonucu asla kabul etmeyecektir.