Giriş
Arktik olarak nitelenen kesim, yalın bir ifadeyle “Kuzey Kutup Dairesi”nin kuzeyinde yer alan bölgeyi ifade etmektedir. Toplamda yaklaşık 27 Milyon km2’lik bir alanı kapsayan bu bölgenin yaklaşık üçte birini karalar ve geri kalanını ise denizler oluşturmaktadır. Arktik bölgede Sonbahar Ekinoksundan (23 Eylül’den) İlkbahar Ekinoksuna (21 Mart’a) kadar güneşin doğmadığı bu bölgede deniz sıcaklığı en sıcak ayda bile 10oC’ın üzerine çıkmamaktadır.
Arktik bölgede siyasi olarak; Rusya, Kanada, Alaska (ABD), Norveç ve Grönland (Danimarka)’ya ait bölgeler yer almaktadır. İsveç, Finlandiya, doğrudan Arktik Okyanusuna kıyısı olmamakla beraber (Kuzey Kutup Dairesi içinde toprakları olduğundan) Arktik ülkelerinden sayılmaktadır (Şekil 1).
Şekil 1 Arktik Bölge
Bilindiği üzere Arktik Okyanusunda buzullar yer almaktadır. Ancak, iklim değişikliği nedeniyle Buzullarda önemli olarak nitelenebilecek erimeler gözlenmektedir. Bu durum iklim değişikliği açısından sorun oluşturmakla beraber Arktik Okyanus’unda deniz taşımacılığına fırsat verecek şartları oluşturmaya başlamış bulunmaktadır.
Bu durumda, Arktik Okyanus’unda kıyısı olan ülkelerin söz konusu bölgeleri, ehemmiyetle öne çıkmaktadır. Arktik Okyanusta en uzun kıyıya sahip olan ve aynı zamanda Kuzey Kutup Dairesi içinde en büyük karaya sahip ülke Rusya olduğu görülmektedir (Şekil 1). Kuzey Kutup Dairesi içinde önemli bir kara bölgesi de Danimarka’ya ait Grönland olarak hemen fark edilmektedir. Ayrıca, Kanada’nın Arktik Okyanusu kıyısı da önem arz etmektedir.
Arktik Bölge Ekonomisi ve Enerji Politiği
Küresel ısınma sonucunda Arktik bölgede kayda değer değişimler yaşanmakta olup önemli buzul erimeleri meydana gelmektedir. Bu husus iklim değişikliği açısından dünyaya için farklı etkileri oluşturmakla beraber yeni deniz yollarının açılmasını gündeme getirmektedir. Bir başka deyişle, Asya Pasifik ile Avrupa arasında yeni su yolu taşıma rotaları söz konusu olabilecektir.
Arktik bölgeden geçebilecek deniz rotası olarak, olası dört güzergahtan bahsedilmektedir (Şekil 2). Bunlardan birincisi Arktik Okyanusunun Asya ve Avrupa kıyılarının kuzeyinden geçen ve “Kuzey Deniz Yolu” olarak nitelenen rotadır. İkinci bir yol, “Kuzey Deniz Geçişi” olarak nitelenen (Kuzey Deniz Yolu’na göre biraz daha kısa olan ve fakat Arktik Okyanus’unun ortasına daha yakın geçen) yine Asya Pasifik ve Avrupa bağlantısını sağlayan güzergahtır. En kısa geçiş yolu ise (şimdilik geçiş açıklığı süreklilikle henüz tam sağlanamamış olan) “Kutup Geçiş Rotası” olmaktadır. Diğer bir güzergâh ta Asya Pasifiği ve de Amerika kıtasının batısını, doğusuna bağlayacak “Kuzeybatı Geçişi” olarak öngörülmektedir (Şekil 2).
Arktik Bölgesi güzergahları, uzun menziller arasında önemli ölçüde ekonomik alternatifler oluşturma özelliği taşımaktadır. Örneğin; Kuzey Geçiş Yolu güzergahı, Japonya’dan Roterdam’a ulaşımı Hint Okyanusu ve Süveyş Kanalı üzerinden ulaşım rotasına göre yaklaşık üçte bir oranında yolu kısaltmaktadır. Bu husus, gerçekten yadsınamaz bir avantajı oluşturmaktadır. Bir başka deyişle, burada önemli bir ekonomik ve enerji politik getiri söz konusu olmaktadır.
Şekil 2 Arktik Geçiş Güzergahları
Bunlardan ayrı olarak ve belki de ekonomik avantajdan da öte önemli bir diğer konu Arktik Bölgenin sahip olduğu yeraltı zenginlikleridir. Bu bağlamda olası enerji kaynağı rezervleri ve ilaveten maden kaynakları, tüm dikkatleri bölgeye çekmektedir. Burada şunu da belirtmek gerekir ki; enerji politik rezerv bölgeleri ve mıntıkaları yadsınamaz önem arz etmektedir (Şekil 3).
Şekil 3 Arktik Bölgenin Potansiyel Rezerv Bölge ve Mıntıkaları
Bölgeye ilişkin olarak 2008 yılında “ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu (U.S. Geological Survey)” tarafından yapılan araştırmalarla Arktik bölgede 100 Milyar Varil’e varan petrol ve 50 Trilyon m3 mertebesinde doğal gaz rezervi olduğu belirtilmiştir. Bir başka deyişle, söz konusu bu rezervler yadsınamaz değerleri ifade etmektedir
Burada şu konuya da dikkat çekmek gerekir ki; Arktik Bölgedeki doğal gaz ve petrol enerji kaynaklarının önemli bir kısmının Rusya’nın Arktik Bölgedeki kara bölgesi ile deniz “Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB)”sinde yer aldığıdır (Şekil 3 ve Şekil 4). Bu durum, dikkatleri Rusya üzerine çekmektedir denebilir.
Şekil 4 Arktik Bölgedeki Enerji Kaynaklarının Ülkelere Göre Dağılımı
Enerji kaynaklarına ilaveten Arktik bölgede özellikle Demir, Nikel, Platin, Titanyum ve çinko gibi önemli metal cevherleri ve mineraller ile değerli taşların da bulunduğu ifade edilmektedir. Bu cevherlerin de, gerçekte giderek önemi artan ve dünya ülkelerincegiderek daha çok talep edilen metal ve mineraller olduğu gerçeği de yadsınamazlık ifade etmektedir.
Willow Projesi
Arktik Bölgeyle ilgili son bir gelişme ABD’de dikkatleri üzerine çeken bir konu olarak öne çıkmıştır. 13 Mart 2023 tarihinde “Willow Projesi” olarak nitelenen Alaska’nın “North Slope” bölgesinde, doğal gaz ve petrol aramak için 100.000 dönümlük bir alanda sondaj çalışmaları yapılması projesi ABD Başkanı Biden tarafından onaylanmıştır. Söz konusu bu proje 30 yıllık bir plan olmasına karşın çevre sorunlarına sebep olacağı ve iklim değişikliği konusuna olumsuz etkisi olacağı gerekçesiyle şimdiye kadar (Geçmiş Dönem Başkanı Trump’ın proje yapılması konusunda ısrarlı olmasına karşın) hayata geçirilememiş ve mahkeme kararı ile proje reddedilmişti. Şimdi Başkan Biden tarafından projenin onaylanmasına çevreci gruplarca (daha önceleri de müteaddit defalar yapıldığı gibi) karşı çıkılmaktadır. Ancak, projenin yürürlüğe gireceği öngörülmektedir.
Willow projesi ile 30 yıl boyunca günde yaklaşık 200.000 varil petrol üretimi ile toplamda 600 milyon varil petrol çıkarılması öngörülmektedir. Bu bağlamda proje kapsamında 8 ila 17 milyar USD arasında gelir sağlanabileceğinden bahsedilmektedir. Buna karşın 287 milyon ton karbon emisyonuyla beraber sera gazlarının salımına sebep olacağı ifade edilmekte ve bu bağlamda hayata geçirilmesine karşı çıkılmaktadır.
Ancak, Willow Projesinin ABD'nin enerji arz güvenliğine katkıda bulunacağı, ilaveten yerel ekonomiye destek sağlayacağı ve binlerce istihdam yaratacağı ifade edilmektedir. Burada şunu da belirtemk gerekir ki; Alaska'nın ekosistemlerine zarar vermesi söz konusu olabilecek projenin onaylanmış olması Arktik jeopolitiği açısından ayrı bir önem taşımaktadır.
Sonuç
Arktik Bölge, günümüzde jeopolitik, jeoekonomik ve enerji politik açıdan dikkatleri giderek daha çok üzerine çeken bir bölge durumuna gelmiş bulunmaktadır. Özellikle, son dönemde iklim değişikliği bağlamında Arktik Bölgenin giderek ısınıyor olması ve buzulların erimesi, bölge için bazı yeni olası gelişmeleri gündeme getirmiş bulunmaktadır. Bunların başlıca iki başlık altında toplanabilir olduğu söylenebilir. Bunlardan birincisi, (Asya Pasifik-Avrupa ve Amerika kıtasının batısı ile doğusu arasındaki ulaşıma ilişkin) uzun menzilli deniz rotalarını kısaltacak alternatif rotaların oluşuyor olması ve ikincisi de Arktik Bölgedeki enerji rezervleri ile önemli metal ve mineral kaynaklarının ekonomiye ve enerji politiğe kazandırılabilecek olmasıdır.
Her iki konudaki olası gelişmeler Arktik jeopolitiğini yakından ilgilendirmekte ve bölgeyi ileri bir risk bölgesi haline getirme potansiyeli taşımaktadır. Hal böyle olunca bölge ülkeleri kadar bölge dışı aktörler de dikkatlerini bölgeye yönlendirmektedirler. Örneğin; Çin, “Kuşak Yol” Projesi bağlamında Asya Pasifik’i Avrupa’ya bağlayan yeni bir güzergahla yakından ilgilenmektedir. İlaveten enerji politik ve ekonomik değeri yüksek rezervlerin bölgede varlığı da Arktik bölgeyi risk bölgesi haline getirecek potansiyel taşımaktadır.
Burada son dönemlerde ortaya çıkan bazı konjektürel gelişmelerin de konuyla ilgili yansımalarının olacağı söylenebilir. Örneğin; (200 yıldır, Dünya Savaşları yaşanmış olmasına karşın hiçbir ittifaka girmemiş olan) Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya girmelerine ilişkin yaşananlar, Arktik’teki gelişmeler açısından da önem taşımaktadır. Şöyle ki; ilk olarak hayata geçirilebilecek olarak düşünülen (Şekil 2’de görülen) “Kuzey Deniz Yolu”nun güvenliği gündeme gelmekte olup, Batı Dünyası tarafından bu güzergahın kontrolü önem taşımaktadır. Her ne kadar Finlandiya ve İsveç’in Arktik ülkesi olarak kabul edilmelerine karşın Arktik Okyanusu’na doğrudan kıyıları bulunmamakla beraber burada önemli bir jeopolitik pozisyona sahip bulunmaktadırlar. (NATO üyesi olan) Norveç’in bu iki ülkeyi kuzeyden ince bir şerit halinde dolanan kıyısı bulunmaktadır. Ancak, son derece dar bir şerit halinde olan bu kıyı bölgesi, güvenliğin sağlanması açısından sorunlu görünmektedir (Şekil 1).
Hal böyle olunca “Kuzey Deniz Yolu” ve “Kuzey Deniz Geçişi” güzergahlarının kontrol edilmesi için İskandinav Bölgesinin bir bütün halinde NATO içinde olması Batı Dünyası için stratejik önem taşımaktadır.
Ayrıca, Ukrayna Savaşı’nda yıpranmakta olduğu ileri sürülen Rusya’da zaman içinde konjektürel değişimlerin yaşanması Rusya’nın Arktik bölgedeki jeopolitiğini etkileyebileceğini akla getirmektedir. Hatta, Rusya’nın bölgedeki hegemonyasına yönelik riskler oluşabileceği ifade edilebilmektedir.
Öte yandan, yıllardır hayata geçirilemeyen Willow Projesinin, bu dönemde ABD tarafından yürürlüğe konması da Arktik Bölge jeopolitiğini etkileyecek gibi görünmektedir. Bu bağlamda Arktik Bölge için öngörülen “Kuzeybatı Geçişi” (Şekil 2) açısından da proje önem arz edecektir.
Görüldüğü üzere Arktik Bölge düşük yerleşimli demografiye sahip olmasına karşın giderek yüksek riske sahip bir bölge olma niteliği kazanmaya başladığı izlenimi edinilmektedir. Tüm bu hususlar, Arktik Bölge’nin dünya jeopolitiğini, ekonomisini ve siyasi durumunu etkileyebilecek bir metafor haline gelebileceğini düşündürmektedir.