Fikirler, insanlar, mekânlar, topluluklar, cemiyetler, toplumlar hakkında sık sık genellemeler yapıyoruz. Günlük hayatta karşılaştığımız örneklemlerden hemen keskin yargılara ulaşıyoruz. Oysaki sosyal olay ve olgular için tümevarım yöntemi bir metot değildir. Yargı için bilginin şart olduğunu göz önünde bulundurmamız gerekir kuşkusuz. İlla da dar bir örneklemden yargılara ulaşıyorsak da, bilimin bizlere öğrettiği temkinli cümleler kurmak elzemdir.“Gördüğüm kadarıyla, tanıyabildiğim kadarıyla, bilebildiğim ve tanıyabildiğim kadarıyla…” Başlayan cümlelerden sonra yargılarımızı açıklamak hâkikate gölge düşürmez. Tolstoy Diriliş romanında genellemelerin bizleri yanlışlara götüreceğini unutulmayacak bir benzetme ile anlatır: “Çok yaygın bir yanlış inanış vardır.  Her insanın belirli bir özellikleri olduğu söylenir. Sözgelimi, biri için iyidir, kötü huyludur, aptaldır, çalışkandır, tembeldir, vb. denir. Oysa hiç de böyle değildir. Bir insanın çoğunlukla iyi, çoğunlukla akıllı, çoğunlukla çalışkan olduğunu, ya da bunun tersini söyleyebiliriz. Ama bir insan için iyidir ya da akıllıdır, bir başkası için de kötüdür ya da aptaldır dersek yanlış olur. Gelgelelim hep böyle ayırırız insanları. Çok yanlış bir davranıştır bu. İnsanlar nehirlere benzerler: Hepsinden aynı su akar, ama her nehir kâh daralır, hızlı akar, kâh genişler durgun akar, kâh tertemizdir, kâh bulanık, kâh soğuk, kâh ılık. İnsanlar da öyledirler. Her insanda kişioğlunun genel özelliklerinin özü vardır. Bazen bunlar, bazen ötekiler çıkar üste. İyi ya da kötü olur. Bazı insanlarda bu değişiklik pek belirgindir, kesindir. Nehlüdof.” (Lev Tolstoy, Diriliş, Çev: Ergin Altay, s.208, 5. Baskı, 2009, İstanbul, İletişim Yayınları)