Başkentten çıkıp yine alıcılar açık gezerken şimdi Akdeniz sahilinin cennet kenti Antalya’dayım.
Zorla değil; gözüme çarpıyor olumsuz hal ve davranışlar. Her ne kadar görmezlikten gelsem de gözümün içine sokuluyor acayip ilişkili iletişimler vs.
İnsanoğlunun, beyin yapısı ne kadar derin ve kapsamlı.
Kaçımız bunun farkında, kaçımız bunu kullanabiliyoruz?
Keşke her birimiz başımızda taşıdığımız bedenimize yön veren o beyin yapısını düşünsek akıl muhakeme gücü ile beynimizi olumlulukla çalıştırabilsek!
Akıl ve bilinç nadasa bırakılmış gibi… 
Sanki düşünme merkezine şöyle bir komut verilmiş: ‘’Sen boyalı, röfleli, jöleli saçlar altında uyu canım, güzel ve sessiz uyu, uyanma dercesine…’’ Görünen vücut ve yüz hatları sadece işleme alınıyor. Çünkü o görecelik çok kolay ve ucuz heveslerde…
Bu insanların çoğunun kolayına geliyor. Ne kadar göreceli bir halk olduk!
Giyinip süslenince bir iki yazılı markalı giyinince kendimizi,’’ adam sanıp uzman bilimci, akademisyen, kültür bilişimcisi sanıp sahte bir özgüvenle salına salına yürüyoruz.
 Aksilik bu ya, hep benim karşıma çıkıyor böyle tipler… 
Bir arkadaş toplantısında birkaç kişiyle tanıştım. Bu birkaç kişi diye tanımlamaya çalıştığım tipler az önce söz ettiğim düşünme merkezinin boşluğundaki hoş insanların ta kendileriydi. 
Şık, çarpıcı makyajlı kadınlar, jöleli keskin bakışlı erkekler muhtemelen cepleri de dövizlerle doluydu. 
Aman Allah’ım. 
Görmeliydiniz!
Sanki siyaset bilimcisi, antropolog, ekonomist, akademik kariyerin en üst noktasında bilim adamları…
Ülkemiz ve dünya ülkeleri hakkında projeler üretip, dünya barışını sağlayacak komisyon üyeleriydiler. Sanal ortamlarda rastladığımız abartılı, özgüvenli tipler var ya, sanki hepsi karşımdaydılar… 
Bu güzeller ve yakışıklılar bir anda muhalefet oldular, iktidar oldular, ekonomist oldular…
Hümanist olup, insan haklarını savundular…
Ama hiç halk olmadılar!
’’Ne güzel bir duyguydu, bunları görmek insanı umutlandırıyor…’’ (!) Aralarından birisi bir fıkra anlattı konuyu dağıttı.
Hemen başladılar boş boş konuştuklarını anlayıp; 
_ ’’Bana ne ya… Ne oluyorsa olsun ben cebime bakarım. Bana ne ülke insanından ve dünya barışından…’’
İşte bu kadar basitti sohbetleri… 
Üzülerek eğitim şekillerini sordum. 
Kimisi zengin koca parasıyla magazinleşmeye çalışan acınası boş kadınlardı. Erkekler ise yine aynı şekilde terlemeden para kazanmış eğitimsiz ama giyim kuşam ve paralarıyla nice eğitimli bilim adamlarına, akademi birikimli insanlara ahkâm kesen…’’ İnsanlıkla dalga geçen arızalı tiplerdi…
“Bu katıldığım arkadaş grubundakilerin hepsi aydınız diye geçinen - İnsanlığı koruyan ama insanlığın insanı olmayan, akıl güçlerini kullanmayan sembollerdi. 
Dedim ya; neden hep bu tür topluluklarla karşılaşıyorum?
Acaba kalemim yazsın diye siz sevgili okurlarımla paylaşayım mı diye mi?
Bilemiyorum!
Genelleme yapmak istemesem de ne yazık ki günümüzde artık akıl gücünün yok oluşunu, yazılı kültürün, kitap ve gazete okumanın, eğitim almanın gereksizliğini düşünen sözlü - kültürle zevklerini tatmin eden zavallı, acınası zayıf ama kendisini çok güçlü zekâya sahip hisseden depresif insanlarla iç içe oluverdik. 
Bunlardan ne kendimizi, ne de onları ayırmak, ayıklamak hiçte kolay olmasa da yine de çevremizdeki bu tip insanların geyik yapmak için bizleri meşgul etmesine, dinleme nezaketi göstermeyip, boş bomboş bu yaralı ama havalı olduklarını sanan insanları dinlememiz gerekiyor.
Bizler insani haklardan, insan sevgisinden fikirlere vakit harcayınca nice nice kıymetli değerlerimizin bilim adına, insanlık adına, toplum ve ruh sağlığı adına ekonomi güzellikleri yaşama ve yaşatma biçimlerini kaçırmış oluyoruz…
Son günlerde aldığım bir karar var. Bunu sizlerle paylaşmak istiyorum. 
Artık:
’’Ağzı olanları değil de aklı olanları dinliyor ve kültür alıyor ve kültür verebiliyorum. Kendim için, insanlık için daha faydalı olduğumu düşünüp mutlu oluyorum…’’ 
Lütfen! 
Sizler de o canım zamanınızı dış görünüşlü budalaların başıboş konuşmalarıyla vakit harcamayın!
Akıllı, yöntemli ve faydası olan dostlarınızın, arkadaşlarınızın peşini sakın bırakmayınız!
Sevgiyle kalın!