Ne zamandan beri Adnan Hoca ve müritleri hakkında bir yazı yazmayı düşünüyordum, bu gün kısmet oldu. 

Benim karakterim, anlayışım şudur: Arkadaşlık yapılan, fikirlerinden istifade edilen, sevdiğim insanlar hakkında düşkünlük zamanında aleyhinde konuşmak çok yakışıksızdır. Konuya girmeden önce şunu anlatmalıyım: Fethullah Gülen cemaati hakkında operasyon yapılacağının emareleri görülmeye başlamıştı. (2012-2013’lü yıllardan itibaren dershanelerin kapatılması işlemi başladığı sıralar) Tanıdığım gazeteci yazar ve Zaman Gazetesi’nde çalışan bir kısım gazete personeline aynen şunu tavsiye etmişimdir: Sakın devlete kafa tutmaya kalkmayın, haklı olsanız bile her kalkışma devlete/millete büyük zararlar vermiştir. Bu tuzağa düşmeyin. Son 500 yıllık tarihe bakın, hiçbir darbeci devletin başına oturamamıştır. Kısa sürede tasfiye edilmiştir. Memlekete faydalı olmak istiyorsanız kurulu düzene itaat edeceksiniz. Ülke menfaatlerini tarihi süreçten hareketle faal bir şekilde savunacaksınız. Bir de baktım Ekrem Dumanlı ifade almak için gelen polise teslim olmuyor. Meğer devlet içine sızmış adamlarına güveniyorlarmış (!) Şimdi cezaevinde bulunan bazı gazeteciler bu tavsiyeme uymadıklarının pişmanlığı içinde midirler, sözlerimi hatırlıyorlar mı bilemiyorum?

Bir tarihte bir PKK’lı azılı terörist öldürülmüştü, annesi tabutun başında durmadan ağlıyordu. Biri dedi ki teyzeciğim oğlun çok azılı terör suçları işledi. (Bunu hak etti demek istedi.) Kadın dedi ki olsun, ben onu seviyorum. Geçmişte komünistlerle çok kanlı çatışmaya girmiş bazı ülkücülerin sevdiği bir komünist arkadaşı olabiliyordu.

Ben bir kısım fikirlerine katılmamakla birlikte Doğu Perinçek’i severim. Yiğit bir kadın olduğu için Tansu Çilleri ve akıllı bir adam olduğu için Özer Çiller’i severim. Prof. Doğan Avcıoğlu’nu, Prof. Mahir Kaynak’ı, E. Tüm. Gen. Cumhur Evcil Paşamızı, Adnan Tanrıverdi Paşamızı, E. Kur. Alb. Tamer Kumkale ve E. Kur. Alb. Oğuz Kalelioğlu’nu severim. Gazeteciler başta Abdullah Akosman olmak üzere, Kemal Sallı, Mustafa Akkoca, Osman Ünlü, Erhan Afyoncu, Mehmet Şevket Eygi, Murat Bardakçı’yı severim. Erbakan Hocamızı severim. Bekir Topaloğlu, Hayrettin Karaman, Ali Rıza Demircan, Abdurrahman Dilibak gibi hoca ve gazetecilerimizi de severim. Mesela Saadet Partisi’nin bundan önceki başkanı Kamalak Hoca’yı beğenmem. Bunu da tutmuyorum. Hani zevkler ve renkler tartışılmaz diye bir şey var ya, bu da o? Ben hapse düştü diye Adnan Hoca’yı sevmekten vazgeçecek değilim.

Adnan Hoca’nın ekibi ile ilk tanışmamız; Önce Vatan Gazetesi’ni bazı genç arkadaşların 2003 yıllarında ziyareti ile başladı. Bize evrim teorisi ile ilgili CD, yazı, belgeler verdiler. O gün için “Allahın varlığını, yaratılış mevzularını en iyi anlatan belgeler bunlardı.” Ben şahsen bu belge ve fikirlerden çok istifade ettim. O gün için AKİT ve Yeni Şafak Gazeteleri sayfa sayfa bunların yazılarını yayınlıyor. Mahkeme kararlarına karşı itirazlarını duyuruyorlardı. O zamanki Emniyet Müdürü Adil Saçan’ın kötü muamelelerinin anlatıldığı yazılar, evrim teorisi hakkındaki bulgular bu gazetelerde yer buluyordu.  (Bu gün TRT Belgesel Kanalı’nı izlerseniz halen bir yaratıcıdan söz edilmiyor, birçok belgeselde halen evrimleşmeden söz ediliyor, maalesef…)

Adnan Hoca’nın ekibinin dağıttığı CD’ler isim vermeyeyim hemen hemen bütün muhafazakâr kanallarda yayınlandı. Çok da yararlı oldu. Ancak bir sorun vardı. Adnan Hoca kendini mehdi ilan etmiş miydi-mehdi midir? İslam anlayışına göre bir mehdi gelecek midir-gelmeyecek midir? Bu konu ilahiyatçıların cevap vermesi gereken bir mevzu olduğu için ben bu meseleye hiç girmedim. Ancak bazı tarikat ve cemaatlerinde mehdinin geleceğini savunmasına rağmen şahsi inancım İslam’da mehdi diye bir kavram yoktur. Gelmeyecektir.

Adnan Hoca’nın ekibi bizi her Ramazan ayında iftarlara davet etti, çoğuna gittim. Hatırladığım kadarıyla 2010 yılından sonraki iftarlara Adnan Hoca’da katılmaya başladı. İftarlarda görüştük ve tanıştık.

İnşallah –Maşallah kelimesini çok kullanan herkese karşı samimi davranan, misafirperver bir şahıstı.  (Devam edeceğiz)