Ya da, bir İstanbul aşığı olan ve bizim kuşakları besteleri ile etkileyerek, o müstesna döneme damgasını vuran büyük bestekâr Münir Nurettin Selçuk'un; o unutulmaz bestesine güfte olan Yahya Kemal'in mısralarından taşan duygular gibi:
"Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça gönül tahtına keyfince kurul.
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer…"
"İstanbul"; geride kalan tüm yaşantımı her dönemde etkileyen, dolaştığım her semtinden etkilendiğim ve benim ömrüme renk katan, anlam veren çok özel bir dost oldu benim için…
50'li yıllarda yaşadığım o sıcak yuva ortamında geçen çocukluk yıllarımdan bana kalan en önemli anılar içerisinde Kadırga parkı ve bu parkın adını taşıyan Kadırga İlk Okulunun da çok özel bir yeri vardır…
Aslında ilkokul yılları her çocuk için çok özeldir. Ama o dönem benim bilinçaltımda çok farklı bir yere sahiptir! Çünkü o yıllarda, Kadırga'da, Gedikpaşa'da, Kumkapı'da İstanbul'un süsü ve tarihsel zenginliği olan Rum ve Ermeni vatandaşlarımız; bu semtlerde yoğun bir şekilde yaşamaktaydılar. Benim hatırladığım o özel dönemde, pek çok Rum, Ermeni arkadaşım da vardı…
Okul bahçesinde oynanan çocuksu oyunlar: Çelik çomak, misket oyunları, yakalamaca, mendil kapmaca, yakan top, topaç çevirmece, yumurta tokuşturmaca, uzuneşek oynama, çember çevirme, ip atlama, sek, sek oynama, çaput ile maç yapma ve mahalle takımları arası futbol maçları oynama…
Bu oyunların kaçı oynanır şimdilerde? Ya da kaçı hatırlanır, kaçı bilinir sizce?
Kadırga parkında oynadığımız o bitmeyen saklambaç oyunları! Hele, hele bir de sevdiğin kız arkadaşın seninle birlikte saklandı ise vay ki, vay!
Parkın içerisinde akmayan eski tarihi çeşme üzerindeki savaş oyunlarımız! O dönemde okuma hayatımıza giren "Amerika patentli Tommiks, Teksas ve Kinova çizgi roman kahramanlarını!"Taklit ederek oynadığımız oyunlar!
Ve tabii ki, ilkokul döneminde hepimizin yaşadığı o ilk duygusallık, ilk sevgili! 12 yaşında bir çocuk neyi nasıl anlıyor ve yaşıyorsa, işte öylesine bir yaşam karesi…
Hepimizin ah o çocukluk günlerimiz tekrar dönse geriye dediğimiz yıllarda yaşadığımız yerleri, o yerlerde yaşayanları, yaşanılan olayları unutmak ne mümkün?
Bizler daha yetişkin bir döneme ulaştıktan ve sonrası dönemlerde, o çocukluk günlerimiz öylesine etkili oluyorlar ki! Ömrümüzün yeni, yeni yelken açtığı yaşam ufuklarında, bizleri olgunluk limanlarına taşıyan pek çok yaşanmışlıklara da zemin hazırlıyorlar!
50'li yıllarda İlkokul hayatımızın içerisine unutamadığımız o kadar çok önemli şeyler girmiş ki! Bu önemli olayları yıllar sonra hatırlayıp, yaptığım değerlendirmede; o dönemin özellikle ilkokul öğretmenlerimizin, gelişip büyümemizde ve öğrenim hayatımızda çok önemli bir yere sahip olduklarını daha iyi anlıyor insan...
Bu noktada bir an durup yıllar öncesinde, bana okumayı öğreten. Kitap, insan ve doğa sevgisini aşılayan, beni ve tüm arkadaşlarımı kendi evlatlarıymış gibi gören, koruyup kollayan ve her derdimizle yakinen ilgilenen ilkokul öğretmenim, Sevgili Basriye Ersek Hanımefendiyi rahmet, hürmet, sevgi, minnet ve şükran duygularımla anıyorum. Ruhu şad olsun. (Sn. Basriye Ersek; İstanbul'da yıllardır insan sağlığının hizmetinde olan ve Haydarpaşa Göğüs ve Kalp Cerrahisi Hastanesine ismi verilen Dr. Sayın Siyami Ersek'in de ablasıdır…)
Aslında günümüzün Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temellerin atıldığı 29 Ekim 1923 tarihi ve sonrası yıllarında;
Basriye öğretmenim gibi çalışkan, hayatını eğitim ve öğretime adayan, hiçbir güçlük ve eksilikten yılmayan nice öğretmenlerimizin vermiş oldukları onurlu mücadeleyi, Yüce Atatürk ilke ve inkılâpları çerçevesinde yetiştirdikleri nesiller üzerindeki emeklerini hatırlamadan geçmek, tarihe ve o yüce insanlara yapılan büyük bir haksızlık olacaktır diye düşünüyorum.