Hayatımı ve ülkemin 10'narlı yıllarını yaşadıklarım ve yaşananlarıyla anlatacak olan bu kitabımda; O ilk pırıltılı bakıştan, son nefesteki o solgun bakışa kadar geçen bu uzun yolculukta yaşanan ve yaşatılan tüm değerler yer alacak!

Sevgi tomurcuklarının nasıl kök salıp yeşerdiği ve o uzun yolculukta, nasıl bir çınar ağacı gibi güçlendiği anlatılacak…

Yaşamın sayfalarını çevirirken, o sayfaların içini dolduran ülke gerçeklerini, ülkeme odaklı değişimleri, gelişimleri ve kimi açılımları da anlatmaya çalışacağım!

Ülkemizin temel niteliklerinin, pek çok şeyinin giderek değer yitirdiği, türlü açılımlar adı altında şekil değiştirdiği ömrümüzün bu son yıllarında, bizlerin, sizlerin, onların, bizim insanımızın; dünyaya nam salmış o güzel niteliklerimizin, değerlerimizin, globalleşen dünya şartlarına uyum adı altında; nasıl değiştirilmeye, dönüştürülmeye çalışıldığına da dokunmaya çalışacak, çevrilen her sayfa!

Onca yaşananlar, bu sayfalara sığacak mı derseniz eğer?

Bizler nasıl ki, sığmışsak bu kısacık ömürlere! Onca yaşadıklarımızı, akıllara durgunluk verecek tüm çarpıcı olayları, değişimleri, kimi gelişimleri, o yıllara nasıl sığdırdıysak bu bilmeceyi ömrümüze?

Bu kitabın çevrilen her sayfasına da öyle sığacak!

Ömür dediğimiz şey nedir ki? Aldığımız ilk nefesten, verilen o son nefese kadar! Tüm yaşananları, türlü kelimelere sığdıran üç perdelik bir oyun değil midir?

İlk perde de doğarsın! İkinci perde de büyürsün! Son perde de ise ölürsün!

Hepsi bu kadar…

O kadar kolay mı geçer bu hayat?

Yıllarla birlikte akıp giden tüm yaşanmışlıklar!

Hadi artık çevirmeye başlayınız hayatın ve hayatınızı yaşadığınız bu ülkenin sayfalarını… Bunca geçmişi, tüm yaşanmışlıklarıyla birlikte anlatmaya başlasın bu sayfalar…

Kimilerine göre mucizevî, kimilerine göre hesaplaşılması gereken, kimilerine göreyse yeniden yazdıklarına inanılan tarihin sesiyle o yıllar…

Ya mazisi zaferlerle dolu bu vatan toprakları uğruna hayatlarını seve, seve feda edenlerin, can ve kan bedeli ödeyerek göndere çekilen ay yıldızlı bayrağımızın gölgesinde yazılan tarihin, unutturulmaya çalışılan o onurlu sesi?

Unutturulabilir mi? O tarihi yazanlar, isimleri tarih sayfalarına altın harflerle kazınanlar. O zaman yeri geldiğinde tarihi gerçeklerin sesiyle de konuşsun bu sayfalar:

 "Ömrümüzün suretidir hatıralar! Onlar zamanı taşırlar. Ama ne hatıralar döner geri, ne de giden gemiler bir daha…"

 "Affetmek, ya da Affedilmek için daima bir şans vardır…"

GEÇMİŞTEN, GÜNÜMÜZE ON'ARLI YILLARIN İZLERİYLE TÜRKİYE…

(Unutturmamak için yazdım, unutulmasın o yıllar..!)

1950'li yıllar…

İnsan dünyaya gözlerini açıp da, almış olduğu ilk nefes sonrasında başlayan yaşam yolculuğunda ilk neleri hatırlar? Nedir yaşamımızdaki ilk hatıralar?

O tertemiz çocukluk günlerimize geri döndüğümüzde, neleri hatırlarız hiç düşündünüz mü?

Benim aklıma ilk gelen şey, İstanbul'un o büyülü güzelliği içerisinde daima özel bir yeri olan Kumkapı semti ve o semtteki cumbalı evimizdi…

Hala dün gibi hatırlarım o güzel evi…

Çünkü o ev, bizim ailemize kucak açan ilk yuvamızdı. Ben 1,5 yaşındayken Samsun'dan, İstanbul'a çalışmak için gelen, bizleri daima koruyup, kollayan, daha iyi bir yaşam sürmemiz için 53 yıllık ömrünün son anına kadar hayat mücadelesini İstanbul sokaklarında veren 'Sevgili Babacığımın' ve evimizin 'Meleği Anneciğimin' ilk yuvasıydı o güzel ev…

Tıpkı milyonlarca insanın hayatın ilk adımını attıkları sıcak, sımsıcacık diğer yuvaları gibi…

İstanbul o dönemde 50'li yılları yaşıyordu… Toplumun tüm katmanlarında; insani değerlerin, sevgi ve saygının en yoğun bir şekilde yaşandığı, büyüklerin küçüklerine sevgiyle yaklaştığı, küçüklerin de büyüklerine saygıda kusur etmediği, düşkünlere daima kucak açılan, muhtaçların hor görülmediği, komşuluk hakkının var olduğu ve her mahallede sözüne itibar edilen eli öpülesi bilgelerin ve mahalle ağabeylerinin yaşadığı bir İstanbul…