O gün bu gün Kıbrıs, Anavatan’ın desteği ve elinden tutması sayesinde, kendi yağıyla kavrularak bugünlere erişti. Bütün engellere rağmen bugünlere gelen, elbette yarınlara da ulaşacaktır.

     Çünkü mâzi; istikbâlin aynasıdır. Dün, kendi ayakları üstünde durmasını bilen Kıbrıs; yarınlarda  kendi başının çaresine bakmasını da bilecektir.

     Yeter ki, ay-yıldızlı bayrağı göklerde dalgalansın.

     Yeter ki, Mehmetçiğin gölgesi üstüne kanat gersin.

     Yeter ki, Ezan-ı Muhammedî kulaklarda yankılansın.

     Elbette, biz sağlam durdukça dış engeller kırılacak.

     Elbette, azmimiz karşısında bir gün el-pençe divan durulacak.

     Unutmayalım ki, zafer, hasmından bir saniye fazla dayananındır.

     Durum bu merkezdeyken, bize ne oluyor ki, telaş içindeyiz. Bizim için mesele çözülmüştür. Herkes yerini yurdunu bilmiş ve benimsemiştir. Herkes işinde gücündedir. Eksikler varsa da zamanla düzelecektir. Zira zaman en iyi ilaç, en güzel sakinleştiricidir.

     Bizce, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Devleti açısından herşey genelde süt liman iken; Yunan’ın, Rum’un ve onların şahsında İsrail, İngiliz, ABD ve AB’nin rahatsızlığı ve tahammülsüzlüğü var diye, niye bu kadar telaş ediyoruz?

     Biz suçlu değiliz. Biz gâsıp değiliz. Biz saldırgan değiliz. Biz barıştan yanayız. Kendi sınırlarımız içinde yaşayıp gidiyoruz. Durum bu merkezde iken; ne oluyor bütün bunlar derken; işte burada duralım biraz sevgili okur!

     Duralım ve iyice düşünelim. Mesele Rum’un (hâşâ) haklı oluşu, hakkını koruma ve kollaması değildir. Bütün mesele, bütün sorun Kıbrıs gibi stratejik bir konumdaki adada Türk varlığının; ilerde potansiyel bir tehdit olarak görülmesi ve algılanmasıdır.

     O Kıbrıs ki, İskenderun’un kontrolü oradan yapılışı. Yakın Doğu’ya atlama taşı oluşu. Mısır’ın yolu üzerinde bulunuşu. Süveyş’in emniyeti gibi sebeplerden ötürü çok büyük bir önem taşıyor.

     Türkiye’yi bile Türklere bırakılamayacak kadar kıymetli gören güçler; Kıbrıs gibi hayatî değerde bir adayı, Kıbrıs gibi bir sıçrama noktasını, Kıbrıs gibi tabii ve doğal bir uçak gemisini; hiç Türklerin elinde bırakmak isterler mi? Hiç Türklerin elinde kalsın derler mi? İstemezler tabii!

     Türkiye’nin geleceğinin parlaklığı karşısında gözleri kamaşan şer güçler; sulh ve sükûnun dayanağı olacak bir Türkiye’nin; Kıbrıs da elinde olarak; nasıl bir başka türlü güçlü olacağının bilinci içindedirler.

     İşte bu yüzden, bizce çözülmüş olan, problemini halletmiş bulunan Kıbrıs’ı tekrar bir düğüm noktası haline getirmek istiyorlar. Eli kolu bağlanmış Türkiye’nin şaşkın bakışları arasında Kıbrıs’ı, -hiç şüpheniz olmasın- ilk fırsatta yutmak isteyeceklerdir.

     Fakat onların bu hırsları; onları mahrum, zelil, mağlup, mahcup ve perişan edecektir. Çünkü zâlimdirler. Daha akıttıkları kanlar bile henüz kurumadı. Hedefleri bayındır ve âbâd yerleri yıkmak olanların sonları berbâd olacaktır.

     Efendiler! 

     Sıkı durmanın, 

     Şaşkınlığa prim vermezliğin tam zamanıdır. 

     Korkmayalım. 

     Haklıyız. 

     Haktan yanayız. 

     Hakkın yanındayız. 

     Hak bizden yana. 

     Öyleyse:

          “Allaha dayan, sa’ye sarıl, hikmete râm ol,

           Yol varsa budur, bilmiyorum, başka çıkar yol.”