Hoş geldiniz Yıldız Hanım, nasılsınız? Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

Hoş buldum, öncelikle sizinle birlikte olmak çok güzel ve burada bulunmaktan mutluyum. 02 Ekim 1976 Ankara doğumluyum ama aslen Nevşehirliyim. Nevşehirli olmaktan, Ankaralı olmaktan aslında Anadolu topraklarında yaşamaktan gurur duyuyorum. Anne/babasının sözünden çıkmayan, çocuklarının her istediğini yerine getiren “ezik” bir nesil olarak, önce mesleğim olsun diye! babamın isteğiyle Selçuk Üniversitesi Muhasebe, sonra beni tatmin etmediği için Hacettepe Üniversitesi Sağlık İşletmeciliği okudum. 22 yaşında evlenip 2 kız çocuğum Gökçe ve Göksu olunca, özel sektörde yıllarca çalışmama rağmen “para bana göre değil” deyip, bir arkadaşımın yönlendirmesiyle sözleşmeli öğretmenlikle ortaokul öğrencilerine İngilizce ve Matematik öğretmeye başladım. Bu işte mutlu olduğumu anlayınca Çocuk Gelişimi ve Eğitimi aldım. Bir taraftan da haftanın belli günlerinde AÇEV (Anne Çocuk Eğitim Vakfı) de çocuk yetiştirme yurtlarında gönüllü annelik yaptım. Bu arada Ankara TEMA ekibiyle tanışıp, çocuklara doğa bilinci aşılamak için gönüllü oldum. Yaş büyüyünce anlatmak da uzun sürüyor değil mi? Kısaca eğitimle eğiterek ve eğitirken öğrenerek 3. çocuğum Cemil Han’ı da aileme katarak 3 çocuk annesi oldum.

Yazmaya nasıl başladınız? Sizi teşvik eden biri ya da bir olay oldu mu?

Aslında okumaya başladığım anda yazmaya başladım ama birkaç arkadaşım dışında bunu kimse bilmiyordu. Beni teşvik eden olay ise kadrolu bir öğretmen olmayı beklerken, yaşadığım bir trajediydi. Alerji için gittiğim göz muayenesinde bir doktor arkadaşımın önerisiyle kontrole girdim ve meme ve lenf kanseri olduğumu öğrendim. Aslında ölüyor olmam gerçeği yazdığım minik minik hikayeleri kitap haline getirme isteği oluşturdu. Oysa hep çok zengin olup öksüz ve yetim çocuklar için, tüm imkanların sağlandığı, ayaklarının üzerinde durana kadar yaşayacakları bir yuva kurmak istiyordum. Maalesef kanser tanısı ile iki ameliyat, kemoterapi, radyoterapi, fizik tedavi ve kullandığım ilaçlar buna izin vermedi. O zamanki gücümle sadece 4 çocuk kitabı çıkarabildim.

SEHER DOĞAN: “İnsanı insana ancak şiir sevdirir” SEHER DOĞAN: “İnsanı insana ancak şiir sevdirir”

Bize kitaplarınızdan bahseder misiniz Yıldız Hanım?

İlk dört kitabım kızlarım Gökçe ve Göksu’ydu, yaşadığımız gerçek olaylardan bir çocuk eğitimi ve gelişimcisi olarak aileyi, sevgiyi, paylaşmayı anlattım. Çocuklar Gökçe ve Göksu’yu çok sevdi. Çünkü; Gökçe ve Göksu mükemmel değildi, kocaman saraylarda değil bir apartman dairesinde yaşayan, şehirde bir devlet okulunda okuyan,  okula yürüyerek gidip gelen, arkadaşlarıyla parkta oynayan, doğayı/ hayvanları merak eden, milli bayramlara coşkuyla hazırlanan, dini bayramları dedeleriyle anneanne ya da babaanneyle geçiren, yazları köye giden, köyde toprak gören, hayvan besleyen, domates, biber toplayıp, ağaçlardan topladığı meyvelerle reçel yapan, şehirde yaşamalarına rağmen sütün, yoğurdun, peynirin markette üretildiğini düşünmeyen, meraklı, sabırsız ve bazen de huysuz , bizden, bizim gibi, gerçek, sıradan çocuklardı. Sonra Cemil Han’ın Maceraları olmalıydı. Cemil Han’ın farkı yine gerçek, yine bizden, yine sıradan bir erkek çocuğuna ek olarak inanılmaz hayal gücü ve sonrasında yaşadığı komik maceralardı. Okuyan herkesin bana sorduğu; “Cemil Han gerçek mi?” oluyor. Cevabım; evet gerçek, o benim oğlum ve biz bunların hepsini çıkarabildi.

Yeni kitaplarınız çıktı. Hayırlı olsun. Bizleri ne bekliyor?

Kayıp Balerin var, 3/6 yaş, yeğenlerim Hira ve İkra’ya aldığım oyuncak balerinin bir anda kaybolması ve ardından olaylar offoff … Benim için çok özel olan Büyüklere Küçüklerden Masallar var. Öğretmenliğini yaptığım, gönüllü anneliğini yaptığım çocukların direkt cümlelerinden oluşan, yüreğime oturanları unutmamak için yazdığım dosyalardan çıkan ilk dört hikaye, İnşallah devamı gelecek. Bazen bir büyük olarak doğru davranışı sergilediğimizi düşündüğümüz anda, çocukların ne hissettiğini, nasıl duygular yaşadığını anlatan, her annenin, babanın, eğitimcinin hatta günümüzde duygularını kaybeden herkesin okuması gereken bir kitap. Çünkü çocuklar her şeyin en saf hali… Bu yüzden zaten kitabımın adı “Büyüklere Küçüklerden Masallar”.

Yazarlık dışında neler yapıyorsunuz?

Aslında yapmaya çalışıyorum. Şu an Uludağ Üniversitesi’nde Almanca Arkeoloji I.sınıf öğrencisiyim. İngilizceden sonra Almanca ve yanına 2.500.000 yıllık geçmişi kapsayan Arkeoloji eklenince biraz zorlanıyorum ama öğrenmekten büyük keyif alıyorum. Bunun dışında Arkeoloji, Sanat Tarihi ve Z-Doğa kulüplerine üyeyim ve vaktim oldukça etkinliklerine katılıyorum. Sahiplendiğimiz sokak kedimiz Odin ile ve çiçeklerimle ilgileniyorum.

Yeni kitaplar gelecek mi?

Elbette. Artık bu yaşa gelip heybeyi bilgi ve deneyimle doldurduktan sonra, ömrüm yettiğince bu birikimi aktarmaya devam edeceğim.

Bundan sonraki hayalleriniz, hedefleriniz nedir?

Çok büyük bir hayalim yok. Bahçeli, müstakil bir evde domates, biber, çiçek yetiştirip, tavuk, kedi, köpek, keçi, kuş annemin deyimiyle börtü böcek ne varsa doldurmak istiyorum. Onlar mutlu mutlu yaşarken ben de Anadolu’nun dünyada bildiğimiz tüm mitlerden çok daha fazla kaynağa sahibi olduğunu gösteren sonsuz bir seri yazmak istiyorum.

Sevdiğiniz takip ettiğiniz ya da örnek aldığınız yazarlar var mı?

Birini sevmek ve takip etmek için önce bir bilgi birikiminiz olmalı, neyi seveceğinizi anlamak için…  Ben 80 kuşağı olarak öğretmenimizin sınıfa getirdiği; Ömer Seyfettin, Kemalettin Tuğcu kitaplarıyla okumaya başladım. Kitaba nasıl aç isek; şimdi çocuk gelişimi için sakıncalı denen kitaplar hiç psikolojimi bozmadı, belki de şimdi anormal olan şeyi biz normal olarak yaşadığımız için… Bu yüzden ben, çocuklarıma ve öğrencilerime önce Türk klasiklerini ardından Dünya klasiklerini okuyun, diyorum. Okuduktan sonra yüreğinize dokunacak, aradığım bu, dediğin kitap sizin yolunuzu oluşturacak, okuma zevkinizi belirleyecek, diyorum. Bu günlerde ben Dünya edebiyatına taktım. Bize dikte edilen İngiliz, Rus, Fransız, İtalyan yazarlardan bıktım. İspanyol, İran, Mısır, Kırgız, Japon, G. Kore, Hint, Azeri, İskoç edebiyatını anlamaya özellikle çocuk kitaplarına bakıyorum. Vakit buldukça yeni çıkan Türk çocuk kitaplarını okumaktan zevk alıyorum. En son Berkan Kaya öğretmenimin “Mağaranın Gizemi” ve Yusuf Öztürk öğretmenimin “Vahşi Evrene Yolculuk” u okudum. Her ikisi de çocuklarımıza macerayı sevdiren, dili akıcı ve sürükleyici genç öğretmen arkadaşlarımdır. Şermin Yaşar’ın dilini de kendime çok yakın buluyorum ve kendisinin yaptığı her işi beğeniyorum.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Öncelikle böyle güzel sorular için teşekkür ederim, hayatımın film şeridi gibi önümden akmasını sağladın. Bence her birimiz kendimizi çok fazla önemsiyoruz, sandalyeler, mevkilere saplanıp kalıyoruz. Kainatta bir toz zerresi kadar görülen dünyayı büyük, kendimizi unutulmaz hissediyoruz. Oysa geleceğe bir şeyler üretmeksek iki nesil sonra yokuz. Düşünsenize kaç kişi babasının dedesini tanıyor? Oysa her birimiz dokunduğumuz, yanında olduğumuz her bir yürek kadar varız. Üretebildiğimiz ve üretebildiğimizin kalitesine göre yaşarız.