Bilindiği gibil  Yerel yönetimler kamu hizmetlerinin vatandaşa en yakın biçimde sağlanması ve idarede etkinlik ve verimliliğin sağlanmasında merkezi bir konuma sahiplerdir. Yerel demokrasinin gelişmesinde yerel yönetimlerin seçilmeleri büyük önem arz etmektedir. Türkiye’de, Anayasanın 67. maddesi yerel yönetimlerin karar organlarının seçimle işbaşına geldiklerini belirtmektedir, 127. maddenin ilk fıkrası ise seçimlerin ve halkoylamalarının serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy açık sayım ve döküm esaslarına göre yargı gözetim ve denetimi altında yapılması gereğini öngörmektedir.Yerel seçimler ülkemizde 4 yılda bir yapılmaktadır.
İllerin, ilçelerin ve daha küçük yerleşim yerlerinin belediye başkanları,mahalle ve köylerin muhtarları ve belediye meclis üyelerinin ve azaların ülke genelindeki seçim işidir.Seçimlere TBMM karar verir,organizasyonu ise Yüksek Seçim Kurulu yapar.
Cumhuriyet tarihimizde 17 yerel seçim yapılmıştır.Olayların panoramik değerlendirmesi yapıldığında Yerel Yönetimler üç bölümde irdelenmektedir.
1930-1963
1963-1977
1977-1984 (Modern Yerel Yönetim )2014 yılları arası.
Makalemde daha ziyade Yerel Yönetimlerde “Modern Yerel Yönetimler Seçimi “olarak  değerlendirilen seçimlerden bahsetmek istiyorum; küçük analitik değerlendirmelerde bulunarak.!.
1977 öncesi seçimler ağırlıklı olarak bir - iki partinin arasında geçtiğinden uzmanlar tarafından özellikle pek değerlendirmeye alınmamaktadır.Kişisel olarak ;1977  yılından itibaren Yerel Seçimlerde öyle ya da böyle görevlerde bulundum ve parti proğramlarını çok yakın olarak takip etme imkanını yaşadım.
40 yıllık çalışma hayatımın zaten son 23 yılı Yerel Yönetimde özellikle Su gibi stratejik öneme haiz bir kurumda yönetici olarak geçmektedir.Bu seçimler doğrusunu söylemek gerekirse beni ürküttü.?!.Projelerden yoksun ve tamamen kişisel endeksli bir seçim ..? 
Bu seçimlerde ilk kez karşılaştığım ve ülkemiz adına tuhaf bulduğum bu duruma katkı olması açısından bir çevre kuruluşunda yönetici olarak görev yapan :(Çünkü içinde bulunduğumuz seçim atmosferi -projelerden ziyade tamamen kişiselleştirilmiş kaygılar ve kavgalar taşıyan bir özellikte devam etmekte-  “ ) Çevre ve Su doktoru olan bir dostumun Yerel Yönetim Başkanlarına Proje bağlamında sunduğu/gönderdiği bir mailden başlıklar paylaşacağım..Umarım hayırlara vesile olur. 

“ 1. Tarım arazilerinin korunması 
2. Doğal ve kültürel kimliklerin korunması 
3. Yeşil alanların korunması 
4. Atık yönetimi ve çevrenin korunması 
5. İklim değişikliğine uyum sağlanması 
6. Sürdürülebilir ulaşımın geliştirilmesi 
7. Kentsel altyapının geliştirilmesi 
8. Kentlerin sağlıklı gelişmesi 
9. Paydaşların karar süreçlerine aktif katılımının sağlanması 
10. Kırsal kalkınmanın desteklenmesi 
11. Ekolojik okuryazar belediyelerin oluşturulması
Kısaca açarsak :
1. Tarım Arazilerinin Korunması :
Hızla artan nüfus, kentlerin çeperlerinde bulunan tarım arazilerinde yapılaşma baskısına neden oluyor. Binlerce yılda oluşan verimli topraklarımızı, yapılaşma yüzünden hızla kaybediyoruz. Tüm bunların yanında, yeni büyükşehir belediyelerinin kurulmasına yönelik 6360 sayılı Kanun gereği yerel seçimlerden sonra birçok köy ve belde belediyesinin mahalleye dönüştürülecek olması da kırsal alanların hızla kentleşmesinin önünü açacak. 
2. Doğal Kimliklerin Korunması :
Yerleşmelerin fiziksel, sosyo-ekonomik, kültürel ve tarihi özelliklerinin yanı sıra, yeşil alanları, doğal varlıkları, ekosistem bileşenleri de kentsel kimliği oluşturan önemli unsurlardır. Kentlerin doğal kimliğini oluşturan yeşil alanlar, sulak alanlar, ormanlar, su havzaları, tarım alanları gibi doğal varlıkları ve ekosistem bileşenleri; yapılaşma ve kirlilik nedenleriyle tahrip edildiğinde ve/veya değiştirildiğinde kentsel kimlik de değişmektedir. Sonuç olarak kentlerde yaşayanların belleği ve yaşadıkları yer ile kurdukları ilişki de zarar görmektedir.
 3. Yeşil Alanların Korunması :
Sıkışık kent dokusu içinde doğa ile bütünleşmeye imkan veren yeşil alanlar, yapılaşmış alanlar içerisinde insanların dinlenmesi, gezinmesi ve doğaya yakınlaşmaları amacıyla düzenlenen ortak kullanım alanlarıdır. Bu kapsamda, yeşil alanlar, insan ile doğa arasında bozulan ilişkiyi dengelemede, toplumsal ilişkilerin geliştirilmesinde ve kentsel yaşam koşulları ile yaşam kalitesinin iyileştirilmesinde etkilidirler.
4. Atık Yönetimi ve Çevrenin Korunması :
Düzenli depolama tesislerinin kurulması, bertaraf ve dönüşüm sistemleri ile atık su şebekesi ve arıtma sistemlerinin yeterliliği ve doğru işletilmesinin yanı sıra bu tür tesislerin yer seçimi son derece önemlidir. Özellikle orman alanlarının yakınında yer alan kentlerde çok sık görülen bir durum, katı atık depolamak için ormanlık alanların seçilmesidir
5. İklim Değişikliğine Uyum Sağlanması :
En büyük ortak sorunumuz olan iklim değişikliğinin etkilerini şimdiden tüm dünyada ve Türkiye’de, görmeye başladık. Türkiye’de insan kaynaklı iklim değişikliğine bağlı olarak sadece büyük kentlerimizde meydana gelen sel hasarlarının neden olduğu maddi kayıplar, depremlerin neden olduğu maddi kayıplara yaklaşmaktadır. Bu durum bize, iklim değişikliği ile mücadelede ve değişen iklimlere uyum sağlayıp, medeniyetimizi kurtarmak konusunda yerel yönetimlerin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
6. Sürdürülebilir Ulaşımın Geliştirilmesi :
Ulaşım politikaları, kentlerde hava kirliliği, trafik sorunu, iklim değişikliği, yaşam kalitesi açısından son derece önemli bir konudur. Kentlerin ulaşım politikalarının geliştirilmesi için sadece yeni yolların yapılması yeterli değildir; ulaşımda arz-talep dengesinin kurulması, ulaşım türü tercihleri, ulaşımın arazi kullanım politikaları ile birlikte ele alınması da önemlidir.

7. Altyapının Geliştirilmesi :
Altyapı çalışmaları, kentlerin sağlıklı gelişimi ve yaşam kalitesinin artırılması açısından hayati öneme sahiptir. Yol, kanalizasyon, yağmur suyu, içme suyu gibi ihtiyaçlarını yeterli düzeyde karşılamamış kentler, ekonomik ve sosyal gelişimini sağlamayacağı gibi doğa için de büyük tehdit oluşturmaktadır. Altyapı açısından en önemli sorunlardan birisi de altyapı ile ilgili detaylı bilgilerin yetersizliğidir. Birçok kentte içme suyu, atık su, elektrik, telekomünikasyon şebekeleri ile ilgili sağlıklı yer altı haritaları ve güzergâh bilgileri bulunmamaktadır. Bu sebeple, herhangi bir yatırım sebebi ile inşaat çalışmaları yapılırken elektrik hatları, telefon kabloları veya su şebekesi sıklıkla zarar görebilmektedir.

8. Kentlerin Sağlıklı Gelişmesi :
Türkiye’de, başta büyük kentlerimiz olmak üzere neredeyse tüm kentlerimizde hızlı bir gelişim ve dönüşüm yaşanmaktadır. Bunun sonucunda, ekolojik ve sosyo-kültürel boyutları göz ardı edilerek, kentsel dönüşüm planları ya da üst ölçekli planlara uygun olmayan projelerin hayata geçirildiğini görmekteyiz. Hızla gelişen bu plan ve projelerle birlikte, ülkemizde kentsel dönüşüme dair tartışmalar da artmaktadır. Bu tartışmaların başında gelen konu ise, kentsel dönüşümde sorunun çözümü yerine proje geliştirmeye odaklanılmasıdır.

9. Paydaşların Karar Süreçlerine Aktif Katılımının Sağlanması :
Yerel yönetimlerin toplumu ilgilendiren kararları, o kararlardan etkilenecek olan kişiler ile STK’lar ve üniversiteler gibi kurumların sürece aktif katılımlarını sağlayarak, katılımcı bir anlayışla alması son derece önemlidir. Birleşmiş Milletler Aarhus Sözleşmesi (2011) ile “şimdiki ve gelecekteki kuşakların” sağlıklı bir çevrede yaşaması için çevresel bilgiye erişimi, karar alma sürecine halkın katılımı ve yargıya başvuru hakları güvence altına alınmaktadır. Türkiye Aarhus Sözleşmesine henüz taraf olmasa da yerel yönetimler Aarhus Sözleşmesi’nin çevresel demokrasi anlayışını uygulayabilir ve halkın ve paydaşların sürece katılımını sağlayacak mekanizmaları etkin şekilde uygulayabilirler.
10. Kırsal Kalkınmanın Desteklenmesi :
Giderek artan yoksulluk ve açlık, kır-kent, gelişmiş-az gelişmiş bölgeler ve ülkeler arasındaki farklılıkların derinleşmesi, ekonomik dengesizlikler ve adaletsizlikler, hızla kirlenen ve tükenen doğal kaynaklar tüm dünyada kırsal kalkınma kavramını gündemde ön sıralarda tutmaktadır.

11. Ekolojik Okur Yazar Belediyelerin Oluşturulması: 

Ekoloji okuryazarlığı “yeryüzünde hayatı mümkün kılan doğal süreçleri anlamak ya da doğaya yönelik bilgi, beceri, tutum, değer ve anlayış sergilemesi” olarak tanımlanabilir. Ekoloji okuryazarlığı bireyde doğa bilincinin oluşmasını, doğanın ilkelerini öğrenmesini ve doğayla iletişim kurmasını sağlar. Yerel yönetimler de doğayla uyumlu kentler yaratabilecek en önemli karar alıcı organlardır. Doğayla uyumlu, sürdürülebilir kentler yaratmak öncelikle belediyelerdeki yöneticilerin ve çalışanların doğayı anlayıp, doğanın parçası olduklarını fark etmeleri ile gerçekleşebilir.”
Umarım Yerel Başkanlarımızın kulaklarına bir damlacık kar suyu kaçar da son derece önemli olan bu değerlendirmelere bir nebze de olsa dikkate alırlar..
En kalbi saygılarımla..