Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile KKTC’nin 176,916 seçmeninden 67,037’sinin oyunu alarak yeni seçilen Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı arasında geçen tartışma nereden çıktı bu şimdi dedirtse de belli bir altyapıya sahip. Son dönemlerde Türkiye’den bazı yetkililerin söz ve davranışları onları üzdüğü konuya ilgili herkesin bildiği bir şey. Kıbrıs’a yapılan yardımların ikide bir başlarına kakılması onurlarını kırmakta. Her şeye rağmen Kıbrıs Türkleri “Gelecek geçmişin çocuğudur” sözünü her daim gözönünde bulundurarak Güneyli Rumların hiç bir zaman Türkler lehine bir çözüm düşünmeyeceğini bilmelidirler. Yıllardır ambargo nedeniyle kendilerini açık hava hapishanesinde yaşıyor gibi görseler de özgürlük ve can güvenlikleri için buna sabretmekten başka çare yok. Sabır acıdır ama meyvası tatlıdır...
Rum-Yunan ikilisi, oyunlarının bozulduğu 1974’ten beri her türlü hile ve desiseyi denemekte, Türk’ün aleyhinde hiç bir fırsatı kaçırmamaktadır. Sözde insan hakları ve demokrasi havarisi AB ve ABD başta olmak üzere Batı Ülkelerini de yanlarına çekebilmektedirler. Kıbrıslı kardeşlerim 41 sene öncesine kadar atalarının yaşadığı mezalimi asla unutmasınlar. BU işler öyle mavi boncukla, taviz vermekle, dümensuyuna girmekle vs olmaz. Ne verirsen ver, sonuç değişmiyecek. Çünkü onlar seni ezeli ve ebedi düşman görmektedir... Sana ne fayda varsa Türk Milletinden ve Türkiye Cumhuriyetinden var. Bunu asla ve asla unutma!!!
Bunları hatırladıktan sonra Kıbrıs’ın tarihini kısaca gözden geçirelim. 1571 yılında, 70.000 şehit verilerek Osmanlı tarafından fethedilen Kıbrıs Adası, 307 yıl, Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olarak kaldı. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra Rusların Ayestafanos Anlaşması ile sağladığı üstünlüğü ortadan kaldırmak için İngiltere’nin baskısıyla Osmanlı Devleti Kıbrıs’ı 04 Haziran 1878 tarihinde yapılan anlaşma ile yıllık 92.000 altın kira karşılığı İngiltere’ye verdi. 01 Temmuz 1878 protokolüne göre Rusya işgal ettiği Osmanlı topraklarından (Batum-Ardahan) çekilirse ada Osmanlılara geri verilecekti. Fakat, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1 nci Dünya Savaşı’na  girmesini müteakip İngiltere, 29 Ekim 1914’te Kıbrıs’ı ilhak etmiştir.
Başından beri adayı ilhak peşinde olan Yunanistan, 1952’de Grivas’ın liderliğinde kurduğu EOKA adlı tedhiş örgütüyle bir yandan adanın Yunanistan’la birleşmesini sağlamak amacıyla, İngiliz yönetimiyle çatışıyor, öte yandan tedhiş ve terör eylemleri yaparak Türkleri sindirmeye ve adadan kaçırtmaya çalışıyordu.
Türkiye, Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasına kesinlikle karşı çıkıyor, en iyi çözümün “Taksim” olduğunu söylüyordu. Bu dönemlerde Kıbrıslı Türkler, Fazıl Küçük Başkanlığında “Kıbrıs Milli Türk Birliği Partisi” adıyla bir parti kurmuşlar ve kısa süre bir içinde ismini “KIBRIS TÜRKTÜR PARTİSİ’ne” dönüştürmüşlerdi. Kıbrıs Türklerine yapılan baskılar, 1955 yılında Türkiye kamuoyunun gündeminde baş köşeye oturmuş ve “Ya Taksim Ya Ölüm” adıyla anılan mitingler başlamıştı.
Yunanistan, Rum Ortodoks Kilisesinin 1950 yılında sadece Adadaki Rum halkının katıldığı sahte referandumun sonucunu bahane ederek Kıbrıs Rumlarına Self-Determinasyon hakkını kazandırmak ve Adayı Yunanistan ile birleştirmek maksadıyla 1954 yılında BM’e başvurdu. Türkiye ise, Ada’daki her iki toplumun da Self-Determinasyon hakları olduğunu ve eğer Ada’nın statüsünde bir değişiklik olacaksa Ada’nın gerçek sahibine geri verilmesi gerektiğini savundu. 1959 Zürih ve Londra Anlaşmaları sonucunda iki toplumun ortak egemenliğine ve yönetimine dayalı, iki eşit toplumun içiçe yaşayacaği Kıbrıs Cumhuriyetine giden yol açıldı ve 16 Ağustos 1960’ta, iki halkın ortak egemenliğinde ve yönetiminde iki toplumlu bir Cumhuriyet doğdu.
Kıbrıs Türkleri’nin 1960 Anlaşmaları çerçevesinde elde ettiği hakları çok fazla bulan Makarios’un sürekli aleyhte çalışma ve kışkırtmaları sonucunda Aralık 1963’te Rumlar Ada’nın her yanında Türklere karşı saldırıya geçtiler.
1967 yılında Rumların Geçitkale-Boğaziçi köylerine yaptıkları saldırılar sırasında daha fazla Türk kanının akmasını önlemek için Türk uçaklarının Kıbrıs üzerinde ihtar  uçuşları yapmaları üzerine Makarios “Eğer Türkiye Kıbrıs Türklerini kurtarmak için müdahale edecek olursa kurtaracak tek Türk bulamayacaktır” dedi. Balkanlarda Türk/Müslümanlara yapılan soykırımın altında yatan zihniyetinin asla bitmediğini bir kez daha kanıtlanması üzerine Türkiye, Kıbrıs’a asker gönderme girişiminde bulundu fakat batılı müttefiklerimiz tarafından durduruldu.
Aralık 1963 tarihinden sonra Kıbrıs Türklerinin kontrolü altında bulunan bölgelerde “Genel Komite” altında kendi kendini yöneten halk 28 Aralık 1967 tarihinde geçici Türk yönetimini kurdu.
Türk Ordusuna yenilmekten ders almayan Yunanistan,  1974’te Nikos Sampson Darbesiyle adayı Türkler’den temizleyerek kendine bağlama hesabı, TÜRK Ordusunun Barış Harekatıyla boşa çıkarılmış, hem Kıbrıslı Türklerin katledilmesi, hem de Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması önlenmiştir.
Cumhurbaşkanı R. T. ERDOĞAN’ın, KKTC Cumhurbaşkanı’nın ağzından çıkanı kulağı duyması lazım, dediği tartışmayla, yavru vatan KIBRIS tekrar kamuoyunun gündemine gelmiştir. “Türkiye, Kuzey Kıbrıs’ta bedel ödemiştir ve bedel ödemeye devam etmektedir, şehitler vermiştir.” Derken son derece haklı olsa da, dökülen kanlarımız ve toprağa verdiğimiz şehitlerimizin karşılığında Kıbrıslı Türk kardeşilerimiz insanca ve onurlu yaşama hakkını, özgürlüklerini ve can güvenliklerini kazanmışlardır, benden yana helal olsun...