20 Temmuz 1989 tarihinde   İstanbul/ Bakırköy’de dünyaya gelen tiyatro ve opera sanatçısı sevgili Yılmaz Karaman, sanata karşı olan eğilimini ablasının blok flütünden çıkan bir melodiyi ilk denemede çalmasıyla keşfetmiş değerli bir sanatçımızdır. Beylikdüzü sokaklarında blok flüt çala çala geçen çocukluğunun ardından ortaokul dönemine geçiş yaptığı sırada babasının kendisine olan desteğiyle sanat dünyasının kapısı sevgili Yılmaz Karaman için aralanmış. Bağlama çalıp türkü söylemeyi çok seven babasıbiricik oğlunu da kendisi gibi bağlama kursuna yazdırmak istese de Yılmaz Karaman, tercihini klasik müziğe olan ilgisinden ötürü klasik gitardan yana kullanmış. Ortaokul, lise derken o gün gelmiş ve sevgili Yılmaz Karaman, girdiği üniversite sınavında Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzikoloji bölümünü kazanmış. Sonradan Müzikoloji bölümüne devam etmeyen, opera alanında şan üzerine eğitim almaya karar veren sanatçı, önce İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Yarı Zamanlı Koro Şarkıcılığı, ardından da aynı üniversitenin Lisans Opera Bölümü Ana Sanat Dalını kazanmış. Yüksek öğrenimini de yine aynı konservatuarın Tiyatro Ana Sanat dalında yapmıştır. Klasik müziği icra etmeyi seven fakat Türk müziğine olan ilgisinin de babasından kaynaklandığını dilegetiren sevgili Yılmaz Karaman ile röportajımız…

Öncelikle Yılmaz Karaman kimdir? Kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Yılmaz Karaman, 20 Temmuz 1989 İstanbul/ Bakırköy’de dünyaya geldim. Şarkıcı, oyuncu ve eğitmenim.

Sanata olan eğiliminizi nasıl fark ettiniz?

Ablamın blok flüt ile çaldığı Ferdi Tayfur şarkısının melodisini ilk denememde çalabildiğimi fark ettim. Ablam bu duruma çok şaşırmıştı ama benim için öyle değildi. Çünkü Beylikdüzü sokaklarında flüt çala çala gezen bir çocuktum.

Sanata yönelik aldığınız eğitimler ve okuduğunuz okullar hangileri?

Sanat eğitimim ilk önce babamın beni ortaokuldayken müzik kursuna kaydımı yaptırması ile başladı. Sonrasında liseyi bitirip üniversite sınavına girdim ve Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzikoloji bölümünü kazandım. Ardından İstanbul Devlet Konservatuarı Koro Şarkıcılığı bölümünü de kazandım. Yine ardından bu iki bölümü de bırakıp İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Opera bölümüne girdim. Sonrasında ise tiyatroya olan ilgimi keşfettiğimde İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Pantomim bölümü, Sadri Alışık Tiyatrosu Konservatuarı ve İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Sahne Sanatları Tiyatro Bölümü Yüksek lisans Bölümünde aldığım eğitimlerle alanımı genişlettim. Son okuduğum bölümle birlikte eğitmenliğe yöneldim.

Ailenizde sizin dışınızda sanata ilgi duyan bir aile bireyiniz var mı?

Babam çok güzel bağlama çalar ve türkü söylerdi ve içten içe benim de hep müzikle ilgilenmemi istemiş. Zamanında Altın Mikrofon yarışmasına katılmış, babam. Klasik müzikçi olarak Türk müziğine olan ilgim babam sayesindedir. Ayrıca ablamda güzel bir sese sahip. Bir gün ablam, Çarşamba’ yı Sel Aldı türküsünü söylüyormuş. Ablamdan ilk kez duyduğum türküyü önümde duran org ile çalmaya başlamışım. Ablam gelip,” Yılmaz ne çalıyorsun sen?” diye sormuş. Bende, “Senin söylediğin türküyü” diye cevap vermişim. Peki, “Sen bu türküyü daha önce duydun mu?” dediğinde ise benden gelen cevap, “yooo” olmuş. Ablamla aramızda güzel bir anıdır.

Seçmiş olduğunuz meslekte size en çok destek olan kişi veya kişiler kimlerdir?

Seçim demeyelim de zevk aldığım hobimdi diyelim anlattıklarım. Hâlâ da öyle aslında.  Tüm ailem her zaman yanımda yer alıp bana tümüyle destek oldular. Ama lisedeyken müzikle ilgilenmemi istemeyen bir kişi vardı. Sanırım matematik hocasıydı. “Oğlum bırak bu davul işlerini” derdi, bana. Fakat bir gün Beylikdüzü Müzik Festivalinde çaldığımı görünce, “Oğlum, bu kadarını bilseydim sana daha yüksek not verirdim” demişti.

Sahne almaya hayatınızın hangi döneminde başladınız?

Orta öğretim üçüncü sınıfa geldiğim zaman bazı mekanlarda müzik yapmaya başladım. İlk profesyonel deneyimimi bir spor salonunda müzik yaparak gerçekleştirdim. Ardından profesyonel olarak çeşitli mekanlarda ve konserlerde çalmaya bu sayede de para kazanmaya devam ettim.

Müzik hayatınızın bir bölümünde vapur şarkıcılığı da yaptınız. Zorlukları var mıydı, kısaca bahseder misiniz?

Sanatla olan eğitim hayatım devam ederken bir yandan da para kazanmak zorundaydım. Bu sebeple çeşitli mekanların dışında vapur şarkıcılığı da yaptım. Sadri Alışık Konservatuarı Tiyatro Bölümünde okurken yıllarca vapurda kaçak müzik yaptım. Derslerden çıkıp koşa koşa eve gidip gitarı almak ve vapura koşmak mental ve fiziksel olarak çok yorucuydu. Fakat vapurda geçirdiğim yıllar bana çok şey öğretti o yüzden o yılların hakkını yiyemem. Benim için tam bir hayat üniversitesi olmuştur.

Tiyatroya gelecek olursak, rol aldığınız oyunlar hangileridir?

Aşk Şarkısı, Vişne Bahçesi, Salome Ertesi, Roberto Zukko, Lüks Hayat(müzikal), Evet Diyen gibi projelerde oyuncu olarak çalıştım.

Örnek aldığınız sanatçı veya sanatçılar kimlerdir?

Çocukluk yılları dışında hiç sanatçı idolüm olmadı. Her sanatçıdan ayrı ayrı ilham aldım. Dünyamı en çok genişleten yazar örneği verecek olursam; Tolstoy, Anton Çehov Dostoyevski’dir. Özellikle Rus edebiyatı ve tiyatrosu bana çok ilham verir. Müzikte ise Johann Sebastian, Bach ve Wolfgang Amadeus gibi klasik müzik bestecilerinin yanı sıra Frank Sinatra, Billie Holiday gibi caz sanatçılarının beni etkilemiştir. Ülkemizde ise Aşık Veysel, Aşık Mahzuni Şerif gibi Türk Halk Müziği üstatlarını söylemeden edemeyeceğim. Ülkemin müziğine hayranım. Batıdaki çok seslilik olmasa da bu toprakların hikayeleri, melodileri elbette kalbimizde başka bir yere dokunuyor ve sanatta yaptığımız her şeyi etkiliyor.

Ders verdiğiniz öğrencilerinizin arasında ünlü isimler de var mı?

Ders verdiğim, vokal koçluğu yaptığım ünlü isimlerin adını kullanarak reklam yapmak, yozlaşmış sosyal medya dünyasında oldukça normal karşılanıyor olsa bile, bana bu son derece anormal geliyor. O sebeple isim vermenin etik olmadığı düşüncesiyle bu soruyu pas geçelim.

Ülkemizdeki opera izleyicisinin yaş grubu hakkında ne düşünüyorsunuz?

“Genelde operaya ileri yaş grubu gider” cümlesi… Bu cümleyidile getirenlerin operaya gitmediklerinin kanıtıdır. Her yaştan opera izleyicisi ile karşılaşabiliriz. Oranlama yapmak için bu işten hiç haberimizin olmaması gerekir.

Mesleki ve teknik anlamlarının dışında müzik, tiyatro ve opera sizin için ne ifade ediyor?

Opera büyülü bir dünya, müzik duyguların en güzel ifade biçimi, ruha direkt olarak hitap eden yoldur. Tiyatro ise yaşamın ta kendisidir. İçinde olduğumuz yahut olabileceğimiz dünyanın en gerçek en yalansız en çıplak halidir.

Rol aldığınız projelerde oyuncu olarak deneyimlerinizden bahseder misiniz?

Oyuncu olarak rol almaya devam ettiğim oyunların provaları ve pratik araştırması benim için çok önemlidir. Yapmış olduğum pratik ve düşünsel araştırma süreci yaşadığımı anlamama sebep olan yegâne şeydir. Tırnak ucumdan saç uçlarıma kadar merak duyarım, yerimde duramam. Kaygım olmaz. Her an kafamda replikler döner. Kendi kendime oynamadan edemem. Özellikle de sokaklarda yürürken çalışırım. Benim tiyatroya hazırlanma yerim sokaklardır. Deli değil, sanatçıyım. Görünmezliğin artık icat edilmesi gerekli.

Sanat hayatınıza yön veren isimler kimlerdir?

Sanat hayatımda benim için çok önemli iki isimden bahsetmek istiyorum. Şebnem Ünal ve Aslı Yılmaz Davutoğlu. İkisi de İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarındaki çok değerli akademisyen ve sanatçı hocalarımdır. Şebnem Ünal, ben opera bölümünde okurken bana şarkıcılıkla ilgili her şeyi öğretmiş olan çok değerli şan hocamdır. Bugün öğrencilerime şarkı söylemeyi öğretirken çoğu yaklaşımı ve yönetimi ondan öğrenmiş, onun uyguladığı şekliyle uygulamışımdır. Aslı Yılmaz Davutoğlu ise tiyatro ve oyunculukla ilgili öğrendiğim her şeyin mimarıdır. Opera bölümünde opera öğrencileriyle sahne dersleri yaparken ve kendim oyunculuk yaparken uyguladığım her şey, onun derslerinde öğrendiklerimdir. Bu iki isim hem sanatlarında hem de akademisyenlik hayatlarında çok başarılı olmuş ve belki de onlar farkında olmadan bana yaşamla ilgili ayrıca rehber olmuş, idol olmuş çok değerli iki sanatçı hocamdır. Onlar ve onlar gibi sanatçı hocalarımız hep var olsun inşallah. Çünkü onlardan öğrenecek daha çok şeyimiz var.

Motivasyonunuz nedir?

Motivasyonum, sanatla ilgili bir yaratım yapmak yahut bir yerde bir yaratım varsa bunun içinde olmaktır.

Opera, tiyatro ve şan eğitmenliği yolculuğu sırasında öğrendiniz ve öğrettiniz. Şöyle bir dönüp baktığınızda bu yolculuğu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Opera ve tiyatro amaç olarak aynı ama üslup ve araç olarak birbirinden farklı iki sanattır. Ortak olarak bu iki sanatta da yönetmenlik, oyunculuk, müzik, dekor,ışık, dramatik bir metin, makyaj vs. vardır. En büyük fark operada şarkıcılığın ve oyunculuğun aynı anda icra edilmesidir. Tiyatroda ise genellikle oyunculuğa konuşma eşlik eder. Ben bu iki sanattan da her zaman beslendiğim için kendimi şarkıcı-oyuncu olarak tanımlıyorum. Bu açıdan ikisini de deneyimlediğimden ötürü çok kapsamlı bir disiplin yaklaşımım olmuştur. Öğrenciyken konservatuardaki hocalarımdan öğrendiklerimi opera ya da tiyatro fark etmeksizin her zaman kafamda birleştirdim. Bu nedenle bu iki disiplinin tam ortasındayım. Bu açıdan hayata bakışım da hem müzik hem tiyatro yönlü oldu. Gündelik yaşamda olan olaylara, çevreme, gündelik dertlere, mutluluklara, gerçeklere, yalanlara, umut ve umutsuzluklara bu iki yönden, bu iki pencereden bakmak dışında bildiğim bir açı yok. Bu yolculukta ben en çok öğretirken öğrendim, eksiklerimi görüp çalışmak zorunda kaldım. Çünkü kendi yapamadığım hiçbir şeyi kimseye öğretemem. Bu yolculukta kendimde fark ettiğim en büyük şey meraktır. Bir metni bir şarkıyı merak etmek. Bir öğrencinin eksiklerinin ne olduğunu merak edip o eksikleri nasıl giderebileceğimi analiz edebilmek ve sonunda da eksikliğin tamamlandığını görmek… Tarif edilemeyecek bir doyumdur, benim için. Kısacası bu yol yalnızca sanatla ilgili değil, hayatla ilgili bir yoldur. Bu yolu seviyorum ve bu yola mecburum. Çünkü yürümeyi bildiğim başka bir yol yok.

Peki, şan eğitimine gelecek olursak sizce kimler bu dersi almalı?

Şan dersi sesi ve şarkı söylemeyi geliştirme dersidir. Amatör veya profesyonel herkesin alabileceği bir derstir. Bu sebeple sesini geliştirmek ve daha doğru şarkı söylemek isteyen herkesi kapsar. Amatör olarak müzikle ilgilenen, sahneye çıkma amacı olmayan, yalnızca eşe dosta şarkı söylemek isteyen hobi öğrencilerinden tutun, sahneye çıkan ve işini daha profesyonel yapmak isteyen, albüm yapan ünlü isimlere kadar uzanır, şan dersi. Bunların dışında öğretmenler, oyuncular, şirket yöneticileri, işi ikna ve hitabet ile ilgili olan insanlar da ses kasını çalıştırmak, ses hacmini artırmak, ses kısıklığı ve yorgunluklarından kurtulabilmek için bu dersi alabiliyorlar. Çünkü işi konuşmaya dayalı insanlar seslerini yorabiliyor, zarar verebiliyor ve bu sebeple egzersize ihtiyaç duyabiliyorlar. Örneğin konservatuara hazırlanan öğrenciler şan dersi alabiliyor. Opera, caz, müzikal tiyatro, türk halk müziği gibi alanlarda sınava girecekler ise… Yahut profesyonel, yarı profesyonel sanatçılar da şan eğitimi daha doğrusu vokal koçluğu alması işlerini daha iyi yapmaları açısından faydalı oluyor. Bunların dışında bir de ses terapisi, şan terapisi var tabii… Ses hastalıkları yaşayanların ses sağlığına kavuşabilmesi için.

Şan sanatı ile ilgili doğru bilinen yanlışlar nelerdir?

Şimdi yarama bastınız. Şan ile ilgili ilk yanlış, her şarkı söylemek isteyene opera tekniği çalıştırmak hatadır. Opera söyleyecek kişiye opera çalıştırırsınız. Bunun dışında öğrencinin tarzını belirler ve o alanda çalıştırmanız gerekir. Belting ve Mixvoice bilmeyen şan eğitmenlerinin hepsi ne yazık ki herkese opera tekniği çalıştırır. Evet opera tekniği her şeyin temelidir ama siz Türk Halk Müziği, Türk sanat müziği, pop, caz vs. söyleyen birini tamamen opera tekniği ile çalıştırırsanız bu yanlış olur. Çünkü kişi bu tarzları da opera gibi söylemek gibi bir karmaşaya girer. Bu yüzden şan hocalarının klasik müzik dışındaki tarzları küçümsemeyi ve uzak durmayı bırakıp, öğrencilerine yardımcı olabilmeleri için önce o tarzlarda şarkı söylemeyi kendileri öğrenmelidir.

Ses eğitimi için yaş sınırı var mıdır?

Veganların aklında bir soru; Hayvan Hapishaneleri Ne Olacak? Veganların aklında bir soru; Hayvan Hapishaneleri Ne Olacak?

15 yaşından itibaren şan dersi alınmasını tavsiye ederim. Çocuklarımız önce büyüsün ve ses organlarındaki gelişimleri nispeten ilerlesin sonra ders verelim. Çünkü ergenlikteki ses değişimi öğrenciler üzerinde psikolojik travmaya neden olabiliyor.

Vokal koçu ile şan eğitmeni arasındaki farkı nasıl açıklarsınız?

Yaralarıma basa basa kanattınız. Yeni bir yara! Şan eğitmeni bir kişiye daha iyi şarkı  söylemeyi öğretir. Öğrencileri konservatuara hazırlar. Vokal koçu ise profesyoneller ile çalışır. Örneğin yaptığı besteyi kayıtta daha iyi söyleyebilmesini sağlamak, kişinin kendi doğal sesini yorumunu bulabilmesini sağlamak, sahnede söylediği şarkıların doğru tonlarını belirlemek, vokal kayıtlarında stüdyoya girmek gibi görevleri vardır.

Bundan beş yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?

Bundan beş yıl sonra kendimi sinema perdesinde görmek istiyorum. Örneğin bir bağımsız film projesinde. Bundan beş yıl sonra duygularımı daha iyi ifade edebildiğim notaları, melodileri yaptığım türkü cover’larınıinsanlara duyurmak istiyorum. Bundan beş yıl sonra on beş tiyatro oyununda daha oynamış olmak ve tiyatro oyunculuğuna devam etmek istiyorum. Bundan beş yıl sonra bu alanlarda yetiştirdiğim bir sürü başarılı öğrencim olsun ve onlara doğru rehber olabildiğimi görebileyim istiyorum.

Son olarak soracağım tek cevaplık sorulara yanıt vermenizi rica etsem?

Müzik- Duygu

Tiyatro- Yaşamın kendisi

Sahne- En samimi yer

Başarı- Merak

Ülkemizin sevgili Yılmaz Karaman gibi kıymetli sanatçılara ihtiyacı var. Atatürk’ün de dediği gibi, “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir”. Tiyatro ve opera sanatçısı sevgili Yılmaz Karaman’a daha nice projelere imza atması ve başarılarının daim olması yönünde temennilerimi sunarken, beni kırmayıp vermiş olduğu röportaj için de ayrıca çok teşekkür ediyorum.