Bu yılın başından bugüne kadar ortalama her ay 3 milyar dolar cari açık verdik.
“Açık” kelimesi kök olarak “açmak”tan gelir.
Kendini açmak, açılmak, açlık, açık olarak türemiştir.
“Cari açık” ifadesine öyle alıştık ki!
Maalesef duyunca “E ne olacak?” ifadesi beliriyor.
Düzenli olarak açık vermenin sonu; kökün türediği diğer ifadeler de net olarak görülebilir.
“Cari fazla ne demekti?” diye aklınızdan geçmiş olabilir...
Hiç sormayın!
Uzun zamandır görmediğimizden nasıl bir şey olduğunu milletçe unuttuk!!!
Yine de geçmiş yıllara nazaran aylık cari açığımızın daha az olduğunu söylemeliyiz.
Geçmiş yıllarda aylık cari açığımız 3 milyar doların çok daha üzerindeydi.
Fakat, farklı olarak daha rahat borç döviz bulabiliyorduk.
Bugün ise; yabancı ülkelerden borç bulmakta zorlanıyoruz.
Cari açığımız azaldı; çünkü halkın ithal ürün tüketimi azaldı.
Halk düzenli olarak tasarruf yapmak durumunda.
Artık bütçemiz çok daha kısıtlı, eskisi gibi harcama yapamıyoruz.
Yabancılar da ülkemizde yaptıkları bono, fon, hisse senedi, gayrimenkul yatırımlarını azalttı.
Yani artık bina, parsel parsel arsa da satamıyoruz.
Ve tükettiğimiz ithal ürünlerin bedelini ödemekte zorlanıyoruz.
Bu harcamalarımıza bir finansör bulunamayınca, Merkez Bankamızdaki rezervleri harcarız.
Daha sonra tekrar borç bularak Merkez Bankamızın rezervlerini takviye etmeliyiz.
Neyse ki temmuz ayında bunları yaşamaya gerek kalmadan, cari açığımızın üzerinde borç bulabildik.
Bu borcu yurtdışından bankalarımız kredi şeklinde aldı.
Bu duruma da “Bankaların borcu, kamunun borcu değil” denemez.
Maalesef bunu diyenler oldu...
Bankalar, kullandıkları bu döviz kredileri Türkiye piyasalarına yani halka kredi olarak verdi.
Bu borç halkın borcu...
Aynı cari açık gibi...
Cari açık; halkın tüketiminin sonucuydu.
Çünkü, ürettiğimizden daha fazla tükettiğimiz için “cari açık” oluşmuştu.
Yani bankaların aldığı döviz borcunu halkın tükettiği söylenebilir.
Kimse “Bu borç özel sektörün borcu, bize ne!” demesin.
Borç; üretmeden tüketmeye yönlendirilen bizlerin borcudur.
Merkez Bankasının açıklamasına göre;
Sadece bankaların temmuz sonu itibarıyla yurtdışı döviz borcu 104 milyar dolar.
Türkiye piyasalarında ise; bu yıl içinde ödenecek kredilerin %31’i döviz ile ödenecek.
Halk aldığı döviz kredisini belki de 2 TL’den bozdurmuştu ama bugün 3 TL’den ödeyecek.
Artı faizi de cabası.
Bunca kur farkı ve faiz yükünü ödeyebilmesi için çok kârlı ve yüzde yüz yerli mallar üretip satması gerekir.
Üretimi devam ettiği sürece;
İşçi iş bulur, kredisini öder,
Tüccar iş yapar, kredisini öder,
Bankalar geri dönüş alır, kredisini öder,
Ve yabancılara boynumuz bükülmez.
Bugün Güneydoğu Anadolu Bölgemizde yapılacak genel seçimlerin başka sandıklara kaydırılması isteniyor.
Yüksek Seçim Kurulu buna karar verecek.
Sebep ise seçim güvenliğinin olmaması...
Kendi topraklarımızda güvenliğin sağlanamamasını “yutkunarak” dinliyoruz.
Her ay düzenli olarak verdiğimiz cari açıklar; dönen tekerleğimize çomak sokmaktadır.
Gün gelir de çomaklardan tekerlek dönmez olursa, vay halimize...
“Düş sahibi olmak istiyorsan” düşlemen yeter...
“İyi öğrenci olmak istiyorsan” ders çalışman yeter...
“Boyunduruk altında kalmak istiyorsan” üretmeden, uzanman yeter...