İnsanoğlu, ilk günden bugüne hep mücadele içindedir… Vahşi hayvanlara karşı mücadele, yeme-içme, barınma için mücadele, bir bölgeye ait olma mücadelesi, toprak mücadelesi… 

Bunların tek sebebi ise güvende kalabilmek.

Günümüz koşullarında güvende kalabilmenin koşulu “ekonomi”.

Ekonomin güçlü ise güvendesindir. Değil ise tedirgin, her an her şeyden ürperen, kuşkulanan hâle dönüşürsün… 

Güvenlik, öncelikle mevzini sağlıklı koruyabilmekten geçer. İlk gün de mevzi idi, bugün de mevzi… 

Mevzide çok iyi yer tutabilmeliyiz. Mevziyi terk etmemeli, geri adım atmamalıyız. Mevzimize sıkı sıkı sarılmalı, adeta yapışmalıyız. 

Çünkü geçmişten biliyoruz ki, mevziyi kaybeden mevzusunu kaybeder.

Terk edenler geçmişten ders alamayanlardır. Büyüklerini dinlememiş, tarihten bihaber, adeta ömrü boyunca yeni doğmuş kıvamında yaşayanlardır. 

Ya da unutmuşlardır…

Unutan, mevziyi terk edebilir... Ve unutulmaya mahkûm olur. Gelecekleri olmaz. 

İşte bu sebeple kurtuluş mücadelemizin belki de en değerli parolası “Ya istiklal, ya ölüm”dür.

Ölmekten korkanın; yani mevziyi terk edenin geleceği olmayacağından yaşayan ölüdürler. Ama yaşamın da, ölümün de hakkını vermek gerek. Herşey yerinde ve zamanında güzel… Yeri geldiğinde, gerekirse ölebilendir unutulmayan…

Günümüzde ise unutulmazlık formülünün ilki ekonomidir. Ekonomik gücü olan mevzusunda haklı ve güçlü olmakta. İşte onlar küreselleşme akımının yardımıyla da dünyada söz sahibiler… 

Ekonomisi zayıf ülkelerin güvenliği başkalarının elinde… Mevziyi ekonomik gücü olana terk ettiler,mişler…

Bu sebeple her ne koşul altında olursak olalım ekonomimizi güçlü tutalım. Yoksa unutanlardan ve unutulanlardan oluruz…

Ekonomi mevzimizde sağlıklı stratejiler oluşturabilmeliyiz. Üreticilerimizin mücadele edebilecekleri mevzileri, mevzuları oluşturabilmeliyiz… Dünya pazarlarında kabul görecek, günümüz teknolojilerine uygun ürün, mevzu geliştirebilmeliyiz. 

Sanayi olmaz ise olmazımız olmalı… Ama daha da önemlisi gıda, meyve, sebze üretimi olmalı… Bu verimli toprak ve iklim koşullarının değeri bilinmeli, her karışından faydalanılmalı.

Böylece, ekonomik olarak güvende kalmanın ilk adımını atmış oluruz.

Mesela, yılda 12 milyon ton domates üretiyoruz. Bunun 3,5 milyon tonunu seralarda yetiştiriyoruz. Toplam üretimin 7 milyon tonu sofralık domates… Ama maliyetler çok fazla... Acilen maliyetleri düşürebilmeliyiz.

Sofralık domatesin 500 bin tonunu ihraç ediyoruz. 6,5 milyon tonunu ise tüketiyoruz. Ekonomimize katkısı 12 milyar TL… 

Lâkin üretici, çiftçi mutsuz… Çiftçi, satış fiyatı ile maliyetini karşılayamamakta. Bir de kendi domatesinin, markette 5 katına satıldığını görünce acısı büyümekte… Lojistik maliyetler yüksek ve önlem alınamıyor…

Para kazanamamanın diğer sebebi de ihracat… İhracat pazarları kaybedildi. Ve satış fiyatları düştü. 2015 yılında 540 bin ton domates ihraç ettik. 2016 ise 480 bin ton ihraç edebildik. 

Kaybedilen zengin pazarların yerine, yeni pazarlara girme telaşı ve rekabeti ile ucuza satmak zorunda kaldık. Domates ihracat geliri 270 milyon dolardan 240 milyon dolara düştü. 

Siyasi sebepler ile Rusya’nın ambargo koyması en çok da bu sektöre zarar verdi. Ruslar domatesi artık kendi üretiyor. 

2016 yılında sadece domates değil yaş meyve ve sebze ihracatının tamamı zarar gördü. Toplam ihracat 590 milyon dolardan 460 milyon dolarlara geriledi. Emeğimizin bedeli ucuzladı. Ortalama kilogram ihracat fiyatı 61 sentten 43 sente düştü…

Bir iş yapmak için yapılmaz, sadece tutmakta yetmez… Sımsıkı kavramak, kavramlandırmak, felsefesini anlamak gerekir.

İşte o zaman göze alamayacağın durum söz konusu olmaz. Mevzide ise geri adım atılmaz…