II. Abdulhamid Han ülkede ki iç karışıklık olarak nitelediği ve kendi iktidarından memnun olmayanları sindirmek için "istibdat" kanunu himaye edilmeye devam edilmişti. Devam edilmişti diyoruz çünkü bu sistem bir önceki padişah olan Abdulaziz tarafından uygulamaya konulmuş ancak II. Abdulhamid döneminde en uç noktasına ulaşmıştı.
 
İstipdat dönemini açıklayan bir yazıda şöyle diyor;
 
"13 Şubat 1878'den II. Meşrutiyet'in ilanına yani 23 Temmuz 1908'e kadar devam etti. 30 yıl 5 ay 9 gün devam eden bu zaman içerisinde II. Abdülhamid, siyasi ve kanuni hakları kaldırmak için yeni kanun çıkarılması teşebbüsünde bulunmadığı gibi, bu hakları koruyan kanunların da yürürlükten kaldırılması için teşebbüste bulunmadı. Buna rağmen hürriyetleri baskı altında tuttu, özellikle Meclis-i Mebusan'ı süresiz olarak kapattıktan sonra, ilk işi basın hürriyetini kaldırarak ağır sansür koymak oldu."
 
İşte II.Abdulhamid'in baskıcı bu politikalarını ise kendisi siyonistlerin ve yerli işbirlikçelerin ülkenin huzurunu bozmak adına tertip edilen oyunlardan ileri geldiğini söylediği bilinenler arasında.
 
Diğer taraftan Siyonistler Filistin'de bir Yahudi devleti için izin alınamamasından ötürü padişahı başkaldırılar organize ederek razı etmenin derdine düşmüşlerdi. Tabi sadece onlar değil padişahın halk üzerindeki bu baskıcı tutumunu eleştiren bir grup gençte bazı örgütlenmeler içerisine girmişti. Bugün ülkeleri batırma safhasına getiren IMF gibi o dönemlerde de "Düyun-i Umumiye" yani "Genel Borçlar Komitesi" isimli bir kuruluş vardı.
 

Düyun-i Umumiye devlet üzerinde yoğun bir baskı kurmuş ve devlet gelirlerine müdahale eder hale gelmişti, milli hassasiyetleri bulunan bazı genç gruplar da "Jön Türkler" isimli bir grup kurmuş, Abdulhamid'in bu politikalarını eleştiriyor ve tahttan inmesi gerektiğini söylüyor, halk meclisi kurulmasını savunuyordu.
 
Jöntürkler'in amaçları aslında özünde Siyonistler'den farklı olsalarda içlerinde ki bazı kişiler Siyonistler ile dolaylı da olsa padişahın tahttan indirilmesi fikrini savundukları için "düşmanın düşmanı benim dostum" düşüncesiyle hareket ediyorlardı. Bu bağlamda tüm Jöntürk hareketi içinde bulunanları bu kirli ittifakın sorumlusu saymak doğru olmasa da Jöntürk'ler Siyonistler ile Abdulhamid'in tahttan indirilmesi hususunda fikir birliği kurmuşlardır.
 
Daha sonra kendileri gibi padişahın baskıcı tutumuna karşı çıkan gizli grupları kendi çatıları altında topladılar ve İttihat ve Terakki Cemiyeti olarak yeni bir oluşumla gün yüzüne çıktılar. Nihayet 1908 yılında Padişah'ı tahttan indirmek adına bir isyan başlattılar. Daha sonra Padişah II. Abdulhamid meşrutiyeti yeniden ilan etti, ve yeni bir meclis oluşturuldu.
 
Bu Siyonistler için büyük fırsattı ve Dünya Siyonist Örgütü lideri David Wolfsohn ve Vladimir Jabotinski soluğu İstanbul'da aldılar ve yerli Siyonistler Emanuel Karasso, Moiz Kohen, Nissim Ruso ve Vitali Efendi gibi kişilerle gizli bir toplantı yaptılar. Bu toplantı da ki amaç Filistin topraklarına Yahudi göçü yasağının kalkmasıydı. Bu bağlamda Jöntürkler'e de Rothschild'lerin paralarından yoğun aktarımlarda bulunarak destek sağladılar.
 
Aslında yoğun progpaganda durmuyordu, örneğin Siyonist örgütün yöneticilerinden biri olan Jacobus H. Kann "Erez İsrael" yani "İsrail Yurdu" isimli dergide "Büyük ve Bağımsız Yahudi Devleti" isimli bir devletin sınırlarını veriyor ve derhal Osmanlı belasından kurtularak bir Yahudi devleti kurulmasını, bunun diasporada ki bütün Yahudileri bir araya toplayarak yapılması gerektiğini ve Yahudi bankerlerin buna destek vermesi gerektiğini açık açık yazıyordu. Zaten Yahudi bankerlerin en zengini olan Rothschild'de Yahudi devleti kurulması için kesenin ağzını sonuna kadar açanlardandı. Onları tanımak için lütfen daha önceki yazılarımıza gök atınız.
 
Nihayet uzun bir süreden sonra Yahudi devleti kurulmasına izin verilmişti ve Rothschild'ler Anglo-Levantine Bankgn Company isimli bir banka kuruldu. Sadece o mu? Osmanlı Bankası isminde de bir banka kuruldu ve yıllarca bu banka müslüman bir iş adamına ait sanılarak anadolu halkının paralarını faizler işleterek kullandı ve İsrail kurulması için değerlendirdi.
 
Bunların hepsinde Jöntürklerin de payı vardı ancak tüm bu gelişmeleri ve Siyonistler ile olan organik bağları sebebiyle göz göre göre parçalanan Osmanlı'nın kıyısındayeni bir Yahudi devleti kurulduğuna şahitlik ediyorlardı.
 
Bu kez bu durum kendilerini memnun etmedi ve yaptıklarının nasıl bir hata olduğunu anlayan Jöntürkler Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa'ya bir heyet ile birlikte giderek Filistin'e Yahudi göçünün derhal durdurulmasını yoksa ülke çapında büyük isyanlar başlatacaklarını söyleyerek üstü kapalı tehtidde bulundular.
 
20 Haziran 1909'da Osmanlı hükümeti ivedi olarak toplandı ve yeniden Yahudi göçü hakkında görüşmeler yapıldı, hükümet içerisinde ki Jöntürk üyesi liderlerde baskı yapıyor ve Yahudi göçünün engellenmesini istiyordu. Nihayet Yahudi göçünü yasaklayan "kırmızı tezkere" tekrar yürürlüğe konuldu ve sadece bir dönem daha Filistin'e Yahudi göçü engellendi ve İsrail devletinin kurulmasının önüne ne yazık ki küçük bir tümsek konulmuş oldu.
 
Sonuç olarak İSRAİL kuruldu ve YAHUDİ GÖÇÜ planlı olarak devam etti.
 
Bugün ise koca pirinç tarlası olan Ortadoğu içerisinde bir pirinç tanesi olan İsrail devleti komiserliğini sürdürüyor, üstelik tüm müslüman ülkelerin gözlerine bakarak...