Amerikan Devletinin nasıl bir dış politika takip edeceği, liderliğin karar mekanizmaları üzerindeki etkisini anlayabilmek için liderlerin karakter ve zaaflarının bilinmesi gereklidir. ABD müesseseler devletidir. Derinlikli kurumları vardır. Bunların hazırladıkları rapor ve projeler karar mercilerini derinden etkiler. Bu müesseselerin etkileri o derece derindir ki, Başkanların inisiyatifi olmayan görevli memur, bu yapıların talimatlarını yerine getirmeye mecbur kişiler olarak algılarız. Hatta Amerika hangi politikayı takip edecekse başkanlar bu politikaya uygun olarak tanzim edilmiş ekiple işbaşına gelirler görüntüsü vermektedir. Nitekim oğul Bush neoccon ekiple birlikte işbaşına gelmiştir. Geçmiş dönem başkanların iş başına gelişinde de bu tür ekiplerin hazırlandığını biliyoruz.  (Reagan, Johnson, Carter en son Obama)

Obama’nın iktidara gelişinde ABD dış politikasının BOP projesi dolayısıyla tıkanmışlığını çözmek, Afrikalı göçmen kimliğinden yararlanarak ABD’nin Afrika’daki etkinliğini artırmak, Amerikan vatandaşı siyahilerin devlete sadakatını temin etmek, İslam dünyasını “Hüseyin Barak Obama” (Müslümanmış gibi göstererek) ismini kullanarak ikna etmek, (Aslında aldatmak diyeceğim, diyemiyorum.)  lider olarak Obama’nın muazzam ikna ve hitabet gücünden yararlanmak olduğu anlaşılıyor. Obama’yı işbaşına getiren ekip başka bir deyişle Anglosakson Yahudi Lobisi onu sıkı sıkıya tembihlemiş, sözlerinden dışarı çıkmayacak şekilde teminat almıştır. Nitekim onun zamanında çoğu kere Amerikan politikasının anormal zikzaklar çizmesi, kaos ve tahribat politikası takip etmesi, ABD’nin devlet olarak güvenirliliğine büyük zararlar vermiştir. En son giderayak Türkiye’de yapılan Fethullahçı Darbe girişimine yol vermesi, Afganistan’da ve Irak’ta içinden çıkılmaz askeri ve istihbarat operasyonları, Suriye’de çok sayıda insanın ölmesine sebep olan vahşet politikası, zikzaklar ve kaypaklıklar sebebiyle güvenirliğini kaybetmiştir.  Filipinler Devlet Başkanı Rodrigo Duterte Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Barack Obama’ya küfür ederek; fahişenin oğlu, sana o forumda küfredeceğim,“ demesi akıllardan çıkacak gibi değildir.

ABD’de Clay County kasabasındaki bir vakfın başkanı olan Pamela Ramsey Taylor Trump'un seçilmesinden sonra facebook sitesine şunları yazdı: "Beyaz Saray'da şık, güzel ve asil bir First Lady görmek yenileyici olacak.” (Trump’un eşini kastediyor.) First Lady Michelle Obama hakkında “Topuklu ayakkabı giyen maymunu görmekten sıkıldım." 

Obama muazzam hitabet yeteneği olan, pratik zekâlı, hazırcevap, espri kabiliyeti yüksek bir başkandır. Onu oraya getiren güç Obama’yı sahne gerisinden Hacivat gibi oynatmış, onun demagoji (lafebeliğini) yeteneğini sonuna kadar kullanmıştır. Obama en zikzaklı yolları, en keskin çelişkileri frene basmadan atlatmış, insanlık aleyhindeki kötü kararları yumuşatarak enjekte etmiştir.

Trump ile Obama arasında yaş ve tecrübe farkı var. Trump’un doğruları ve kararları var. Yeni Amerikan Başkanı Trump böyle değil… Ticari hayatın içinden gelen, yokluğu da varlığı da görmüş, dalgalı denizde gemisini batırmadan yüzdürmüş, iş hayatının bin bir meşakkati içinde yoğrularak kemikleşmiş bir şahsiyetle koltuğa oturmuştur. Buna karşılık Obama’nın iyi ve kötü kavramları yoktur! Obama verilen emirleri yapar, birbirine zıt görevleri çelişkiye düşmeden üstün ikna gücü ile tolere ederek anlatır, bir yol bir izah bulur çıkar. Utanma ve kimlik diye bir derdi yok…

Trump’un bir karar alması, bir kararın altına imza atması için o kararın doğru olduğuna inandırılması lazımdır. Trump’un kendi doğruları ve kararları vardır. Perde gerisinden talimat veren suflörlerin etkili olması için Trump’un tecrübe ile edindiği kalıplara uygun teklifler getirmesi gereklidir. Trump döneminde reel politik, insani değerler, Amerikan çıkarları perspektifi daha önemli hale gelecektir. ABD karar alıcıları neyin niçin yapıldığını Başkana anlatmaya, onu ikna etmeye hatta böyle bir teklifin doğruluğunu şüphe göstermez bir şekilde Trump’a ispat etmeleri gerekecektir. Trump bir müttefik olarak İsrail Devletini destekleyebilir, öncelik verebilir ancak Amerikan iç politikasında etkili olan Siyonist Yahudi lobisinin senaryolarına, kıyamet savaşı teorilerine, uyduruk hurafelerine inanması beklenmemelidir. O Ortadoğu’da çıkartılan savaşı; niçin çıkarttıklarından, hedefine kadar her şeyi sorgulayacaktır. Rasyonel olmayan, aklına yatmayan hiçbir şeye kıymet vermeyecektir. Nitekim Suriye rejimine ait Şayrat Hava Üssünü 59 Tomahawk füzesi ile vurulması kararını verdiği gün yaptığı konuşmada şunları söylemiştir: “…Bu barbar saldırıyla (kimyasal saldırı) birçok insan ve hatta güzel bebekler yavaş, vahşice ve insafsızca öldürüldü. Suriye'deki füze operasyonu ABD'nin güvenliği için elzemdi. Esad yardıma muhtaç erkek, kadın ve çocukların canını aldı… “

Bu duruma Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, "Olumlu karşılıyoruz. Esad rejimi cezalandırılmalı. Umarız barışa katkısı olur." Dedi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan; "Lafta kalmasın, bize ne düşüyorsa yapmaya hazırız." Demiştir. 

Tarihi tecrübelerimle biliyoruz ki Rusya’nın ipi ile kuyuya inilmez ve Ruslara güvenilemez; bundan sonraki süreçte Türk-Amerikan ilişkilerini rasyonel bir zemine oturtarak, onların dış politika hedeflerine katkıda bulunarak makul olan her şeyi Amerikan karar alıcılarına kabul ettirmenin yolu açılmıştır.  Bizce Trump’un iktidara gelmesi Amerikan halkı için bir şans Türkiye için karşılıklı win win (kazan kazan) politikasının başlangıcı olabilir. Trump’dan beklenen, ABD dış politikasını rasyonel bir zemine oturtarak, Yahudi hurafelerinden arınması, İsrail’in güvenliği uğruna Müslüman kanı dökmenin meşruiyetinin sorgulanmasıdır. Türk Dışişleri Trump'un önüne iyi hazırlanmış proje ve dosyalar koyabilirse daha makul, daha fazla ikna edilmeye hazır Amerikan Başkanıdır.