Ekonomi yorumlanırken sıklıkla duyarız; cari açık, bütçe açığı, sosyal yardım açığı, uluslararası yatırım pozisyon açığı vs.

“Kulak aşinalığından mıdır” bilinmez, üzerinde durmayız. Öylece geçiştiririz. Halbuki “açık”, açlık hissi öyle kolay kolay bastırılamaz.

Mesela karnınız acıktığında üzerinde durmadığınız oldu mu? Olmaz… Çünkü açlık hissi yoğunlaştığında ölümlere varır. Açlık insanı yavaş yavaş öldürür. Açlığını gideremezsen, bir süre sonra hissedilmez olur, uyuşma başlar. Uyuşukluk tüm vücudu sarar. Vücut yeterli enerjiyi alamaz ve fonksiyonlar durur.

“Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin” deriz demesine ama verdiğimiz açıklarla bir türlü terbiye olmayız.

“Açık” ifadesi “aç” kelime kökünden gelir. Tokluğun zıttıdır. Yokluktur.

Açlığı sadece midemiz çekmez… Kalp, bağır, gönül de çeker…

Mesela “ceketin önünü açmak” da aynı köktendir. Göğüs bölgesinin rüzgâra ya da göze savunmasız kalması anlamındadır.

Ve asıl konumuz!.. Hükümetler de açık verir.

Bütçe yapar. Bütçede gider kalemleri tutmaz. Planlanandan fazla harcama yapmıştır. Halka taahhüdünü yerine getiremez. Hesabı şaşar ve bütçe açığı verir.

Döviz ile alış-satışta da; alım (ithalat) daha fazla olursa döviz açığı doğar.

Ekonomik olarak küreselleşmeden medet umduysan da “uluslararası yatırım pozisyonu” açığı çıkar.

Önemli markalarımızı küresel firmalara sattık. Ama tamamı büyümek yerine küçülmeyi tercih etti. İşçi çıkarttı. Üretimini azalttı. Bugün Dünya piyasalarının kabul ettiği ürün ve markalarımız bir elin parmaklarını geçmez.

Beğenmediğimiz Güney Kore’nin bile dünyada kabul görmüş 180’e yakın marka ve ürünü var. Tek başına “Samsung” markası bile bizi sollamaya yeter.

Merkez Bankamızda işte bu pozisyonumuzu açıkladı.

Ve pozisyonumuz 356,1 milyar dolar kadar açık…

Yaklaşık milli gelirimizin yarısı...

Uluslararası döviz pozisyonundan ülkemizin döviz durumunu da görebiliriz. Günün sonunda bu pozisyon, aylık verdiğimiz cari açıkların birikimleridir.

Son yıllarda hep açık verdik. Ve yabancıların birikiminden, fazlasından bir tutam istemek durumunda kaldık. Açlığımızı geçiştirmeye çalıştık, olmadı. Biz de karnımızı bir güzel doyurduk. Ve çok fazla borçlandık!..

Alacaklılarımız olan yabancılar, bu tabloları düzenli olarak takip eder. Ve daha fazla açlığımıza destek olup olmayacaklarına karar verir. Raporlardan memnun olmaz da karar veremezlerse yaptırım talep eder.

Bu yılki “Uluslararası Yatırım Pozisyonu” tablomuzda döviz varlıklarımız artmamış. Döviz yükümlülüklerimiz ise artmış.

Bir kişi, birinden alacaklıysa onda hakkı olduğunu düşünür ve kendini ondan güçlü addeder. Birine borçluysan da boynun bükülür.

Eğer sadece emeğimizi tüketirsek ve hatta emeğimiz ile yatırımlar yapabilirsek, dik dururuz. Dik durmakta en tabii hakkımız olur.

Beden acıkır, doyurulmak ister. Ruh acıkır, okşanmak ister.

Beden-ruh ikilisi, birbirinden ayrılamaz. İkisi de gerçekliğin ta kendisidir. Dünya hayatında, ikisi birlikte yaşanmalıdır.

Hiç göklerde süzülen tek kanatlı bir şahin gördünüz mü?..

Kadın-erkek ikilisi gibi… Şahin de iki kanadıyla yükselebilir.

Kadın ve erkek de, iki kanat gibi birbirine muhtaçtır. Biri olmazsa diğeri varlığını sürdüremez. Günler bile anlamını yitirir.

Biri kas yapısı olarak birinden biraz daha güçlüyken, diğeri annedir, gönlü güçlüdür.

Biri madde ve manayı, diğeri mana ve maddeyi temsil eder. İkisi de aynıdır aslında ama sıralama farklıdır.

Günümüzde maalesef  ki kadın-erkek eşitliği tartışılmaktadır...

Kadın, erkeği belki görmezden gelebilir ama erkek, kadını görmezden gelemez.

Günümüzde eğer erkek; sokakta, bahçede, pazarda kadını görmezden gelmek istiyorsa!.. Bu hayatlarımızdaki maddeciliğin boyutlarını da gösterir.

Bu dönüşüm süreci; cinnet sürecidir de aynı zamanda… 2016 yılında 1948 cinayetin işlenmiş olması… Her güne 5 cinayet düşmesi… Ve sebeplerin çoğunun namus cinayeti adı altında yapılması… Bu dönüşümün sancılı kısmı olabilir.

Tek kanat hâkimiyetiyle uçamayacak kuşlar gibi, tek cinsiyet hâkimiyetiyle dünya ve ahiret sınavından geçemeyiz.