Doktor değilim ama mürekkep yaladım… internetim var, güvenilir kaynak kitaplarım var.
Bugün oy vereceğiz. 
Ortamı uzun zamandır yokluyorum taksici, öğrenci, ev kadını, yaşlısı…Kimse hayatından memnun değil. Dünya ve neredeyse tüm komşularımız savaşta. Suriye’liler içimizde şehirlerde huzuru kaçırma olayları…
“Düşünüyorum o halde varım”
Okulda aldığım Pedagojik Formasyonda bazı psikolojik durumlar üzerine okuduğum kitaplardan İsveç ya da Stockholm Sendromu hakkında oldukça bilgi edinmiştim. Çünkü oldukça enteresan bir durum.
Aynen sözlükte ki gibi aktarıyorum; “Stokholm sendromu, rehinenin kendisini rehin alan kişiyle olası diyalog sürecinde oluşan, duygusal anlamda sempati ve empati oluşması olarak özetlenebilecek psikolojik durumu anlatan terimdir.
Psikiyatr Nils Bejerot tarafından adlandırılan sendrom, 1973 yılında İsveç’in başkenti Stokholm’de yaşanan bir olaydan almaktadır. Banka soyguncusu tarafından altı gün boyunca rehin tutulan bir kadın, soyguncuya duygusal olarak bağlanır. Serbest kaldığında soyguncuyu savunmakla kalmaz, nişanlısını terk ederek kendisini rehin alan banka soyguncusunun hapisten çıkmasını bekler.”
Stockholm sendromu birçok rehine olayında da yaşanmış. 
Sayın Yrd. Doç. Dr. Fuat Beşkardeş bu konuya şöyle bir açıklık getiriyor; Bu sendromun anlamını genişleterek insanın kendisini zora sokan, üzen koşulları benimsemesi, savunması ve bu koşulları yaratan nedenleri görmemesi, ezenin yanında yer alması olarak da tanımlayabiliriz.
GELİŞİM MEKANİZMASI
Sürekli şiddet yaşamanın bir sonucu olarak kurbanlar saldırganla özdeşleşmeye ve bir hayatta kalma stratejisi olarak onun için hareket etmeye başlayabilir. Kurbanın iradesinin saldırgana bağlı olması gönüllü bir karar değil, şiddetin doğrudan sonucudur.
Biliyoruz ki şiddet de ruhsal ve fiziksel olabilir.
 “Şiddet uygulayanın ilk hedefi kurbanı köleleştirmektir ve bu amaca kurbanın hayatının her alanında despotça bir denetim kurarak ulaşır.  Ancak salt boyun eğme onu nadiren tatmin eder; suçlarını haklı göstermenin psikolojik ihtiyacı içindedir ve bunun için kurbanın onayına ihtiyaç duyar. Bu yüzden durmaksızın kurbanından saygı minnet ve hatta sevgi göstermesini talep eder. Saldırganın nihai hedefi gönüllü bir kurban yaratmak gibi görünmektedir”.
(Herman, 1992)”
GELİŞİM SÜRECİ
Bu sendromun ortaya çıkmasının temel nedeni, hayatta kalma içgüdüsüdür. Dış dünyadan tamamen soyutlanan kurban, ihtiyaçları için kendisine baskı yapan kişiye bağımlı olduğunu hisseder. Saldırganın yaptığı küçük iyilikler kurbanın gözünde büyür, zamanla kurban kendisini saldırganın yerine koyup olayları onun gözünden görmeye, yaptıklarına hak vermeye başlar.
Kurban tarafından baskıcının şiddet eğiliminin tamamen göz ardı edilmesi sonucunda, içinde bulunulan tehlike de reddedilir.
Kurban, tek olumlu ilişkisinin şiddet gösteren ile kendi arasında olan olduğunu düşündüğü için bu ilişkiyi de kaybetmek istemez ve dolayısıyla saldırgandan ayrılması gittikçe zorlaşır.
Stockholm Sendromuna yani saldırganla özdeşleşmeye yatkınlık yaratan durumlar
1. Hayati tehlikelilik durumu (Açlık da hayati tehlike durumu)
2. Dış dünyadan soyutlanmışlık
 (Cahillik de buna etken)
3. Bulunduğu ortamdan kaçamaz halde olma (ya da kaçamayacağına kanaat getirmişlik durumu)

4. Saldırganın ara sıra arkadaşça ve yakın davranması 
Şimdi sözlük anlamıyla; Varsanı veya halüsinasyon, bir his organını uyaran hiçbir nesne veya uyarıcı olmaksızın, alınan bir sanının varlığına inanma durumudur.
Ruh hastalıklarında sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Beş duyunun da varsanısı olabilir; görme, işitme, dokunma, koklama ve tat duyusu. Halüsinasyonlarda kişi, bir hastalığının olduğunu bilmeden, gördükleri, işittikleri ve hissettiklerine bütünüyle inanır. Gözlerinde bozukluk olan kişide veya migrende görülen ışık parıltıları varsanı içine girmez. Bunlarda hasta olayın nedenini bilmektedir.
Hastanın düşünce ve fikirlerinin dışarıya aktarıldığını sanması, düşüncelerinin bir başkası tarafından biliniyormuş hissine kapılması, yabancı fikirlerin kafasına direkt olarak sokulduğunu zannetme gibi çeşitli ruhsal halüsinasyonlar da vardır.
Ruh hastalıklarından şizofreni, psikozlar, psikonevrozlar, kısa sürede gelişen iç sıkıntısı hallerinde halüsinasyonlar sık görülür.
Şimdi…
Kurgu, -tamamen veya kısmen- gerçek olmayan; hayal gücünün eseri olan kişi, yer ve olaylar içerir…
Kurgular da farklı farklı…
Gerçekçi (realist) kurgu
Realist kurgusal eserlerdeki olaylar hayal ürünü olmakla birlikte normal hayatta gerçekleşmeleri mümkündür. Kişilerin olayların veya yerlerin bir kısmı gerçek olabilir. 
Gerçekçi olmayan kurgu
Gerçekçi olmayan kurgudaki bazı detayların gerçek hayatta gerçekleşmesi mümkün değildir. Hayalî yaratıklardan, henüz icat edilmemiş cihazlardan, evrende henüz keşfedilmemiş veya tamamen hayal ürünü olan yerlerden vs. bahsediyor olabilirler. 
Yarıkurgu
Yarıkurgu eserler büyük oranda gerçeklere dayanırlar. Gerçeklere dayanan biyografik filmler bu türe örnek gösterilebilir. Olayların, mekanların ve kişilerin neredeyse tamamı gerçek olmakla birlikte hikayeyi zenginleştirmek için kurgusal öğeler kullanılmış olabilir.
Gerçek nedir?
Gerçek aslında hepimizin kendi kurgusu… Yaşadığımız matrix de oluşturduğumuz, fizik doktorumun aptal bir doku dediği beynimizin eseri…
Okudunuz bilgilendiniz… kulağınıza girip kaldı mı, çıkıp gitti mi bilemem.
Şimdi gidin oylarınızı verin…