Geçtiğimiz pazar günü yine bir dostu ebedî âleme yolcu etmenin üzüntüsünü yaşadım. Aydın Menderes ile dost olabilme şansını 1991 yılında yakalamıştım. 12 Eylül sonrasında Anavatan’ın Turgut Özal’la başlattığı atılımlı yılların ömrü çok uzun olmamış ve 1990’lı yıllara gelindiğinde Demirel’in siyasi hayata müdahaleleri, bitmek tükenmek bilmeyen, halk yardakçılığı ile ülke üzerine kâbus gibi çökmüştü. Bu oportünizmin içinde, DYP’yi 1946’lı yıllardan kaynaklanan bir zemine oturtma anlayışı da bulunmaktaydı. Kısaca DP’nin sahibi olma oyunu oynanıyordu! Gerçek öyle miydi?
Bu sorunun cevabını, demokrasi hayatımızın başlangıcına damgasını vurmuş kişinin hayattaki tek siyasî vârisine, yani Aydın Menderes’e, sormanın doğru olacağını düşünüyor ve dostlarla bu görüşü aramızda paylaşıyorduk. Dost meclislerinde yapılan görüşmeler sırasında ortaya atılan sorunun cevabının alınacağı kişiyse o halde doğrudan Aydın Menderes olmalıydı. Bu ortamı sağlayacak kimse ise, Aydın beyin yıllar boyu kardeşi mesafesinde olan Rasim Cinisli’den başkası olamazdı. Böylece 1991 yılının herhangi bir ayında Aydın Menderes’i vicahen tanıma şansına ulaşıyordum. İlk karşılaşmamız sonrasında kayıtlarıma şu cümleleri düşecektim: ”Sohbetimiz sırasında edindiğim intiba, mükemmel yetişmiş, maddî bilgiler yanında mânevî kültürü de içine sindirmiş görünen Aydın Menderes’le tanıştığım andan itibaren bir noktanın, tam anlayamadığım ve ifade edemediğim bir noktanın, boşlukta kaldığıydı!” Daha sonraki yıllarda giderek yoğunlaşana temas ve beraberliklerimiz içerisinde bu boşluğun Aydın Menderes’in gençlik yıllarına adım attığı, 13-14’lü yaşlarında ailece geçirmiş oldukları korkunç günlerin yansıması olduğunu düşünmüşümdür. Üstelik ailenin çilesi onunla bitmemiş ve birbiri peşi kaybedilen iki ağabey de bu girdabın birer parçası olarak Aydın beyin iç dünyasına intikal etmiş olmalıydı.
O günler, Aydın Menderes ile sürdürmekte olduğumuz temaslarımız çerçevesinde artan dostluğumuz yanında bizleri, kendilerinin önderliğinde bir hareketin başlatılması gereğine doğru itiyordu. Aydın bey gelişmeleri aynen şu ifadelerle dile getiriyordu: “Hırsızlık ve yalanın olmadığı kadrolarla yenilikçi bir harekete ihtiyaç var.” Değerli kardeşim Rasim Cinisli, aziz dost rahmetli Ergun Göze’nin de içinde bulunduğu çalışmalarımız bir süre devam edip gidecekti. Bu süreci de anlattığım “Yelkova’nın Ucundan Düşen Takvim Yaprakları“ adını verdiğim hatıralarımda, Aydın beyin o günlerdeki tespit ve görüşlerini şu cümlelerle kaleme almışım: “Geniş bir çalışma yaparak halkla yakınlaşmanın yollarını kurmak gerekir. Bu çalışmalar, doğrudan irtibatlarla gerçekleştirilmelidir. 1992 yılı önemli bir karar yılı olarak görülmektedir. Siyasî kuruluş ileri bir hedef olmakla birlikte, bu tür organizasyonu derhal tahakkuk ettirmek şart da olmayabilir!. En kısa zamanda harekete geçirilebilecek bir merkez ve bir odaktan yürütülen, ama çeşitli bağımsız kuruluşlar teşekkül ettirilmesi, başlangıçta daha doğru bir organizasyon şekli olabilir. Konuda model oluşturmamız gerekir!.. Bütün Türkiye sathında iyi bir hazırlık yapılmalıdır. Siyasi yapılaşmaya ulaşacak hareket için konjonktür müsait görünüyor. Ancak henüz G-günü kesin değildir. Bu çalışmalardan sonra, ortamın belirdiği anda ‘biz hazırız’ demek noktasında oluruz. Zira görülen, Koalisyonun beklentilere cevap vermeyeceği istikâmetindedir. İniş süreci devam ediyor. Bu iniş hızlanacaktır. ANAP’a gelince, Mesut Yılmaz’dan ümit beklemek yanlıştır. Konjonktürde çok istisnai değişiklikler olmazsa, zaman dilimi bizler için uygun gelişme göstermektedir. Bu yüzden mesajımız olmalı ve bu doğru verilmelidir. Bazı mefhumlarda ve davranışlarda çok katı olunmaması gereğine inanıyorum. Toleranslı, anlayışlı, aynı zamanda çok açık ve doğrularla ortaya çıkmak gerekir. 21nci yüzyıla bakışımızı belirlememiz de gerekir. Düşüncelerimiz içinde slogan kelimesini yanlış anlamıyla değerlendirmezsek, ana noktalarda 7/8 konu başlığı altında bazı tespitlerim var. Bunları veya bunlara mümasil konuları tespit ederek doğrudan mesajlar verilmelidir. Böylece verilen doğrularla bütün Türkiye’ye yapılacak hitap ve yayılmada esnek bir beraberlik sağlanılmağa çalışılacaktır. Ancak bütün bu söylediklerimden, inanç ve düşüncelerimizden taviz vereceğiz anlamı çıkarılmamalıdır. Size, sizin de ifade ettiğiniz gibi, içten hareketinizden kaynaklanarak ve bütün açıklığımla, birlikte hareket etmek üzere açıkça düşüncelerimi ifade ediyorum...  Ayrıca, dün endişeyle ve muhtemel olarak gerçekleşeceğini düşündüğümüz olayların bugün kapımızda olduğunu görüyoruz. Bu sıkıntıları bugünkü kadroların çözebilme şansını ise görmüyorum. Şurası muhakkak ki ülke çapında bir beklenti vardır. Hazırlıklarımızın açık olarak ama ismi konulmadan yapılmasında fayda görüyorum. Öyle sanıyorum ki konjonktür, Eylül itibariyle kesişme noktasında olacaktır.”
Türkiye’nin o günlerini yaşayanlar veya bilâhare tetkik edenler rahmetli Aydın Menderes’in yapmış olduğu yukarıdaki tespitlerinin ne kadar doğru olduğunu belirleyeceklerdir. Rahmetli Aydın beyin tespitlerini, daha sonraları yaşanacaklara ışık tutucu olması bakımından, satırlarıma aldım. Gelişmeler ülkeyi açmaza sürükleyecek koalisyonlar, itişmeler, kakışmalarla 12 Eylül’e kadar getirecekti… Bu tespitler yapılmıştı yapılmasına ama zaman hızla da akıyor ve Türkiye’yi 12 Eylül’e götürecek ortamda da bir iyileşme emaresi görülmüyordu. Bu temas ve çalışmalar zemininde 1993 yılının ortalarına kadar gelinmişti. Rasim Cinisli ile benim görüşüm bir noktada sanki Aydın beyden ayrılıyordu. Düşüncemiz, yeni parti oluşumu denenmektense, DP’deki ortamı değerlendirmenin daha doğru olacağı mahiyetindeydi. Ama olmadı. Nasıl olduysa Aydın bey “Yeni Değişim Partisi” adıyla yeni bir parti kurmağa karar verecekti! Fakat onun karakteri, görebildiğim kadarıyla, ülkemizdeki siyasî hayat tarzına pek de uygun değildi. Ama her şeye rağmen siyaseti denedi. Geçirmiş olduğu kaza ise zaten var olan tevekkülünü güçlendirdi. Bana göre ise siyasetin içindeyken bile, sanırım fikir adamlığı, hep daha ağır basmağa devam etti…
Ebedî âleme göç eden aziz dost Aydın Menderes’in cenaze namazında gördüğümse bu milletin “kendi değerlerine sahip olanlara” duyduğu iştiyakın nasıl nesilden nesile akmakta olduğuydu.. Fatih camiine koşturanların çoğunun yaşının, bırakınız Adnan Menderes’i tanımış olmayı, Aydın beyin siyaseten çok ön plânda olmayan görüntüsünden haberdar bile olmamış bulunmaları muhtemeldi. Ama nesilden nesile bir şeyi biliyorlardı. Rahmetli Adnan Menderes demokrasi şehitlerimiz arasında en önde gelenlerinden biriydi ve ona duyulan vefa ailesiyle bütünleşmeliydi…