SEVGÜL EROĞLU

İSTANBUL

Sonsuza kadar Sanat ve Sanatçı temalı röportaj, söyleşi yapabilirim.

Çünkü sanatın her dalı dipsiz bir kuyu gibidir. Binlerce ışık sizi içine çeker de çeker…

‘…yarı saydam ve ton geçişleriyle zengin, genellikle metafiziksel bir ışık yaratıyor; yoğun ve katı gölgenin sanatsal macerasının sakin sularına nüfuz etmesine, bu macerayı sembolizm ve belirsizlikle rahatsız etmesine izin veriyor. Kavafis’in yaşamının mekânları ve yolları, yokluk ve telkinin şiirsel atmosferler ve metaforik sembolizmler oluşturduğu, aynı öykülerin farklı yorumlarını öneren bir hatırlama coğrafyası yaratıyor…’ 

Uluslararası üne sahip ve dünyanın dört bir köşesinden koleksiyonerleri olan Andreas’ı, sanatçısı olduğu İstanbul Concept’teki ikinci solo sergisinde yakaladım. Eserlerindeki ustalık, kişiliğiyle özdeşleşen girgin utangaçlığı ile özdeşleşmiş gibiydi.

Sergiyi edebiyat dünyasının kilometre taşlarından şair Kavafis’e ithaf ettiniz.  İstanbul sizin ve Kavafis’in ortak noktası… Bu bağlamda neredeyse bir asır sonrası İstanbul’da sergiler oluşturma fikri nasıl gelişti?

Kavafis en sevdiğim şair olmaya devam ediyor. Çalışmaları için edebiyattan ilham alan bir ressam olarak, bir noktada onun şiirinden yola çıkarak bir dizi eser yaratacağım belliydi. Karantina döneminde, onun şiirine odaklanmam ve böylece Covid-19'un acımasız gerçekliğinden kaçmam için epey zamanım oldu. Esasen benim (bir okuyucu olarak) şair ve eseriyle olan ilişkimi anlatan bu eserler dizisi işte böyle doğdu. Şans, kısmet, şartlar, Atina ve İstanbul'daki iyi meleklerim, şimdi burada olmamı ve bu projeyi sunmamı sağladı.

Serginin “Geri Dön / Come Back” dünya prömiyeri ne zaman  yapıldı? Sizce nasıl bir izlenim taşıyor?

Sergi geçen yaz Atina'da çok önemli bir müze olan Gennadius Kütüphanesi'nde sunuldu ve müzenin koleksiyonundan şairin belgeleri, el yazmaları ve nadir ilk baskıları ile birlikte sergilendi. İstanbul'da ise, bu sergiye inanan ve sergi için ideal koşulları sağlamak adına her şeyi yapan mükemmel bir sanat insanı ve harika bir arkadaş olan Işık Gençoğlu sayesinde sunuluyor. Ona ne kadar teşekkür etsem az. 

Şiir ve resim nasıl bir ruh haliyle harmanlandı? Özellikle de neden Kavafis’in şiirleri? 

Büyük usta Kavafis, benzeri olmayan şiirler yazdı. Ben de alçakgönüllü bir okuyucu ve şiirlerinin fanatik bir hayranı olarak, eserlerimde şairin kendisiyle değil, şiirinin diğer okuyucuları ve hayranlarıyla bir diyalog kuruyorum.

Mürekkep lekesi fenadır. (Gülüyoruz) Böyle bir malzemeyi kusursuz kullanmışsınız. Bir tablo böyle bir inatçı materyalle ne kadar sürede çıkıyor?

Neyse ki, resimde mükemmellik yok. Dediğiniz gibi, mürekkep gerçekten inatçı bir malzemedir. Ben mürekkeple, sanki akan bir nehirde yüzüyormuşum gibi çalışıyorum. Kendimi onun sularına bırakıyorum. Ve sanatımın susuzluğunu gidermek için onun ivmesinden, tazeliğinden, soğukluğundan ve gücünden çalıyorum biraz.

SEHER DOĞAN: “İnsanı insana ancak şiir sevdirir” SEHER DOĞAN: “İnsanı insana ancak şiir sevdirir”

Resim eğitiminize ek olarak grafik tasarım, illüstrasyon eğitiminiz de var. Tablolarınızda Kavafis’in şiirlerinden karakterler, mekanlar yansıtırken, bazı yerlerde flu geçişler, perspektif algılarındaki farklılık illüstrasyonun kattığı etkiler olabilir mi? Ya da duvar ve döşeme elemanlarının kesin hissedilmemesi. Vurguyu diğer noktalara mı çekmek istediniz? 

Asla Kavafis'i tasvir etmeyi düşünmedim. Bunun nasıl yapıldığını bilmiyorum ve açıkçası bilmek de umurumda değil. Benim tek amacım; okuma sürecinde içimde oluşan duyguları sadakatle, dürüstçe ve derinden yakalamak oldu. Başarılı olup olmadığımı bilmiyorum ve her şeyden önce, bunun çalışmamı izleyenleri ilgilendirdiğinden de emin değilim. Ben sanatıyla ortak duygu ve düşünceleri paylaşmak için resim yapan sanatçılardanım. Sadece bir yeteneğimi kanıtlamak ya da övgü almak için resim yapmıyorum. Övgü varsa bu; çalışmalarımda elimden geldiği kadar çaba ve cesaretle anlattığım duyguların paylaşılmasından başka bir şey değildir.

Seçimlerinizde resim teknikleri olarak başka hangileri var? Bir resme başlarken çok eskiz çizer misiniz?

Fransız ressam Ingres, eskizin sanatın dürüstlüğü olduğunu söylerdi. Ben de bir figüratif ressam olarak eskizsiz resim olamayacağına inanıyorum. Her zaman aklımdaki işin ön hazırlık eskizlerini yaparım çünkü mürekkeple hiçbir şey silinemez. Bu nedenle kompozisyon genellikle önceden karar verilmiş ve hazırlanmış olur.

Bir resim çerçevesiz olsa da aynı etkiyi yaratır mı sizce?

Elbette. İstanbul'daki bir önceki sergimde eserlerimi çerçevesiz olarak duvarlara asmıştık. Tabii ki kâğıt üzerindeki çalışmalarımı çok uzun süre korumasız, toz ve güneşe maruz bırakmak istemediğimi söylemeliyim.

İstanbul’daki ilk solo serginiz tamamen İstanbul temalı. Bu sergi ise İstanbul’dan yola çıkarak bizi bir iz takip edermişçesine bir yolculuk sunuyor… Tekrar burada olmak nasıl bir duygu?

Hem İstanbul hem de İskenderiye, resimlerimde büyük bir ilham kaynağı olan, tarihi ve mitolojik ağırlığa sahip şehirler. Bence iki sergi arasındaki temel fark şu: Bir önceki sergide İstanbul destinasyondu. Burada ise İskenderiye, Kavafis evrenine yolculuk için kalkış noktası. Burada şehir bir dekor, bir atmosfer görevi görüyor, ama benim anlatmaya çalıştığım hikayeler farklı.

İstanbul’u nasıl bilirsiniz? Biraz cenaze sorusu oldu ama…

Gülüyoruz. 

İstanbul hayran olduğum bir şehir. Buraya her geldiğimde çok tanıdık hissediyorum ve artık bu şehrin insanlarıyla pek çok bağlantım ve dostluğum var. İstanbul’u yürüyerek geziyorum, çiziyorum; ondan çok ilham alıyorum.

Serginin adını koyarken kimin dönmesi için, örneğin klasik sanat anlayışının, yoksa İskenderiye’de vefat eden Kavafis’in çok sevdiği İstanbul’a dönüşü metaforu mu? Ya da sizi tekrar geri dön diye biz mi çağırıyoruz?

Yine gülüyoruz.

Korkarım üçü de değil. Sergi, adını Kavafis'in aynı adlı şiirinden alıyor, çünkü bu şiir Kavafis'in nasıl ürettiğini, nasıl şiir yazdığını bize çok net bir şekilde gösteriyor; O asla güncel bir olayı bir görgü tanığı gibi tanımlamaz. Onun yerine, anısını hatırlar ve ondan geri dönüp bir aşkın anısını canlandırmasını ister. Kavafis, bu temada üretilmiş şiir sanatının enfes örneklerini bıraktı bize. Bu sergide onun tarihsel ve felsefi şiirlerinin yanı sıra kendi tutku ve aşklarımı aynı otobiyografik üslupla resmetmeye çalıştım. 

Serginiz için Kavafis’e ‘Bir saygı duruşu’ diyebilir miyiz?

Kısmen evet. Çoğunlukla sadece sözcükleri değil, şiirin derinliklerine inmeyi sağlayan boşlukları ya da noktalama işaretlerini de resmetmeye çalıştığımı da belirtmek isterim.

Selanik doğumlusunuz. Coğrafya merkezli çıkışlarınızı göz önüne alarak bir sonraki serginiz Atatürk temalı olabilir mi? 

Hiçbir şeyi dışlamıyorum. Ancak hayranı olduğum bir şair olan hemşerim Nazım Hikmet'in eserlerinden ilham almayı daha muhtemel görüyorum, çünkü bağım her zaman yaratıcıyla değil, eserleriyle.

Sanatçı Andreas Georgiadis hakkında: 

1972'de Selanik'te doğan Andreas Georgiadis, George Rorris'ten resim, Atina'daki Grafik Sanatlar ve Sanatsal Çalışmalar Okulu'nda grafik tasarım ve Fransa, Orleans'da illüstrasyon eğitimi aldı.

Yunanistan'da ve denizaşırı ülkelerde 13 kişisel sanat sergisi açtı ve önemli ödüller kazandı. Eserleri müzeler, kamu ve özel koleksiyonlar tarafından satın alınan sanatçının resimli kitapları ve plak kapağı tasarımları da mevcut.

Bir set tasarımcısı olarak, B. ve E. Goulandris Vakfı'nın yanı sıra Gennadius Kütüphanesi, Kiklad Sanatı Müzesi, Benaki Müzesi ve başka yerlerdeki birçok serginin tasarımına yardımcı oldu. Ayrıca tiyatroda set ve kostüm tasarımcısı olarak çalışmaktadır. Mikri Arktos yayınlarının sanat ekibinin başındadır. 

Sanatçı yaşamını ve çalışmalarını Atina'da sürdürmektedir. 

Geri Dön/Come Back  12 Şubata kadar İstanbul Concept’te sanatseverlerle birlikte olacak.