İnsanoğlunun yaşamındaki en güçsüz, en yardıma muhtaç ve birilerine en bağımlı olduğu yaşları bebeklik yıllarıdır.

Bir de Türkiye'de emekli olduktan sonraki yılları.

Bu, ne yazık ki ülkemize özgü bir durumdur.

Emekli olup da hayatından memnun olan kaç emekli tanıyorsunuz bana söyler misiniz? Gelecek mutlu günlerin hayalini kurarlarken yaşadıkları düş kırıklığının derin izlerini hüzünlü bakışlarında ve suratlarında açıkça görebilirsiniz.

Peki, bir dakika olsun dertlerini anlatabilirler mi sizce? Tabii anlatmazlar, dahası anlatmaya mecalleri bile yok. Ama biz dertlerini çok iyi biliyoruz.

Yüzde doksanı yiyecek iki lokma ekmeği zor buluyor.

Pek çok emekli benzer sıkıntılarla hayat mücadelesi veriyor. Pek çoğu ayda bir defa bir kilo kıyma alabiliyor. Mecbur olmadıkça bulunduğu semtten dışarı adım atmıyor ve gideceği yere yaya gidiyor. Giyim kuşamı en ucuz yerden temin ediyor. Zeytini sayarak yiyorlar, çorba, pilav ve makarnaya talim ediyorlar.

Gerçekten içler acısı bir durum.

El üstünde tutmamız, kuş tüyü minderlerde oturtmamız gereken büyüklerimizden bahsediyorum.

Yabancı değiller üstelik. Kimimizin babası, amcası, dayısı. Bizden birileri içimizden canımızdan.

Eskiden emekliler sıkıntılı anlarından bir nebze de olsa sıyrılmak için kahvehanelere giderlerdi. Oralarda arkadaşlarıyla buluşup sohbet ederler, çay-kahve içerlerdi. Bazen geçmişten, geçmişte yaşadıklarından söz edip eskiyi yad eder, bazen de günü konuşup vatan kurtarma reçeteleri sunarlardı.

Masalarına bir misafir geldi mi de, kahveciyi çağırıp "bak arkadaşa ne içecek" sözü en duyulan laflardan olurdu. Önce gelen sonra gelene mutlaka bir ikramda bulunurdu. Yani bu iş öyle zengin fakir ayırımı yapılacak bir iş değildi. 

Son zamanlarda kahvehanelerde bu türlü sözler duyulmaz oldu. Aslında sohbetler ve de sohbet için gidenler de azaldı. Kahvede oturup da gelen misafirine mahcup olmaktansa halka açık park-bahçelerde oturup gelen geçene bakarak vakit öldürmeyi seçiyorlar.

Ve tabii bir de bekliyorlar.

Neyi mi bekliyorlar?

Emekliye zam için yılbaşını bekleyin diyorlar.

Emeklinin 4 ay daha bekleyecek sabrı mı kaldı?

Ocak'ta zam yapılacakmış. Bunu müjdeymiş gibi söylüyorlar.

Yasalara göre emekliye enflasyon oranında zam yapmak zorundalar.

Umarım bu defa gerçek enflasyon rakamları ortaya konur.

Emekli Temmuz ayında zam mağduru oldu.

Yüzde 25 reva görüldü.

Emeklilere bu maaş reva değil, büyük haksızlık derken bereket, imdada Cübbeli yetişti. Cübbeli'ye göre "Durumuna sabreden fakirler, namaz kılan, zekât veren zenginden beş yüz yıl önce cennete girecekler" Bu müjdeyi duyunca, emeklilere 7.500 lirayı reva gören yetkilileri takdir ettim. Ben de bunlar emeklileri gözden çıkardılar, ölmelerini bekliyorlar diye üzülmüştüm.

Meğerse sevdiklerinden emeklileri göz ardı etmişler. Fakirlerin bir an evvel cennete gitmelerini, bu dünyada görmedikleri imkanlara orada kavuşmalarını istiyorlarmış.

Kim istemez cennete daha önce gitmeyi. Fakirler adına özellikle 7. 500 lira gibi günümüzde yaşanması mümkün olmayan bir maaşla geçinmeye çalışan emekliler adına sevindim. Dünya'da yaşayamadıklarını cennete yaşayacaklar. Hem de zenginlerden önce.

Bundan sonrasını paraya para demeyen, yediği önünde yemediği arkasında kalan, para derdi çekmeyen, yaşam gailesi yaşamayan, tek derdi para ve zenginlik olan zenginler düşünsün. Dile kolay, fakirlerden 500 yıl sonra cennete girecekler.

Bu duruma zenginler üzülmeyip de ne yapsınlar? En hafifinden vara zengin olmasaydık, biz de fakirler gibi yiyecek ekmeğe muhtaç olsaydık da şu cennete bir beş yüz yıl önce girmiş olsaydık pişmanlığını her daim çekecekler.

Hasılı, başta 7.500 lira maaşla geçinmeye çalışan emeklilerimiz mevcut durumlarından hiç dert yanmasınlar.  Hatta, ocak ayında maaşlara yapılacak iyileştirmeyi de istemiyoruz. Bir an evvel öbür dünyaya gidip cennete kapağı atalım. Orada günümüzü gün edelim desinler.

Zenginlerim de elde avuçta neleri varsa kısa yoldan elden çıkarmaya ve fakir olmaya baksınlar.