Bu hafta, senaristliğe 90’lı yılların fenomen dizisi ‘Mahallenin Muhtarları’ ile başlayan usta senarist Yonca Akasya ile yaşamına, senaristliğin püf noktalarına ve projelerine dair konuştuk. Keyifli sohbetimiz sizlerle…

RÖPORTAJ: AYŞENUR MAMA

Öncelikle sizi tanımak isteriz. Yonca Akasya kimdir?

İstanbul doğumluyum. Ortaokul ve liseyi Özel Doğuş Koleji’nde okudum. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Doğu Dilleri bölümünü yarıda bıraktım, iki yıllık bir üniversite bitirdim. İstanbul Üniversitesi’nde okurken senarist olmaya karar verdim, Kandemir Konduk’a telefonla ulaşıp randevu aldım ve 20 yaşında ‘Ana’ dizisine hikâye vererek bu işe başladım. O zamanlar okula gittiğim için sadece hikâye veriyordum, sonra okulu bıraktım. Kandemir Bey; “Yonca, gel, masan hazır, yeni bir diziye başlıyoruz.” dedi ve ben uçarak gittim. O dizi, Mahallenin Muhtarlarıydı.

90’lı yılların milyonları ekrana kilitleyen dizisi ‘Mahallenin Muhtarları’nın senaryo ekibindeydiniz. Bu, sizin için nasıl bir duyguydu?

Ben, açıkçası bu işle ilgili her şeyi Mahallenin Muhtarları’nı yazarak öğrendim. Dizi, benim için tam anlamıyla bir okuldu, 20 yaşında yazmaya başladım, 30 yaşında dizi bitti. Uzun soluklu bir iş olması, gerçekten bir senariste inanılmaz tecrübeler kazandırıyor. Sanıyorum, bu konuda çok şanslıyım. Biz, on sene Mahallenin Muhtarları’nı çok çalışarak, çok yorularak ama aynı zamanda çok eğlenerek yazdık, sanırım başarısı da buradan geldi.

‘Mahallenin Muhtarları’ usta isim Kandemir Konduk imzalı. Kendisine neler söylemek istersiniz?

Kandemir Konduk, benim ustamdır. Ben, bu işte gerçekten usta çırak ilişkisinin çok önemli olduğuna inanıyorum. Kandemir Konduk da gerçekten muazzam bir ustadır.  Benim lise yıllarım Yasaklar, Beyoğlu Beyoğlu gibi Devekuşu Kabare’nin oyunlarını kasetten dinleyerek geçti. Oyunlara giderdim, sonra da kasetlerini alıp annemi bezdirene kadar müzik setinden eve yayın yapardım. O zamanlar bunlar nasıl yazılır, diye de hayret ederdim, daha o zamandan Kandemir Konduk’un büyük hayranıydım. Sonrasında da kendisi hem ustam hem de çok iyi dostum oldu. Kendimi çok şanslı hissediyorum. Ona ne diyebilirim ki; “Teşekkürler usta, hayatıma dokunduğun için.”

ANA KUZUSU DA GÜZEL İŞLERDEN BİRİYDİ

‘Ana Kuzusu’ dizisi, bende yeri çok ayrı olan bir işti. O dizide Ayşen Gruda, Münir Özkul ve Öztürk Serengil’e sahne yazmak, inanılmaz gurur vericiydi. Yıllarca hayran olduğum duayen isimlerin senin yazdığın repliklerle oynaması muhteşem bir şey. Tüm iyi oyunculara replik yazmak çok keyiflidir ama onlar başkaydı, bu şansım olduğu için de çok mutluyum.

2002 yılında Trt 1 ekranlarında yayınlanan ‘Koçum Benim’ dizisini yazarken hangi duygulardan esinlendiniz? 

‘Koçum Benim’ çok özel bir işti, hikâyesi bana ait olan ilk işim olmasının da benim için ayrı bir önemi var. Biz, Mahallenin Muhtarları’nı yazarken yapım şirketimiz, “Basketbolla ilgili bir dizi yapalım.” dedi, ben de o sıralar bir okul dizisi yapmak istiyordum. Onlara bu iki fikri birleştirelim, deyince ortaya ‘Koçum Benim’ çıktı. Ben, bazı işlerin bir sihri olduğuna inanıyorum. ‘Mahallenin Muhtarları’ öyleydi, ‘Koçum Benim’ de öyle oldu. Tabi, ilk andan itibaren koç için aklımızda olan tek isim Tarık Akan’dı. Hala rahmetli olduğuna inanamadığım sevgili Tarık Akan, senaryoyu okuyup tamam, deyince “Bu iş, oldu .”demiştik, gerçekten de oldu.

Dizinin ismi nereden geliyor?

İsmi, hikâyeyle birlikte çıktı aslında. Koç Tarık Akan olacaksa bu işin adı da ‘Koçum Benim’ olmalıydı. 

‘Koçum Benim’ dizisi kariyerinize neler kazandırdı?

Tabi ki daha çok tanınmamı sağladı ama daha da önemlisi herkes için çok yüz akı bir proje oldu. Bu projeye emek veren herkeste de eminim aynı duyguları uyandırmıştır. 

Senaryolarınızı yazarken neleri öncelersiniz?

Senaryo yazmak, ciddi bir matematik işi. En başta iyi bir hikâyeniz olmalı ve bu hikâyeyi seyirciye aktarma biçiminiz çok önemli. Ben, seyircisine saygı duyan bir senaristim, kendim seyretmeyeceğim bir işi yazamam. Üstünde çok kafa yorar, çok düşünür, en iyisini yapmak için çok çalışırım. Benim yazdığım bir diziyi seyretmek için vakit ayıran seyircinin bunu fazlasıyla hak ettiğine inanırım. 

Sizin izinizden giderek başarılı bir senarist olmak isteyenlere hangi tavsiyelerde bulunabilirsiniz?

Tavsiye de bulunmak pek haddim değil ama ben genel olarak gençlere çok kitap okumalarını, cesur olmalarını ve Türkçe’yi güzel kullanmalarını önerebilirim. Bu işte çırak olmak da çok önemli çünkü gerçekten ustalardan öğrenecek çok şey var. Senarist olmak için biraz sabır gerekiyor. Ben Mahallenin Muhtarları’nın ilk başladığı dönemde sabah erkenden ofise gider, Kandemir Bey’in daha önceden yazdığı senaryoları okurdum. Bu iş, önce ustayı taklit etmekle başlıyor ama zamanla kendi tarzınızı yakalıyorsunuz. Şunu da söyleyeyim, herkesin sorduğu bir soru bu: “İlham nasıl geliyor?” ‘İlham’ denilen şey, öyle bekleyerek gelmiyor. Çok çalışarak, çok yazarak ilhamı çağırmanız lazım. O zaman emin olun, davete icabet ediyor.

Yakın zamanda yeni bir projeniz var mı?

Dizi projeleri illaki olacaktır ama ben bir sinema filmi senaryosu yazmak istiyorum. Yazdığım dizileri televizyonda seyretmek çok büyük keyif veriyor, tiyatro oyunu yazmıştık, ‘Aşk Olsun.’ Gerçekten insanın yazdığı oyunu seyretmesi de muhteşem bir duygu, şimdi beyaz perde de yazdığım bir filmi seyretmek istiyorum. 

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?

Her zaman güzel diziler, güzel oyunlar ve güzel filmler izlemelerini diliyorum. Size de çok teşekkür ediyorum. Sevgiler…