Sizi tanıyabilir miyiz? Deniz Zünbülcan kimdir?
1994 yılında İzmir’de doğdum. Lise eğitimimi Turgutlu Anadolu Lisesi’nde tamamladıktan sonra 2016 yılında Şifa Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nden başarı bursu ile mezun oldum. Öğrenciliğimde Medical Park Hastanesi başta olmak üzere birçok kurumda staj yaptım. Doğru beslenme ve sağlıklı yaşamanın ancak bilimsel bilgilerle olabileceğine inandığım ve doğru bilgilerin ışığının herkesin yaşamına dokunarak daha kaliteli bir yaşama atılan adımlara katkıda bulunabilmek istediğim için öğrencilik hayatımdan itibaren Spor Diyetisyenliği Kursu, Kardiyoloji Diyetisyenliği Kursu, Karbonhidrat Sayımı Kursu, Bariatrik Cerrahi Diyetisyenliği Kursu, Geleneksel-Tamamlayıcı Alternatif Tıp Uygulamaları Ve Hukuk Sempozyumu, Yeme Bozukluğu Diyetisyenliği Kursu, Hastalıklarda Diyet Tedavisinin Klinik Uygulamalara Yansıması Sempozyumu-II, Gündemimiz Beslenme 2015 Sempozyumu, İncir Ve Sağlık Sempozyumu, Apiterapi Arı Ürünleri Ve Sağlık Sempozyumu gibi birçok organizasyon, kurs ve sempozyuma katıldım. Doğru ve etkili iletişimin her zaman bireyler arasında en önemli etken olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle İzmir Diksiyon Ve Güzel Konuşma Eğitim Merkezi’nde diksiyon ve güzel konuşma eğitimi aldım.
Çalışma hayatıma Haziran 2016’da Alsancak Özel Yasemen Polikliniği ile başladım. Daha sonra Manisa Yurttaş Şifa Merkezi ve FolkartTowersArt’sEst ile de çalışmaya başladım. Hala bu merkezlerle çalışmaya, danışanlarımı kabul etmeye devam ediyorum. Özellikle obezite, kilo alma, diyabet, gestasyonel diyabet, gebelik beslenmesi, çocuklarda obezite, endokrin hastalıklarında beslenme, sindirim hastalıklarında beslenme, kalp hastalıklarında beslenme, karaciğer hastalıklarında beslenme ve sporcu beslenmesi gibi konularda danışmanlık hizmeti veriyorum.

Diyetisyen olmaya neden ve nasıl karar verdiniz? 
Beslenme ve diyetetik bölümü benim için çok uzak bir bölüm değildi çünkü ablam da diyetisyen. Bu nedenle ben aslında lise hayatımdan beri hep bu bölümle iç içeydim. Ve her zaman tüketilen besinlerin sağlığımıza etkileri dikkatimi çekerdi. Her zaman zayıf olmaya değil sağlıklı olmaya çalışırdım. Üniversitenin ilk günlerinde ara öğün yapmama sınıf arkadaşlarım şaşırıyordu. Fakat ben zaten liseden beri bu mesleğe aşinaydım. En önemlisi diyetisyen olmayı istedim.  Tüm bunlar birleşince de diyetisyen olmam kaçınılmaz oldu. Hani derler ya ‘Dünyaya bir daha gelseniz ne olmak isterdiniz?’ diye. Sanırım ben yine diyetisyen olurdum. ‘İyi ki diyetisyenim.’  diyebilmek ve mesleğimin hakkını verdiğimi gururla söyleyebilmek harika bir duygu.

Halk arasında “kilo verememe” ve “kilo alamama” sorunları oldukça sıklaşmış durumda. İnsanlar, sağlıklı olarak kilo vermek veya kilo almak için ne yapmalılar?
Aslında sorduğunuz soru gerçekten çok güzel. Çünkü genelde diyetisyenler ‘kilo verememe’ ile ilgileniyor zannediliyor. Fakat bizim uzmanlık alanımızda  ‘kilo alamama’ sorunu da var. Öncelikle kilo verememe sorununu ele alacak olursak; kişiler diyeti yasak olarak görüyor. En büyük sorun aslında burada başlıyor. Diyet yaşam şekliniz olmalıdır. Ancak bu şekilde kalıcı ve sağlıklı olur. İstenildiğinde doğru zaman ve doğru şekillerde tüketildiği takdirde pizza, börek, pasta da yenmelidir. Burada önemli olan dediğim gibi telafilerini bilmektir. Ben her zaman danışanlarıma diyorum ki; listenizi beraber hazırlıyoruz. Listenin iskeleti bende fakat önemli olan bu listeyi sizin uygulayabileceğiniz halde oluşturmamız. Uygulanabilir olmayan diyet programı herkesi sıkar. Ve durum ‘Su içsem yarıyor.’ denilen noktaya gelir. Danışanlarıma her zaman söylediğim bir diğer konu ise hiç birimizin robot olmadığı. Evet belirli bir program hazırlıyoruz fakat bir dahaki görüşmemize kadar planımızın dışında program gelişirse mutlaka bana haber vermelerini istiyorum. Ne yapmamız gerektiğini konuşmamız gerektiğini, her zaman bana çekinmeden soru sorabileceklerini belirtiyorum. Çünkü kalıcı ve verimli bir diyet ancak bu şekilde olur. Açıkçası danışanlarımla yol arkadaşı olmayı seviyorum. Ve yola çıkmadan önce en önemlisi danışanlarımın beslenme öykülerini, yaşam şekillerini, tedavilerini, rahatsızlıklarını dinliyorum. Ardından kan tahlillerinin sonucuna göre uygun bir tedavi uyguluyorum.
Kilo alamama sorunu ile gelen kişiler ise kilo vermekte zorlanan danışanlarımın çok fazla dikkatini çekiyor. ‘Size niye geliyorlar benimle bir hafta dolaşsa ben ona kilo aldırırım.’ gibi tepkilerle karşılaşıyorum bazen. Fakat durum aslında tam olarak bu değil çünkü kilo alırken de aynı verirken olduğu gibi yeterli ve dengeli bir şekilde beslenerek sağlıklı olması önemli. Öncelikle kilo alamayan kişilerde de beslenme öykülerini, yaşam şekillerini, tedavilerini, rahatsızlıklarını dinliyorum. Ardından kan tahlillerinin sonucuna göre uygun bir tedavi uyguluyorum.

İnsan vücudunun belirli bir beslenme düzenine ihtiyacı vardır. Bu düzenin dengede tutulması için neler yapılmalıdır?
Amacımız her zaman yeterli ve dengeli beslenme ile zayıflama, kilo alma yada hastalıkların tedavisi olmalıdır. Bunun için en basit olarak anlatabileceğimiz dört yapraklı yonca modeli vardır. Burada her bir yonca bize bir besin grubunu anlatır. Bu gruplar: tahıl grubu, et grubu, süt grubu, sebze-meyve grubudur. Kişiler bu gruplardan bir gün içerisinde ne kadar tükettiklerini sorgulamalıdır. 

Vücudumuzun ihtiyacı olan besinleri nasıl ve ne şekilde tüketmeliyiz? Aklımıza gelen her yiyeceği gönül rahatlığıyla yiyebilir miyiz?
Bahsettiğimiz dört yapraklı yonca modeli bize yol gösterici olabilir. Burada önemli olan her şeyin dozunun olduğunu unutmamaktır. Paracelsus’un dediği gibi ilaçla zehir arasındaki tek fark dozudur. Bu hata özellikle meyve grubunda yapılıyor. Diyet yapmak isteyen kişiler beslenmelerinde meyvenin miktarını arttırıyor.  Evet, meyve sağlıklıdır. Fakat içeriğinde fruktoz yani meyve şekeri vardır. Fazla fruktoz ise karaciğer yağlanması nedenidir. Bu nedenle kişiye göre değişmekle beraber genel olarak gün içerisinde en fazla 3-4 porsiyon meyve tüketilmelidir diyoruz. Ya da bir diğer konu proteinler metabolizma hızlandırır. Metabolizmamız hızlanırsa daha rahat zayıflarız düşüncesi. Burada da önemli olan fazla proteinin böbreklerde uzun dönemde sorunlara neden olduğudur. Aynı zamanda proteini yüksek olan çoğu besinin doymuş yağ oranı da yüksektir. Yani aslında yüksek proteinli beslenme kalp damar hastalıklarına zemin hazırlar da diyebiliriz. Ben her zaman danışanlarıma diyorum ki sizin 10 parmağınızın izi bile birbirinden farklı yani hepimiz aslında ne kadar farklıyız. Herkesin her yediği besin ya da miktar hepimiz için doğru olmayabilir. Bu nedenle diyet kişiye özeldir. Ve her danışanım benim için başka özeldir. Bu nedenle her biriyle ayrı ayrı en ince ayrıntısına kadar ilgilenerek programlarını beraber hazırlamaya özen gösteririm.

Günümüzde kansere yol açan temel etkenlerden bir tanesi de kanserojen maddeler içeren yiyeceklerdir. İçerisinde kanserojen madde bulunduran besinler hangileridir? Kanserden korunmak için hangi yiyeceklerden uzak durmamız gerekir?
Kanserojen maddeler dediğimizde ilk aklımıza gelen ‘paketli gıdalar’ olmalıdır. Günümüzde pek mümkün olmamakla beraber olabildiğince paketlenmiş her gıdadan uzak durulmalıdır. Çünkü her paketli gıda birçok koruyucu, renklendirici, katkı maddelerini içerir. Tüm bu maddeler ise ne yazık ki bizi her geçen gün kansere yaklaştırır. Uzak durmamız gereken besinler en genel anlamıyla dediğimiz gibi paketli gıdalar. Bunu açacak olursak işlenmiş etler (salam, sosis, sucuk), cips, asitli-şekerli içecekler başta olmak üzere şekerli ve kötü yağlı besinler bizim için sakıncalıdır diyebiliriz.

Mesleğiniz haricinde neler yapıyorsunuz?
İş hayatım çok yoğun geçiyor. Bu nedenle nasıl bu kadar enerjiksin? Nasıl bu kadar güler yüzlüsün? gibi soruları sıklıkla alıyorum. Her gün her an başka başka hayatlara dokunmak, umut ışığı olmak harika bir duygu sanırım enerjim buradan ve mesleğimi sevmemden geliyor.  İş hayatımdan geri kalan zamanı genelde yazılarımı, makalelerimi hazırlamaya ya da haber çekimlerine hazırlanmaya ayırıyorum. Çünkü Milliyet Pembenar, İhlas Haber Ajansı, TRT başta olmak üzere birçok yazılı ve görsel basına destek veriyorum. Tüm bunların dışında ise gezmeye ve spor yapmaya vakit ayırmaya çalışıyorum.

Gıda takviyeleri sağlığımızda nasıl bir yere sahiptir? Gıda takviyeleri kullananlar hangi aralıklarla ve ne şekilde kullanmalılar?
Hipokrat’ın çok sevdiğim bir sözü vardır. İlacınız besinler, besinler ilacınız olsun. Yani önceliğimiz her zaman eksiklikleri dengeli ve yeterli beslenme ile doğal kaynaklardan sağlamak. Bu nedenle hangi takviyenin kullanılacağına karar vermeden önce kişinin eksik beslendiği için mi bunlara ihtiyaç duyduğuna yoksa emilim bozuklukları olduğu için mi ihtiyaç duyduğuna karar vermek önemlidir. En sık kullanılan gıda takviyeleri omega-3, D vitamini, B 12 vitamini, B9 vitamini, multivitaminler, demir, kalsiyum, çinko ve magnezyumdur. Ne sıklıkta, ne şekilde kullanılacağı kişiye özeldir.

Birçok insanın temel problemi olan fazla kilolar insan psikolojisi üzerinde nasıl bir yere sahiptir? İnsanlar fazla kilolarından kurtulmak için hangi yolları izlemeliler?
Zayıflık günümüzde ne yazık ki güzellik seviyesi olarak algılanıyor. Zayıfsan güzelsin kiloluysan çirkinsin gibi yanlış bir düşünce var. Durum böyle olunca kilo kişilerde sağlık sorunlarına neden olan bir problemin yanı sıra estetik bir kaygı olarak da görülüyor. Bu durum ise ister istemez psikolojik sorunlara neden oluyor. Kişilerin sosyal çevreleriyle olan ilişkilerine, kendilerine olan saygılarına zarar veriyor. Bu nedenle bizim mesleğimizde danışanlarımıza doğru yaklaşım oldukça önemli. Çoğu danışanımdan duyduğum ‘Siz bizim sadece diyetisyenimiz değil psikoloğumuzsunuz.’ cümlesi her zaman hoşuma giden bir cümledir. 

Son olarak okurlarımıza neler söylemek istersiniz?
Kilo almak isteyen kişilere önemli olanın doğru, yeterli, dengeli bir beslenme ile kilo almak olduğunu bu konuda çevrelerini değil bir uzmanı dinlemeleri gerektiğini ve en önemlisi sorunun nedenini bulmaları gerektiğini söyleyebilirim. 
Zayıflamak isteyen kişiler için ise öncelikle kilo sorununun nedenini bulmalarını, diyet yapmayı yasak, kısıtlılar listesi olarak görmemelerini diyeti hayatlarına entegre edebilmeleri gerektiğini ve bu yolda özel olduklarını bu dünyada tek olduklarını unutmadan herkesin uyguladığı diyetlerle değil doğru bir şekilde keyifle, doyarak kendilerine özel bir program ile (rahatsızlıkları varsa buna göre hazırlanmış) zayıflamaları gerektiğini söyleyebilirim.
Herhangi bir hastalığı olan kişiler için söylemek istediklerim ise diyetisyenler sadece zayıflama konusunda eğitim almıyor. Diyetisyenler 4 yıl boyunca üniversitelerin sağlık bilimleri fakültesinde hastalıklarda beslenme, anne- çocuk beslenmesi, sporcularda beslenme, kurum beslenmesi gibi sağlık alanında tümeğitimleri almış kişilerdir. Bu nedenle hastalığı olan kişiler de diyetisyenlere danışabilir.
Tüm bunların dışında ise diyebileceğim en önemli ve son söz diyeti diyetisyeninin yazması gerektiğidir. Kişilere sağlıklarını riske atmadan doğru tedavinin uygulanması gerekir. Bu kişinin uzmanı ise 4 yıl boyunca eğitim almış diyetisyenlerdir.
Herkese sağlıklı, keyifli günler dilerim. Teşekkür ederim.
 

RÖPORTAJ: AYŞENUR MAMA