Adını kendi ahşap atölyesinde verdiği konserleriyle duyuran Nam-ı diğer Akustikadam Mert Erşahin “Umutsuz Ev Kadını” şarkısı ile büyük beğeni topladı. 

“Umutsuz Ev Kadını”,” Aşık Olmayız Korkma”, “Yıkıntı", "Aşk Kanseri” ve “Aklımda Bir Sayı Var” isimli  5 şarkıdan oluşan Akustikadam albümü ile karşımıza çıkan Mert Erşahin, ilk klibini de  albümün çıkış parçası olan “Umutsuz Ev Kadını”na çekti.

İstanbul'un tarihi dokusunu kaybetmemiş en özel bölgelerden biri olan Balat'ta dede yadigarı olan ve öncesinde depo niyetinde kullandığı Atölye Kafası'nı şimdilerle cafe / canlı müzik sahne olarak kullanıyor. Bizlerde genç şarkıcı Mert Erşahin ile bir araya geldik. Şimdi sizlerle...

Taş yapı, Tahta, Soba, Çay…

Birçok güzel sesli genç sanatçılara sahne imkânı sunan Atöyle Kafası'nda; taş duvarlar, çay, tahtalar, müzikler, hatıra köşelerinin yanı sıra kışın çatır çatır yanan soba da var. Bunun içinse tek yapmanız gereken şey: Gitmeniz :) Eğer yolunuz Balat'a düşerse bu güzel mekâna mutlaka uğrayıp önce çay için, sonra Mert'i dinleyin… 

Merhaba Mert nasılsın?

Teşekkür ederim Elif, iyiyim. :)

Geçtiğimiz ay ‘Umutsuz Ev Kadını’ adlı çok güzel bir parça çıkarttın. Şarkıdan biraz bahsetmek ister misiniz? 

Şarkı adından da anlaşılacağı gibi, umutsuz bir ev kadının hikâyesini anlatıyor. Altı sene önce yazdığım bir şarkı. İnan Elif hangi psikolojiyle yaptım, ben bile hatırlamıyorum… 

Parçanın sözü ve müziği sana ait, peki sözlerinin bir hikâyesi ya da anlamı var mı? 

Aslında trajikomik bir hikâyesi var. Şarkıdaki kadın umutsuz mu, değil mi bilinmez. Belki de onu öyle düşünmek istediğim için, öyle demişimdir :) Belli bir zaman sonra hikâyelerin bir önemi kalmıyor, geriye sadece şarkılar kalıyor ve onu dinleyenlerin hissettikleri.

Ev kadınları genelde umutsuz mudur? Sence umutsuz kadınlarımız kimlerdir ve neler yapmıştır?

Bu şarkı her ne kadar bir kadın hikâyesi gibi görülse de aslında terkedilen bir adamın hikâyesidir. Belki de kadın "umutsuz" değil; ama adam onu öyle görmek istiyor. Adam, kadının, kendisinden sonraki hayatında başkalarıyla mutsuz olduğunu düşünerek, kendini rahatlatmak, acısını dindirmek istiyor. Hikâye bu aslında, adamın hayali! Klip de adamın görmek istediği, hayali. Yani ortada "umutsuz" bir adamın hikâyesi var :) Sonuç olarak, "umutsuzluğun" kadını, erkeği yoktur. Sırf "ev kadını" olduğu için bir insan kendini "umutsuz" hissediyorsa, bak o zaman gerçekten umutsuzdur :)  

Daha yeni 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü andık. Sohbetimiz bu anlamlı günlerde iken sormak istiyorum: Ülkemizde kadınlara yönelik çalışmalar yapacak olsan neler yapar, neleri değiştirirsin?

Bende senin aracılığın ile tüm kadınlarımızın Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyorum Elif’ciğim. Ben Finlandiya'da bir yıl Erasmus yaptım. Benim okuduğum dönemde, Finlandiya'da cumhurbaşkanı, başbakan ve hatta otobüs şoförlerinin çoğunluğu kadındı. Baktım ki memleket güllük gülistanlık. Ne bir kadına şiddet, ne bir eşitsizlik var. Hala da orası öyle bir yer. Eğitimden, ekonomiye kadar dünyada neredeyse bir numaradır. Demek ki neymiş, kadınlara yetki verilmesi gerekiyor. Türkiye'de ise bunun tam tersi söz konusudur. Erkek hegemonyasında yaşadığımız bir ülkemiz var. Ve maalesef görüyoruz, üçüncü sayfa olaylarından başımızı kaldıramıyoruz. Bunun tek bir çaresi var; kadınlara her alanda yetki vermek. Cumhurbaşkanından, başbakanına, milletvekillerine kadar koy bakalım kadınları, nasıl da memleket düzeliyor. Bu toplum empati yapmayı, ötekileştirmemeyi, anlayışı işte o zaman öğrenir. Nerdeee... Olsun ütopyalar güzeldir.

Şarkında bir erkek olarak kadınlara hitap etmek zorlayıcı oldu mu?

Yoooo. Kadınlar ilgi alanımda olduğu için onlara hitap ediyorum. Niye zorlanayım ki :)

Klip çekimleri nasıl geçti neler yaşadınız ne kadar sürdü? 

Balat'ta Feryal Usta'ya ait bir moda atölyesini, hikâyedeki kadının evine dönüştürdük. Ahmet Can Tekin yönetmenliğinde de ilk klibimizi çektik. Oyuncular dâhil bütün ekip, daha önceden de tanıdığım arkadaşlarım oldukları için baya eğlendik. Keyifli geçti. Bir tam gün içerisinde çekildi. 

‘Umutsuz Ev Kadını’ haricinde ‘Akustikadam’ albümünde dört şarkı daha yer alıyor. Albümün diğer parçalarından da bahseder misin biraz?

Aslında bu şarkılardan ‘Aşık Olmayız Korkma’ şarkım hariç, diğer bütün şarkılar 6 sene öncesine ait. Yani hayatımın bir dönemini kayda aldım da denebilir. Şimdi geçmişe dönüp baktığımda da” vay be neler yaşamışım, neler” diyorum. O duyguları şarkılar üzerinden hatırlamak da çok enteresan bir his. 

Eskiden izlenen ‘Umutsuz Ev Kadınları’ dizisi vardı. Şarkının adını koyarken bu diziden esinlenme durumun oldu mu? 

Diziyi biliyorum ama ondan esinlenmedim. Belki şarkı o diziden de önce bestelenmiş olabilir, tam hatırlamıyorum. "Anmam daha adını, umutsuz ev kadını" diyor. Kafiyesi de, duygusu da cuk oturduğu için ‘Umutsuz Ev Kadını’ dedim. Adını söylemek yerine, sıfat kullanmak daha dikkat çekici çünkü. 

‘Umutsuz Ev Kadını’nda bir kadına olan yalan aşk yer alıyor. Sence bu ters tepki çeker mi? 

Şarkının hikâyesi daha önce de belirttiğim gibi her ne kadar ‘Umutsuz Ev Kadını" dese de, aslında "umutsuz bir adamın" dramını anlatıyor, kadının değil :) “Gözlerini hiç sevmedim, dudaklarını hiç sevmedim” derken, adam terkedildiği için kendini rahatlatmaya çalışıyor aslında. Kadında güzel bulduğu, özlediği şeyleri sevmediğini söyleyerek, terk edilişini kolaylaştırmaya, hazmetmeye çalışıyor. Trajik bir olay yani. 

‘Âşık Olmayız’, ‘Korkma’ şarkıların da bu albümündeki parçaların neden böyle hayata yönelik uyarıcı isimler kullandın? 

Aslında onu hesaplamıyorum, aklıma o an ne geliyorsa onu yazıyorum. O sözler aslında şarkının özeti bir nevi. 

Kendi stüdyonuz var. Biraz ondan da bahsedelim istiyorum. Ne söylersin?

Balat'ta home-studio mantığı bir yerim var. Konser öncesi akış alıyoruz. Yoksa kayıtları dışarda yapıyoruz. 

Aynı zamanda şarkılara coverda yapıyorsun. Bir şarkıyı cover yaptığında beğenilmeme korkusu yaşıyor musun? 

Bir şarkının zaten aynısını başka enstrümanlarla çalarsanız cover yapmış olmuyorsunuz. Ben cover yaparken şarkıları baya değiştiriyorum. Kendi yorumumu katmaya çalışıyorum. Beğenilmez korkusu hiç yaşamıyorum. Çünkü sen ne yaparsan yap, bazı insanlar beğenmeyecek. Bunlara takılıp kalırsak hiçbir şey üretemeyiz. 

Müziğe nasıl başladın Mert? 

Müziğe 15 yaşında ‘Düş Sokağı Sakinleri'nin parçalarını çalabilmek için başladım. Çünkü komşu kızı, grubu çok seviyordu. Şimdi düşününce sanırsam biraz da onu etkilemek için başlamış olabilirim. Sonra kadınlar gitti, müzik hep benle kaldı. 

Bundan sonraki planların neler? Yeni klip ya da şarkı gelir mi? 

‘Akustikadam’ albümünün ikinci klibini önümüzdeki ay ‘Aşık Olmayız Korkma’ şarkısına çekeceğiz. Bu yazı bu albümle tanıtıp, yeni şarkılar kaydedeceğim. Ve tabi ki çalabildiğimiz her yerde konser vereceğiz. Şimdilik planlar bu şekilde. 

Şuan sohbetimizi gerçekleştirdiğimiz ‘Atölye Kafası’ adında şirin mi şirin bir mekânınız var. Buradan bahseder misin biraz?

Burası hem atölye hem de cafedir. Yani oturduğunuz sandalye, masaya kadar satılık. Hepsi kendi imalatımız. Adisyona ekletip alıp gidebiliyorsunuz. Eğer "tahtan eksikse" gelip alabilirsin. Bir de mecaz anlamı var tabi. Rahat, kasmayan, gerçekten "tahtası eksikler"in yeri olduk. Eğer bir "tahtan eksik" değilse bu hayat çekilmez zaten. Akşamları da konser mekânı oluyor. O da şu yüzden, atölye işleri o kadar yoğun olmuştu ki, başka mekâna gidip konser veremez olmuştum. Küçük bir sahne yaptık atölyeye. Konser vermeye başladım. Sonrası malum. Dilden dile yayıldı. Sadece benim de çıkmadığım, iyi müzisyenlerin konser verdiği bir mekâna dönüştü. Stand-Up gösterilerinden, yoga atölyesine etkinlik mekânı oldu anlayacağınız.  

“Tahtan Eksikse; Alabilirsin” 

Atölye Kafası’nın sadece bir mekân değil aynı zamanda atölye olduğunu ileten Mert: “Buradaki oturduğunuz sandalye, masaya tahta objelerin her biri kendi imalatımız ve hepsi satılıktır. Bu sebeple sloganımız ‘tahtan eksikse’ gelip alabilirsin. Fakat burası rahat, eğlenceli, doğal bir yer ki ‘tahtası eksikler’in yeri olarak da anılıyor” şeklinde açıkladı. 

Şehrimizin en güzel yeri belki de şüphesiz Balat! Balatta bir mekân sahibi olmak nasıl bir duygu?

 Evet Elif,tarihin ortasındayız. Tabi ki süper bir duygu. Yıllarca burada yaşadığım için buranın gelişimini izlemek de, inanılmaz bir şey.

Siz bu yeri nasıl açtınız?

Üç sene önce depo diye tutmuştum. Olay nereden nereye geldi :) 

“Zaman çoğu yeri değiştirir ya da geliştirir” derler. Buna meydan okuyan yerlerden biri de Balat. Balatta eskimeyen 7 şey desem neler söylersin?

Mahalle kültürü, bütün dinlerin birbirine selam vermesi, çay, sokakta oynayan çocuklar, samimiyet, sokaklar çamaşır asılması, cumbalı tarih evleri…

Bu zamana kadar Atölye Kafası’na kimler geldi desem, sevilen isimlerden kimleri sayarsın?

Buradan isim verirsek liste uzar Elif. Çok güzel insanlarla tanıştık burası sayesinde. 

Mert Erşahin 5 kelime ile kimdir desek? 

Bir şeyler üretmeye çalışan adam. 

Bu sektördeki gelmek istediğin nokta nedir Mert? 

Bildiğimi yapmak, üretmek… İnan Elif, nereye geleceğimin hiçbir önemi yok. Yol seni bir yere götürüyor zaten. 

Sahnelerin nasıl gidiyor? Konserler ve canlı müzikler? 

Şu an hayatımda yolunda giden en güzel şeylerden biri de sahneler. Orda kendimi buluyorum. Konserler de yoğun baya.  

Sosyal medya da çokça takipçisi olan ve düzenli paylaşım yapan isimlerden biri de sensin. Sence sosyal medyanın bu sektördeki insanlar üzerindeki etkisi nedir? 

Şu an her şey sosyal medya. Konser duyurularından, kendi tanıtımına kadar, her şey diyebilirim. Bu işi yapıyorsan mutlaka kullanman gerek. 

Şu sıralar en çok dinlediğin beş şarkı desem bana neler söylersin? 

1.Bekledim De Gelmedin

2 LP- lost on you

3. Sena Şener - Sevmemeliyiz

4. Yüzyüzekyen Konuşuruz - Sandal

5. Nazan Öncel - Bazı Şeyler 

Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersin?

Beni okuyun :) 

Doğum tarihi: 26.05 1987

 Burcu: İkizler

En sevdiği huyu: Rahat olmam

En sevmediği huyu: Fazla rahat olmam

Uğurlu sayısı: 9

Uğurlu günü: Moduma bağlı, cumartesi fena değil hani

En sevdiği renk: Yeşil, çünkü "Atölye Kafası"nın rengi

En sevdiği çizgi film: Tsubasa

En sevdiği söz: Tanrım, bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için "cesaret", değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için "sabır", ikisi arasındaki farkı bilmek için "akıl" ver.

Söyleşi: Elif Günay

Fotoğraf: Zeynep Aydın