Geçtiğimiz günlerde Prof.Dr. Anıl Çeçen’den önemli bir çağrı mektubu aldım. Kurucusu olduğu Cumhuriyetçi Birlik Platformu adına hazırlamış olduğu bu mektubu, önemine binaen aynen yayınlamayı uygun görüyorum. İlk etapta benim de dahil olduğum 53 aydın cumhuriyetçinin imzaladığı bu bildiri, ülkemizin içinde bulunduğu şartlar doğrultusunda yeni bir milli mücadele ruhunu ortaya koymaktadır. Bildiri metni aynen şöyle:  
“Bizler, CUMHURİYETÇİ BİRLİK PLATFORMU üyeleri olarak, önümüzdeki 29 Ekim 2015 tarihinde 92. Yıldönümünü kutlayacağımız Türkiye Cumhuriyeti’nin, kurucu önderimiz büyük Atatürk’ün cumhuriyetin genç kuşaklarına emanet ettiği çağdaş uygarlık çizgisinde, ilelebet var olabilmesi için, uluslararası konjonktürün Türk ulusunu içine sürüklemiş olduğu siyasal çıkmazdan Türk devletinin kurtulabilmesi amacıyla, yeniden vatansever bir çizgide milli mücadele görevine çağırıyoruz. 
Küresel emperyalizmin işbirlikçi ve mandacı bazı aydın kesimlerin aracılığı ile ikinci cumhuriyetçilik maskesi altında Türkiye’ye girmesi ve sermaye çevrelerinin dışa açılma bahanesi ile böylesine bir dönüşümü desteklemesi yüzünden, Türkiye Cumhuriyeti büyük bir siyasal çıkmazın içine girmiştir. ABD’nin yönlendirmesiyle küreselleşme, Avrupa ülkelerinin öncülüğünde Avrupa Birliği ve İsrail’in zorlamalarıyla Büyük İsrail projeleri, Atatürk’ün bizlere miras olarak bıraktığı cumhuriyet devletini fazlasıyla sarsmış ve zayıflatmıştır. Soğuk savaş yıllarında ABD-Avrupa Birliği ve İsrail üçgeninde bir batı emperyalizmi kıskacına sokulan Türk devleti, çeşitli küresel ve bölgesel projelerin batı dünyasından zorla dayatılması nedeniyle küçülerek tasfiye edilme aşamasına getirilmiştir. Türkiye dış merkezli emperyalist oyunlara alet olurken, hegemonya peşinde koşan batılı devletler ve şirketler ile yakınlık içine giren işbirlikçi ve mandacı kesimler, fazlasıyla zenginleşerek ülkenin yeni patronu konumunda oligarşik bir düzen yaratmışlardır.  
Eski NATO komutanlarının dile getirdiği gibi, önümüzdeki beş yılda merkezi coğrafyadaki on devletin yıkılacağı açıkça ifade edilirken, Türkiye’nin de Orta Doğulu komşuları ile birlikte toplu bir yok olma senaryosuna feda edileceği görülmektedir. Değişim kılığında öne sürülen yıkım projeleri ile her geçen gün Türkiye Cumhuriyeti batılı emperyalist güçlerin daha fazla etkin konuma geldiği bir yarı sömürge ülke durumuna getirilmiştir. Dünyanın merkezi gücü olan Osmanlı İmparatorluğu önce yarı sömürge konumuna getirilmiş ve daha sonra da teslim alınarak tasfiye edilmiştir. Bugün aynı oyun Osmanlı sonrasında bir ulusal kurtuluş savaşı verilerek kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyetine karşı oynanmak istenmektedir. Osmanlı İmparatorluğu yarı sömürge konumundan kurtulabilmek için son yüzyılında büyük modernleşme hamlelerine girişmiş ama dış müdahaleler yolu ile bunlar önlenerek, merkezi imparatorluğun çöküşü gerçekleştirilmiştir. Dün merkezi imparatorluğu çökerten batılı emperyalistler, bugün de Osmanlı topraklarında kurulmuş olan ulus devletleri iç karışıklıklar ve savaşlar yaratarak ortadan kaldırılmaya çalışmaktadırlar. Arap baharı girişimleri beraberinde yeni terör olayları ve iç savaşlar yaratarak, bu yönde merkez ülkelerin tasfiyesini hızlandırmıştır.
Uluslararası gelişmeler doğrultusunda, reform isteyen ikinci cumhuriyetçiler, mandacı işbirlikçiler, alt kimlikçi federasyoncular, ılımlı İslamcılar ile emperyalizm ve Siyonizm ile her türlü işbirliğine açık olan oportünistlerin oluşturduğu hukuk dinlemeyenler koalisyonu üyeleri, ortaklaşa Atatürk’ün çağdaş cumhuriyetine saldırmaktadırlar. Emperyalizmin desteklediği kayıt dışı ekonomi sayesinde elde edilen sıcak paralar,  mafya örgütleri sayesinde yer altı dünyasının ülkede daha da güçlenmesine yol açmıştır. Kaynağı belli olmayan sıcak para trafiği ile Türkiye iyice sömürgeleştirilmektedir. Bu kesimler ile işbirliği yapan siyasal çevreler de, hem bu tür ilişkilerden paylarını almakta, hem de çıkar ilişkisi içinde oldukları yer altı dünyasına karşı hiçbir önlem almayarak bir anlamda dolaylı destek vermektedirler. Küresel sermaye medya alanını bütünüyle denetimi altına alarak kamuoyunda aykırı seslerin çıkmasına izin vermemekte ve halk kitlelerinin eskisi gibi uyutulması misyonunu daha gelişmiş yöntemler ile devam ettirmektedir. Bir anlamda, dünya ülkelerinde demokrasilerin halk egemenliğinden sermaye egemenliğine doğru kaydırıldığı ve bu doğrultuda gündeme gelen sermaye egemenliği anlamındaki kapitokrasilerin, demokrasilerin yerini aldığı görülmektedir. 
Bu kadar çok yönlü olumsuz gelişme karşısında, nüfusu seksen milyonu geçen Türkiye Cumhuriyeti devletinin silkinerek toparlanması ve kendine gelmesi gerekmektedir. Küresel sermaye daha küçük devletler istediğinden bütün dünya, uluslararası terör örgütleri aracılığı ile bir kargaşa ortamına doğru sürüklenmektedir. Emperyalizmin desteğindeki terör örgütleri aracılığı ile bilinçli bir biçimde kaos ortamı yaratılmakta ve kaostan sonra yeni bir düzen arayışı öne çıkarılmaktadır. Kentlerde gökdelenlerin yapıldığı merkezi alanlardaki eski evler nasıl yıkılıyorsa, gökdelenler aracılığıyla geleceğin kent devletleri nasıl yaratılmaya çalışılıyorsa, benzeri bir biçimde bölgesel federasyonların oluşturulabilmesi için de, ulus devletler parçalanarak tasfiye edilmeye çalışılmaktadır. Yeni demokrasi plan ve projeleri doğrultusunda gerçekleştirilmeye çalışılan bu dağıtma operasyonunda emperyal güçler yerli ortakları ile devletlere karşı savaş açmışlardır. Bir anlamda demokrasi adına sivil toplumlar öne çıkarılırken, diğer yandan da toplumlar ile devletlerin geçmişten gelen bağları kopartılmaktadır. Daha önceleri toplumlar kendi devletlerini kurarken, şimdi sivil toplumculuk adına toplumlar kendi devletlerine karşı ayaklandırılmaktadır. Geleneksel demokrasiler yeni demokrasilere dönüştürülürken, milletler sivil toplumlara dönüştürülmekte ve bu yoldan devlet millet birlikteliği ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. 
Yunanistan devleti, küresel emperyalizm modeline uygun olarak kurulan Yeni Demokrasi partisinin uzun süreli iktidarları döneminde yarı sömürge konumuna düşerek iflas etmiştir. Türkiye’de de bir zamanlar iş adamları derneği başkanı Yeni Demokrasi adıyla bir parti kurmuş, boğazdaki zenginlerin temsilcisi olarak ekonomi üzerinden devleti yönetmeye kalkışmış ama Anadolu halkının sağduyusu nedeniyle yüzde bir oy bile alamamıştır. Para basma hakkı elinden alınan her devlet piyasaya mahkûm edilirken, ekonomik oyunlar ile tasfiye edilme aşamalarına getirilmektedir. Bölgesel para projesi yüzünden Avrupa Birliği, Büyük Almanya’ya dönüşmüş ve diğer Avrupa devletleri piyasa üzerinden yönetilir hale getirilerek gerçek anlamda bir devlet olma durumundan uzaklaştırılmışlardır. Yeni demokrasi adı altındaki emperyal projeler devletleri dağılma noktasına getirdiği gibi cumhuriyet rejimlerini de çökme tehlikesi ile karşı karşıya bırakmaktadır. Bugün Türkiye Cumhuriyeti böylesine bir emperyal projenin tehdidi altındadır. Büyük Atatürk’ün kurmuş olduğu çağdaş cumhuriyet rejimi ulusal, üniter ve merkezi bir konumda geleceğe dönük yaşamını sürdürürken, dıştan kumandalı emperyal manipülasyonlar yüzünden ilelebet payidar olamama tehdidi ile karşı karşıyadır. Bu nedenle, yeni demokrasi projelerinin çökerttiği Türkiye Cumhuriyeti’nin sonsuza kadar yaşayabilmesi için, cumhuriyet rejimine tam anlamıyla sahip çıkacak bir yeni cumhuriyetçilik akımına acilen gereksinme bulunmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin, kurucu önder Atatürk’ün Türk ulusuna hedef gösterdiği gibi ilelebet payidar olabilmesi için yeni bir cumhuriyetçilik gerekmektedir. Putin’in yıllardır Rusya’yı büyük bir devlet olarak yönetmesini sağlayan akım ve partinin adının “Rusya’nın Birliği “ olduğu dikkate alınırsa, Türkiye Cumhuriyeti’nin de yeniden doğarak güçlü bir biçimde yola devam edebilmesi için bir “Cumhuriyetçi Birlik “ hareketine ihtiyaç vardır. Cumhuriyetçi Birlik Platformu, bu gereksinmeyi karşılayabilme doğrultusunda yeni bir cumhuriyetçi hareket olarak, Türk ulusunu  “Cumhuriyetçi Birlik” çatısı altında toplayarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin yirmi birinci yüzyılda hak ettiği yere gelebilmesi için Kuvayı Milliye’nin devamı olan yeniden milli bir mücadeleye çağırmaktadır.”