Ne yapmalı, ne etmeliydiler?

Varlığından nasıl kurtulmalıydılar?

Sonunda en etkin silâhı buldular.

Baş başa vererek berkarar oldular.

Vakt azîzinin dürülsün defteri!

Bulamaz olsun, söz edecek yeri.

Kalktılar, vardılar ayağına Sultan’ın,

Baş koyup, el sürüp eteğine tahtının.

Dediler: “Sultanımız! Var bir haberimiz!

Olsun diye yanınızda, bir değerimiz.

Sultanü’l-Ulema’nın etrafında var!

Binlerce sayısız insan, dağlar kadar!

Sanırız, Bahaeddin Veled’in hep yanına varışlar;

Belli ki, boşuna değil, bu etrafında toplanışlar!”

Evet, kimileri Bahaeddin Veled’in büyüklüğünü çekemediler. Haset ettiler. Sultana yâni Muhammed Tekiş’e (1173 – 1200) karşı çekiştirdiler. Sonunda on ikiden vurdular. Can alacak noktayı buldular.

Halkın büyük bir kısmı, Bahaeddin Veled’e görülmemiş ilgi gösteriyordu. İşte bunun gerekçesini güya açıkladılar. Halkın, kendisinden yüz çevireceklerinden bahsettiler.

Bahaeddin Veled’e tâbi olup uyacakları endîşesini dile getirdiler. Saltanatının tehlikede olduğunu söylediler. “Bizden günah gitti! Gayri sen bilirsin!” dediler.

Gerçi, Sultan severdi Bahaeddin Veled’i,

İktidarına da fakat, gölge düşsün istemedi.

Tahtından olmayı ise asla.

Kalbi dayanmazdı zira buna.

Olacak şey miydi bu hiç ona?

Durup dururken hepten kaçtı uykusu!

Gönderdi yakınını kalmasın kuşkusu.

Bu his ve duygular içinde dedirtti adamına:

“Varken Sultan burda, ikincisi olur mu ya?

İstiyorsa Sultanlık, yol versin bana!

Hemen geçsin kendisi, devlet başına!”

Bunca sitemli, edep dışı, ta’rizli, uygunsuz sözler;

Bıraktı Mânâ Sultanı’nın kalbinde, onulmaz izler!

İşte burda, et dikkat; değerli okur!

Kulak ver de dediklerime, biraz dur!

Âlimler Sultanı bağlamıştı Allah’a gönlünü,

Zaten bundan ileri geliyordu, o meşhur ünü.

Sultan’ın teklîfiyle,

Dönmüştü bir deliye!

Çalıştı bunca sene,

Boşa gitti desene!

Olacak iş miydi O’na bu?

İçinden hayıflanıp durdu!

Kafasında neler neler kurdu.

Onca sene böyle mi buyurdu?

Gözünü ayırmamıştı asla, hiç Hak’tan.

Etmezdi aldırış, gelecek söze halktan.