Bölüm: 2

Yok Soykırımdır, yok değildir iddiaları bir diğerini takip etsin. Diğer taraftan bu konularla bilhassa ilgilenen MHP Lideri, Sayın Bahçeli, öyle bir iddia ile konuya eğildi ki, inkârı gayrı kabildir!... Basında neşredilmiş olan beyanatlarını aynen geçiyorum:

(Tehcir yerindedir: Tehcir sırasında Osmanlı Ordusu katliam yapmamıştır. Türk milletini sırtından vuranların tehciri, Türk vatanının 100 yılını kurtaran muhteşem bir karardır ve çok şükür gereği yapılmıştır. Tehcir yerindedir, bugün olsa yine kaçınılmazdır. İttihatçı kadrolar milli şuurla vazifelerini yapmıştır. Almanya’nın sözde Ermeni Soykırımı kararı hükümsüzdür.) Bakınız: (Haber-Türk 9 Haziran 2016 Perşembe.)

Demek ki, Ermeni’lerin “Büyük Felâket”, Ermeni dışındakilerin, “Soykırım” adını yakıştırdıkları Tehcir hadisesi olmuştur. Bu duruma göre, inkârı gayrı kabildir!...

Günümüz Almanya’sının kararı “geçerlidir veya değildir”. Bu durum biz “Türkiye Ermeni’lerini” hiç bir surette alakadar etmez.

Ancak, Sayın Bahçeli’nin iddiaları tam aksi, A’dan, Z’ye yakinen alakadar eder. İlk başta bizler; Türk Milletini sırtından vuran hainler değiliz! Bu pek ağır ithamı, kesinlikle reddediyoruz!

Osmanlı Ordusu’nun katliam yapmamış olduğu, Ermenilerce de malûmdur. Nitekim, İttihatçı Liderlerinden olduğu hâlde, merhum Cemal Paşa’yı rahmetle anar, evlerinde resmini bulundururlardı.

Tehcir: (Türk vatanının 100 yılını kurtaran muhteşem bir karardır.) deniyor. Bu nasıl bir kurtarmadır ki; Millet bütünlüğü tarafından hâlâ benimsenmiş değildir!?...

İttihat ve Terakki Fırkası’nın Türk Ulusuna yaptığı yegâne hizmet ve tabii ki, hizmet(!) sayılacak olursa; (Beş milyon Km. kare olan koca İmparatorluk topraklarının; Yedi Yüz Seksen Bin km. kareye inmesine sebep olmuştur.)

İttihatçılar’ın icra ettikleri “Ermeni Tehciri” bir vilayetten, bir başka vilayete nakil olmayıp, Suriye çöllerine gönderilerek, dehşetengiz bir akıbetle karşı karşıya kalmasının temini olmuştur.

Halbuki, Sultan II.Abd-ül-Hamid Han döneminde durum tamamen değişiktir. İsyancılarla Devletine sadık Ermeniler arasındaki farkı iyi analiz etmiş bulunan Sultan; Hazine-i Hassa’nın iyi idare edilmediğini tespitle, durumun düzeltilmesi ile alakalı çalışmayı, “Agop Kazazyan Paşa”ya tevcih etmişti. Düşünün Anadolu’da Ermeni İsyanı var. Ancak, Hazine-i Hassa bir Ermeni’ye teslim edilmektedir?!... Netice: “Hazine-i Hassa”nın normale dönüşünden sonra, Maliye de Agop Paşa’ya teslim edilmiş ve her iki devlet bütçesi de en ala şekle getirilmişti.

Şimdi sorarım: “Agop Kazazyan Paşa’yı (1831-1891) günümüz Türkiye’sinde kaç kişi tanır?...”

Merhum Senatör Sadi Koçaş Bey’in, “TARİH BOYUNCA ERMENİLER VE TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ” adlı ve belge açısından hayli değerli eserlerinde, Ermeniler hakkında şu değerli pasajı geçmişlerdir ki, bilhassa Sayın Bahçeli Beyefendi’nin okumalarını bilhassa tavsiye ederim efendim. Noktasından virgülüne kadara, aynen geçiyorum. Hep birlikte okuyalım: “Baskı: 1967 – Ankara – Sayfa:93”

(Osmanlı Devleti içinde her sahada hizmet vermiş, muhtelif kademelere yükselmiş ve Devlete büyük hizmetler ifa etmiş Ermeni o kadar çoktur ki, bunlar hakkında mufassal bilgi vermek için birkaç cilt eser yazmak lâzımdır. Halbuki biz her konuda ancak özet bilgi vermeye çalışıyoruz.)

Sayın Bahçeli: “Tehcir, bugün olsa yine kaçınılmazdır. İttihatçı kadrolar millî şuurla vazifelerini yapmıştır.” buyurmuşlar.

Tehcir hareketinden iki küçük numune sunacak ve yorumsuz olarak, değerlendirilmesini değerli okuyucularıma bırakacağım.

Belge mahiyeti arz eden numuneler ne şu, ne bu. Doğrudan şerefli bir Türk Subayı’nın bizzat görüp tanık olduğu veya bizzat mesullerin ifadelerinden aldığı belgelerdir.

Dolayısıyla, kesin vicdan sahibi merhum Ahmet Refik Altınay’ın (1880-1937) aziz hatırası huzurunda saygı ile eğilmemek mümkün değildir. Mevzubahis pasajlar, “İKİ KOMİTE İKİ KİTAL II ERMENİ MEZALİMİ” adlı eserinden alınmıştır.

(Krikor Zohrab Efendi ve Vardges Serengulyan ile diğer sürgün arkadaşları, Cemal Paşa’nın bölgesi Halep’de sürgünde iken, Talat Paşa’nın kesin emri ile Diyarbakır’da yargılanmak üzere bir at arabasıyla yollara düşerler. Hayli endişeli olan bu bahtsız kimseler, hayatlarından endişe duyarak yargılanma yolunda ilerlerken, karşılarına aniden İttihatçıların en azılı çetelerinden meşhur katil Çerkez Ahmet’in Çetesine tesadüf etmişler ve Krikor Zohrab başı taşla ezilerek, Vardges Efendi ise, bir mavzer kurşunu ile beyni parçalanarak hayatından olmuştu ki, değerleri de hemen, hemen aynı metotlarla yoklara gönderilmişlerdi...)

Bu insan kılıklı canavar, Zohrab’ı anlatırken: (Zohrab’ı yakaladım ayağımın altına aldım koca bir taşla kafasını ezdim, ezdim geberinceye kadar ezdim...)

POZANTI KÂBUSU!...

Bir taraftan Ermeniler Tehcir ediliyor, sürülüyor. Diğer taraftan da Türk insanı kafile, kafile ateşe götürülüyordu (Cepheye). İstanbul’da ise sabırsız bir bekleyiş vardı; aylardan beri sokak ortalarında yaşayan, yahut yaşamak için dilenmekten başka çare bulamayan Ermeniler sefalet içinde idi. Şimdi İstasyon civarı boşalacaktı. Birkaç aydan beri buradaki bahçeleri işgal edenler, artık; Konya’ya, Pozantı’ya gönderilecekti. Fakat kimse yerinden kımıldamak istemiyordu. Hemen hepsi de Pozantı’da kendilerini ölümün beklediğine inanmaktaydı.

Gerçekten de; Dağların etrafı, Çamlıklar, İttihat Hükümeti’nin İstanbul’dan gönderdiği gözü kanlı çetelerle doluydu. Dolayısıyla, halk ölmek için Eskişehir’de kalmaya çoktan razı idi. Hem zavallıların ne günahı vardı ki; “İsyanı hazırlayanlar vaktiyle İttihatçılarla birleşenler değiller miydi!..”

Saygıdeğer Okuyucularım, önceki satırlarda belirtmiş olduğum gibi bu konunun yorumu sizlere aittir. İnşallah yeni bir makalemde buluşabilmek umudu ile, cümle milletimize huzurlu yarınlar diliyorum efendim. Saygılarımla.