Cafer Tayyar Paşa’nın Musul’u İngilizler’den geri alma girişiminin, Nasturi isyanı gerekçe gösterilerek, Ankara hükümeti tarafından engellenmesi, bazı tarih yorumcuları tarafından, “Musul’un satılması” olarak değerlendirilir. Fakat, II. Abdülhamit’in petrol haritasının keşfinden sonra, İngilizlerin Musul konusunda ne ölçüde ısrarcı oldukları, 1916’da Mısır’da kurdukları Arap Bürosu’nda görevlendirdikleri uzman kadrolarla Osmanlı’nın otoritesinin zayıfladığı El Cezire Vilayeti’nde ne ölçüde teşkilatlandıkları, hangi aşiretleri, hangi şeyhleri kendilerine bağladıkları, Musul merkezli operasyonlar için kaç milyon altınlık bir bütçe ayırdıkları, Lozan kazanımlarını riske atmak istemeyen o günkü TBMM hükümetinin askeri ve ekonomik gücüyle İngilizlerin bu alanlardaki  güçleri ayrıntılı olarak araştırılmadan yapılacak değerlendirmeler gerçekçi olmayacaktır. 

Cafer Tayyar Paşa, hem Osmanlı hem de Kurtuluş Savaşı dönemlerinde çok önemli görevler üstlenmiş, “eğilmez”, doğru bildiğinden asla ödün vermez bir kahraman askerdi. Balkanlar ve Trakya’daki mücadelesi sırasında bir taraftan isyancı Bulgar, Sırp ve Arnavut çeteleriyle, bir taraftan da uygulamalarını eleştirdiği Osmanlı yönetimiyle mücadele etmek durumunda kalmıştı. 

Cafer Tayyar Paşa Osmanlı’nın çöküş döneminde imparatorluğun en problemli coğrafyaları olan Balkanlarda ve Trakya’da görev yapmıştı. Cafer Tayyar Paşa, İttihat ve Terakki kökenli, verilen görevi başarıyla yerine getirebilmek için her türlü riski göze alabilen çok değerli bir askerdi. Doğru bildiğinden asla şaşmayan, ödün vermeyen, baskıya şiddetle karşı çıkan bir karakteri vardı, Cafer Tayyar Paşa’nın. Balkanlarda kısa bir süre birlikte görev yaptığı Kazım Karabekir Paşa, onun bu karakterini anlatırken, “Taktik kabul etmeyen adam” demişti. Soyadı kanunu çıktığında “Eğilmez” soyadını almasının nedeni de bu olmalı. 

TBMM tarafından Musul’u İngilizlerden geri almakla görevlendirilen Cafer Tayyar Paşa, Nasturi isyanı çıkması üzerine Ankara/M. Kemal Paşa tarafından geri çağrılmasını içine sindiremeyerek askerlikten istifa etmişti. Cafer Tayyar Paşa mücadelesine sivil hayatta da devam etmiş, Serbest Fırka çatısı altında yaptığı bazı çalışmalar nedeniyle, Mustafa Kemal’e suikast girişimiyle suçlanarak tutuklanmıştı. 

MUSUL’U ALMAKLA GÖREVLENDİRİLEN CAFER TAYYAR PAŞA NEDEN ENGELLENMİŞTİ?

Haliç Konferansı (1924) sırasında, merkezi Diyarbakır’da bulunan VII. Kolordu Komutanlığı’na, Edirne Milletvekili Cafer Tayyar Paşa atanmıştı. Caffer Tayyar Paşa’nın görev bölgesi, Hakkari ve Van’ı da içine alan Irak Sınırına kadar uzanan geniş bir sahayı içine almaktaydı. 

Cafer Tayyar Paşa’nın özel arşivindeki notların M. Kemal Atatürk’le yaptığı görüşmeyi anlattığı bölümden anlaşıldığına göre, kendisinin VII. Kolordu Komutanlığı’na atanması sırasında Türkiye, Musul meselesini gerekirse savaşarak halletme konusunda oldukça kararlıydı. 

Cafer Tayyar Paşa Diyarbakır’da göreve başladığında, öncelikle bölgede devlet otoritesini yerleştirmeye önem vermişti. Çünkü İngiliz altınları, yöre halkı üzerinde etkili olabilecek kişilerin aklını çelecek şekilde, bol keseden dağılıyordu. Cafer Tayyar Paşa çalışmalarını sürdürürken, TBMM tarafından generalliğe terfi ettirilmişti (24 Eylül 1923). 

CAFER TAYYAR PAŞA MUSUL’A YÜRÜMEYE KARAR VERDİĞİ GÜN NASTURİ İSYANI BAŞLADI

Cafer Tayyar Paşa askeri birlikler oluşturma ve bölge halkını organize etmede gösterdiği başarılar sayesinde Musul’u İngilizlerden geri alma noktasına gelmişti. Özdemir Şefik Bey’in ardından, Cafer Tayyar Paşa da Musul’u geri almış olsaydı, İngilizlerin Musul macerası sona ermiş olacaktı. 

Cafer Tayyar Paşa, sorumluluğundaki VII. Kolordu’yu kısa sürede bölgede asayişi sağlayıp Musul’a yürüme kararı aldığı gün, İngilizlerin organize ettiği Nasturi isyanı patlak verdi. C. Tayyar Paşa kısa sürede isyanı bastırdı ve Musul’a yürümek için Ankara’nın onayını beklemeye başladı. 

Önünde çözmesi gereken çok önemli siyasi ve ekonomik sorunlar bulunan Ankara Hükümeti, İngilizlerle savaşmayı riskli görüyordu. Bu nedenle Cafer Tayyar Paşa’nın Musul’a yürümesine izin vermedi. Cafer Tayyar Paşa Musul’a yürüme izni alabilmek için günler boyunca Gazi Mustafa Kemal’le telgraf görüşmeleri yaptı. Bu yazışmalarda Cafer Tayyar Paşa Musul’u almamızın çok önemli olduğunu ve operasyon için izin verilmesini ısrarla istiyor, Mustafa Kemal ise, isyanların büyüme olasılığına dikkat çekiyor, sorunun diplomasi yoluyla çözülmesinin daha doğru olacağını söylüyordu. 

Kazım Karabekir Paşa, Ali Fuat Paşa, Refet Paşa gibi deneyimli ordu komutanları milletvekilliğini tercih ederek sivil hayata geçtiklerinden, Cafer Tayyar Paşa’nın Musul’u geri alma girişimine destek veren olmadı. Bu durumda Cafer Tayyar Paşa  da  milletvekilliğini seçti ve 3 Kasım 1922’de ordudaki görevinden istifa etti. 

GERÇEKLERİ BİLİYOR MUYUZ?

TBMM’nin görevlendirmesiyle başlatılan ve Musul’un geri alınmasını hedefleyen operasyon sırasında, kendi görüşlerinin doğru olduğunda ısrar eden Cafer Tayyar Paşa ile Mustafa Kemal Paşa arasında, Cumhuriyet tarihimizin çok ilginç ve çok tehlikeli tartışmaları yaşanmıştı. Bu tartışma, yıllar sonra Mustafa Kemal’e düzenlenen İzmir suikastına kadar uzanan çok yönlü, çok boyutlu bir tartışmadır. Musul’un geleceğini nasıl ve ne yönde etkilemiş olduğu da ayrı bir araştırma konusudur. (Bu sayfada birkaçını gördüğünüz, orjinalleri arşivimizde olan yazışmalardan da anlaşılacağı üzere, M. Kemal Paşa ile Cafer Tayyar Paşa arasında zaman zaman derin görüş ayrılıkları yaşanmıştır.)

Mustafa Kemal’in, Lozan’da elde edilen kazanımları riske atmama adına, Cafer Tayyar Paşa’nın Musul’u almasını engellediği iddia edilir. Bu gerekçenin haklılık payı da hala tartışma konusudur. Bu konuda Mustafa Kemal Paşa’yı suçlamadan önce, Kurtuluş Savaşı’nın unutulmaz kahramanlarından Kazım Karabekir Paşa’nın Musul’u geri alma görevini neden kabul etmediğini çok iyi araştırmak gerekmez mi? 

Cafer Tayyar Paşa’nın Musul’u İngilizler’den geri alma girişiminin, Nasturi isyanı gerekçe gösterilerek, Ankara hükümeti tarafından engellenmesi, bazı tarih yorumcuları tarafından, “Musul’un satılması” olarak değerlendirilir. Fakat, II. Abdülhamit’in petrol haritasının keşfinden sonra, İngilizlerin Musul konusunda ne ölçüde ısrarcı oldukları, 1916’da Mısır’da kurdukları Arap Bürosu’nda görevlendirdikleri uzman kadrolarla Osmanlı’nın otoritesinin zayıfladığı El Cezire Vilayeti’nde ne ölçüde teşkilatlandıkları, hangi aşiretleri, hangi şeyhleri kendilerine bağladıkları, Musul merkezli operasyonlar için kaç milyon altınlık bir bütçe ayırdıkları, Lozan kazanımlarını riske atmak istemeyen o günkü o günkü TBMM hükümetinin askeri ve ekonomik gücüyle İngilizlerin bu alanlardaki  güçleri ayrıntılı olarak araştırılmadan yapılacak değerlendirmeler gerçekçi olmayacaktır. 

Dünkü yazımızda sözünü ettiğimiz Musul konulu Haliç Konferansı’nın (Mayıs 1924) ayrıntılarını biliyor muyuz? Musul’u geri alma konusunda elimize geçen bu altın fırsatı nasıl kaçırdığımız konusunda kaç tane doktora tezi yazılmıştır? 

II. ABDÜLHAMİT’İN PETROL HARİTASI NEDEN GÜNDEME GELMİYOR?

O dönemde Britanya’nın İstanbul’daki temsilcisi olan Lindsay, Haliç Kongresi’ni rapor ederken, “Türkiye’de, Musul konusunda bilgili ve konuyla ilgili bir tek insan yoktu. Dolayısıyla Türk kamuoyunun baskısından çekinmeye de gerek yoktu” diyor. Peki, 193 üniversitesi olan bugünün Türkiye’sinde, 1926’da, bağımsız olması koşuluyla Irak’a verilmesine razı olduğumuz Musul’un, ABD işgali sonrasındaki hukuki durumunu sorgulayan bir bilim adamımız oldu mu? 

II. Abdülhamit’in 150 yıl önce yerli ve yabancı uzmanlara hazırlattığı petrol haritasının her tarafından petrol fışkırırken, Türkiye sınırları içinde kalan noktalardan neden tek damla petrol çıkmadığı konusu neden cesurca gündeme taşınıp sorgulanamıyor?   

Bugünlerde Musul ve Kerkük, I. Körfez Savaşı (1991) sonrasında 36. Paralel boyunca bölünen Irak’ın kuzey parselinde oluşturulan ve bağımsızlık için gün sayan Barzanistan’a bağlanmaya çalışılıyor. Irak petrollerini yağmalamayı hedefleyen bu operasyonun uluslar arası hukuka göre mümkün olup olmadığını araştıran bir çalışma var mı? 

Bu sorular kendimize gelmemize vesile olmalı. Dünü suçlamakla bugünümüzü kurtaramayız. I. Körfez Savaşı’ndan bugüne, Ortadoğu coğrafyasındaki Türkmen dediğimiz Türk varlığını haritadan silmeye yönelik katliam ve tehcir operasyonlarının, sonuçta, eski Osmanlı coğrafyasında bir enerji imparatorluğu kurmayı hedeflediğini görelim artık. 

Musul tarihinden çıkaracağımız çok önemli dersler var.