İnsanoğlu işte… Tertemiz dünyaya gelir, büyüdükçe maalesef kirlenir… Temiz kalmanın, başkalarına sevgi duymanın ve saygılı olabilmenin yolu var elbette… Öğrenmek ve bilmek... 

Varlık amacımıza yani mutluluğa ulaşmanın tek yoludur; Yaşananları sorgulamak, cevaplar aramak, bilmeyi istemek… Mutluluğun kapısını açmak, bir dolu elemin ve dertlerin sokağından geçmektir.

Yaşamak keder doludur. 

Musalla taşında yatan, hayatını yitirmiş bir kişide yaşam kaygısı göremezsiniz. Donuktur. Vücut soğuktur, dertlenmez artık acı hissetmez. 

Bazen, yaşarken de dertlenmez insan… Sorgulamaz, dayatılanları kabul eder. İşte bu yaşarken ölmektir. Sorgulamaz, cevap aramaz; mutluluğu sınırlıdır. Bu bazen bir tek insandır, bazen bir çiçek, bazen de bir hayvan… Belki içinde fırtınalar kopar ama belli edemez. Kabullenmişlik ile bir tek ona taraf olur. Böylece sorgulaması da gerekmez, zaten önceden onun için sorgulanmıştır. Rap rap asker misali tek düzedir. Renk cümbüşü yoktur. 

İşte “bilmek” bu kişide can acıtır. Çünkü bilgi yarımdır. Yarım sevgi, yarım arkadaşlık, yarım inanç hepsi can yakar. 

Layığı ile sorgulanmazsa, tüm cevaplar yerine oturmazsa, “bir kısım bilgi” insanı ve etrafını sadece mutsuz eder. 

Bu mutsuzluğu yok edebilmenin de yolunu birileri bulmuş. “Yanlış cevaplar”… Ve mutsuzluk kısmen dağılır, vicdan rahatlatılır. Ama sen “sorunun” üzerine gitmezsen, “sorun” senin üzerine mutlaka gelir. 

Kısaca az bilmek yetmez…

Yeni oluşum varlık fonunu da bu çerçevede inceleyelim...

Varlık fonları ABD’de, Norveç’te, Çin’de ve başka birçok ülkede uygulanmakta.

Varlık fonları; adından da belli olacağı gibi var olan bir gelirin işletilmesi için kurulur. 

Bu ülkelerde, kamu şirketleri aracılığı ile oluşan bütçe fazlasını, kârları, emeklilik fonu ya da farklı yatırımlara dönüştürebilmek için Varlık fonu şirketleri kullanılır. Ortada kazanç vardır, para vardır. Ve bu para çalıştırılır, artırılır. Torunlara, çocuklara daha müreffeh bir hayat bırakılır. 

Yani fazla para geleceğe aktarılır…

Torunları da bu artırımın üzerine ekleyip, kendinden sonraki nesillerine daha güzel bir hayat bırakma fırsatı yakalar. Bu gelişim devam eder, gider…

Biz de bu sistemi rol model almış görünüyoruz.

Devlet kuruluşlarımızın gelirleri, hazinenin bütçesi, kamunun sermayesi varlık fonu şirketine aktarılacak.

Bu şirketler içinde; THY, Ziraat Bankası, Halkbank, BOTAŞ, Borsa İstanbul, Çaykur, Türksat, Posta Telgraf Teşkilatı da var.

Ayrıca mülkiyeti yine hazineye ait; İstanbul, Aydın, Muğla, İzmir, Antalya, Isparta taşınmazları da fona aktarıldı.

Fakat bu şirketler ve taşınmazlar bütçe fazlası vermiyor. Hatta yılı açık vererek, zarar ederek kapatanlar var. Yani diğer ülke örneklerine benzemiyor. 

Bütçe fazlası yok, birikmiş parası yok.

Bu durum, gelecek nesillere aktarılması hedeflenen ekstra kazancı engelliyor.

İçinde barındırdığı şirketlerin kazançlarını istediği şekilde ve denetlenmeden kullanabilecek. Sadece özel şirketler denetim yapacak. Açılan ihale neye göre verildi? Harcamalar usule uygun mu? Sorularının cevapları net değil. Hazine’de müdahil olamayacak. Özel hukuk kurallarına göre yönetilecek. Sayıştay denetimi olmayacak. 

Bu şirket, yatırım ve harcama yapmanın yanısıra finansal fon oluşturup, bu fon ile dış borç da alabilecek.

Şirketlerin markaları, hisseleri fon oluşturmak için yeterli. 

Bu dış borç; ülkemize girecek ve topraklarımız dâhilinde, halkımız, şirketlerimiz tarafından kullanılacak. Ve kamu borcu olmayacak, özel şirket borcu sayılacak... 

2008 yılını hatırlarsınız! 

Dünya finansal krize girmiş; Avrupa’da, ABD’de birçok banka ve sigorta şirketi batmıştı. Tam da o dönemde en çok övündüğümüz nokta bankalarımızın devlet gözetim ve denetimi altında tutulması olmuştu. Bu denetimler sayesinde bankalarımız krizden etkilenmemişti. Hatta güçlenmişti.

Şimdi ise kamusal alanlarımızı denetimsiz bırakıp, bir anlamda kendimizi inkar ediyoruz.

Kârlılığı düşük, bütçe açığı veren bu varlık fonu şirketinin yatırım yapma olasılığı düşük. İhale kanununa uymaları gerekmediğinden, kalite veya başka sebeplerle daha pahalıya iş yaptırma olasılığı da var. Ama finansal fon oluşturup, dış borç bulabilir.

Bu dış borcu da yine tüketeceğiz. Çünkü yaptığımız yatırımlar hep altyapı yatırımları… Köprü, tünel, yol, konut gibi… 

Ama bunlar bize gerekli kazancı ve istihdamı sağlamaz… Bizim üretim ve istihdamı bol yatırımlara, fabrikalara, tarıma ihtiyacımız var.

Torunlarımızın ve çocuklarımızın geleceğinden yaklaşık 400 milyar dolar, yani dış borcumuz kadar tüketmiştik. Ve yeni dış borç peşindeyiz... 

Çocuklarımızı düşünmeden, bencilce harcadık, borçlandık ve borçlanıyoruz. Şimdiden, geleceğin en az yüzyılını tükettik bile… 

Ranta kurban gittik. Malımız, toprağımız değerlendi, insanımız değersizleşti. Yurdun dört bir yanında yabancılar toprak satın almakta. İş ve kazanç sıkıntısı yaşayan halkımızda çaresiz toprak satmakta.

Malın ucuzladığı, insanın değerlendiği günler ise maalesef ufukta görünmemekte…