Hadiseler, önce kurban pazarlıklarıyla başlıyor. Pazarlığın anlaşma ile sonuçlanması için, eller birleşiyor ve omuzdan başlayarak, kollar sallanıyor. Neticede, omuzdan kol çıkıyor ve yüze yakın kişi hastaneye kaldırılıyor. Sonra, resmi makamlar, kurban yerleri gösteriyor ve kurbanınızı burada keseceksiniz diyor. Hiç kimse dinlemiyor, ortalık kan gölü ve çoluk çocuk seyrediyor. Onların gözü önünde, bıçaklar çalışıyor ve güya kurban kesiliyor. Tabiatıyla, bu safhaya geçmeden önce, her kurban bayramında görülen, başka hadiselerde var. Yollarda, caddelerde kurbanlık boğalar kaçıyor, arkasından, insanlar ellerinde kement ve sopalarla kovalıyor. Bunlara TV kanallarında, “Turkish Covboy” diyorlar. Boğalar kesilmemek, canını kurtarmak için kaçıyor ve bu arada, kendisini yakalamak isteyenleri boynuzluyor. Trafik duruyor ve bu yıl ilk yaşanıyor, Çanakkale’de bir boğa tam on kilometre kaçıp, denize giriyor ve üç kilometrede denizde yüzüyor. Zabıta, polis, insanlar kurbanlık boğaların peşinde ve belki de, dünyanın hiçbir ülkesinde, olmayan manzaralar Türkiye’de görülüyor. Diğer taraftan, bir hadise daha var. Her bayramda en az yüz kişi ölecek, üç yüz kişi yaralanacak diye, bir olgu var. Bu sanki Allah’ın emri. Ancak, bu yıl bayram tatilinin uzun olması nedeniyle, yollardaki trafik kazalarında ölenler 200’e yaklaştı ve 800 kişinin yaralı olduğu bildiriliyor. Tabiatıyla, bu 800 kişiden ağır yaralılar ve kaybedilecek olanları da katarsanız, ölü sayısı 250’ye yaklaşacaktır. Bu durum Türkiye’nin kaderidir ve bu acı ölüm tablosunu, hiç kimse değiştiremiyor. Yıllardır her bayram yüzlerce insanımızı kaybediyoruz. Yine trafik canavarı ortaya çıktı diyorlar. Bana göre bu canavar direksiyon başına geçerek, kendini kaybeden, aracındaki masum insanları ve küçücük çocukları düşünmeyen, canavar ruhlu yaratıklardır. Oysa, direksiyon başındaki sürücülerin, birinci görevi, kendisini ve aracındaki insanları, sağ salim gideceği yere ulaştırmaktır. Ne yazık ki, o bilinç bizde yoktur! Ne trafik kuralına riayet, ne de dikkat vardır ve bu durumda, esasen yılda trafik kazalarından, on üç bin kişi ölüyor ve üç yüz bin kişi de yaralanıyor. Türkiye, dünyada trafik kazalarıyla, ünlü bir ülke! Araç kullanmak, bir yerden bir yere gitmek, büyük risktir. Geçiş yollarında trafik kazaları oluyor, asfalt üzerinde ölüler ve yaralılar var. Sağdan soldan gelenler, direksiyon başındakiler, merakla, ne oluyor diye inip, bunları seyrediyor ve daha sonra, sanki o kazayı gören, kendisi değilmiş gibi, en ufak bir ders almadan, direksiyona geçip, kaide, kural dinlemeden, sağa sola sollama yaparak, aracını sürüyor. Bir diğer hadise de, bayramlarda, kurban kesmek isteyenlerin, kendilerini kesmeleridir. Bu bayramda tam 3500 kişi ellerini, parmaklarını, kollarını keserek, hastanelere kaldırılmışlardır. Süleymaniye Camii, restore edilmiş, bu fevkalade bir olaydır. Tarihi eserlere önem veren birisi olarak, çok memnun oluyorum. Bayram namazını, Hükümet başkanı orada eda edecekmiş, bu bir dini vecibedir, buna da diyecek bir şey yok. Yanında, emniyet müdürü, vali ve kendisini göstermek isteyenlerle birlikte, namaz kılıyor, ancak, daha sonra cami avlusuna konan bir kürsüden siyasi parti propagandası yapıyor. Bu doğru olmamıştır! Çocukluk yıllarımda, kurbanlık koyunlar yaklaşık bir hafta önce evimizin bahçesine getirilirdi. Onları, yedirir, besler ve severdik. Kurban bayramı günü, aramızda sevgi bağı oluşan bu hayvanların gözlerimizin önünde kesilmesini, bir türlü içime sindiremezdim. Bunun dışında, genelde bayramları seviyorum. Aile, arkadaş ziyaretleri yapılır, dargınlar barışır, çocuklar sevindirilir, dinlenilir, eğlenilir. Ancak, bizim bayramlarımız, bayram gibi olmamakta, trafik kazaları, ölüler, kaçan boğalar, bayrama damgasını vurmaktadır. Avrupa Birliğine, asil üye olmaya çalışan Türkiye’ye, bu bayram manzaraları yakışmamaktadır…