İYİLİK VE KÖTÜLÜK

Cehalet, bilgi karşısında her daim daha güçlüdür. Çünkü cehalet kabadır. Bilgi ise kibar ve naziktir.
Kötülük, iyilik karşısında daha güçlü durur.
Kötülük kaçınılmaz olarak gücü içerir.
Gücü içermeyen kötülük, fesatlıktan öteye geçemeyen bir şey değildir.
Sonuç olarak; kötü insan, iyi insandan daha güçlüdür. Tarih boyunca örnekleri çoktur. Zalim yaptığı zulümlerle hükmetmiştir.
Cehaletin sesi, bilge insandan daha çok ve daha gür çıkar. Cahilin sözü bilgenin sözünden daha çok duyulur. Cahil insan daha yaygaracıdır.
Cahil insan, bilge insana hükmederse felaket ve adaletsizlik kaçınılmaz olur.  
Lakin kötülük ve iyiliğin, cahillik ve bilgeliğin, karanlık ve aydınlığın, siyah ve beyazın mücadelesi her zaman devam edecektir.
Kötülük ve iyilik hem ruhumuzda hem de toplumda vardır, fakat biz hangisinin galip gelmesini istiyorsak onu beslemeliyiz. Neyi beslerseniz ve geliştirirseniz, o galip gelecektir.

KİMSEYE ANLATMA

Çölde devesiyle tek başına yol alan bir bedevi birden yerde perişan vaziyette yatan susuzluktan ölmek üzere bir insan görür. Yerde yatan adam, “Ne olur bana ALLAH rızası için su ver” der.
Adam devesinden iner ve torbasından çıkardığı su matarasından su verir. Birden canlanan adam bedeviyi iter ve deveye binerek hızla ondan uzaklaşmaya başlar.
Bedevi arkasından bağırır, “Tamam devemi çaldın, ama ne olur senden ricam bundan kimseye bahsetme”.  Bu ricasını anlamsız bulan adam durur ve  “Neden?”diye sorar.
Bedevi de “Eğer bana bu yaptığını anlatırsan, bu dilden dile yayılır ve çölde yardıma muhtaç birine kimse yardım etmez” der.
Hayatımızda yaptırımız iyililerden kötülük dahi çıksa, iyilik yapmaya devam edelim. Yediğimiz tüm kazıklardan sonra bile gerçek bir dost bulursak, işte o kaybettiğimiz kazanımlarımız dostumuzdur ve Allah’ın rızasını da kazanmaya yeterde artar bile.

DEĞERİNİ ANLAMAK

Mısır’da İslamiyet’in ilk dönemlerine ünlü sufi, bilge Dhu Nun yaşarmış. Dhu Nun ve diğer bilge sufiler hakkında genç cahil bir adam bilip bilmeden ileri geri konuşuyormuş. Dhu Nun adama küçük bir ders vermek üzere genci yanına çağırmış. Elindeki yüzüğü çıkarıp adama vermiş ve demiş ki;
- Al bu yüzüğü pazara git ve 1 dirheme (gümüş sikke) sat!
Genç adam sufinin dediğini yapmış. Pazara varmış, aldığı yüzüğü 1 akçeye satmaya ugraşmış. Gel gör ki kimse yüzüğe 1 dirhem dahi vermemiş. Genç adam üzgün bir şeklide Dhu Nun’un yanına geri dönmüş ve pazarda başından geçenleri anlatmış.
Bunun üzerine Dhu Nun ona şöyle demiş:
- Şimdi bunu alıp kuyumcuya git ve yüzüğün değerinin ne kadar olduğunu sor!
Genç adam kuyumcuya gitmiş. Kuyumcu böyle değerli bir yüzüğü nerden buldun diye sormuş ve yüzüğe tam 10 dinar ( altın sikke) değer biçmiş. Genç adam şaşırmış, elindeki yüzükle Dhu Nun’un yanına geri dönmüş ve kuyumcuda başından geçenleri anlatmış.
Dhu Nun genç adama dönerek şu sözleri söylemiş:
- Senin sufiler hakkındaki bilgin pazardaki insanların bu yüzük hakkındaki bilgisi kadardır.
Hayatın akışında, hakkında bilgin olmadığı konularda dahi fikir yürütüp, gerçek değerini bilmeden, önyargılarla insanları yanlış değerlendirebilirsiniz ya da siz ne kadar bilgili de olsanız cehaletin hâkim olduğu bir toplulukta size hak ettiğiniz değer verilmeyebilir.