Boğaz tabanının 25 metre altına iki katlı tünel açılışı yapıldı. 
Adı Avrasya… 
İki katlı karayolu tüneli… 
5,5 km uzunluğunda…
Sadece hafif araçlara uygun… 
Yayalar, ağır taşıtlar ve motosikletler kullanamaz… 
Suyun içinde değil… Deniz tabanının 25 metre altında… 
Toplam maliyeti 1,2 milyar dolar… 
Devlet garantisi ile 960 milyon doları için taksitli kredi kullanıldı…
Projeyi Güney Kore firması planladı; inşaat malzemeleri, araçlar ve tesisatlar onların, büyük ortaklık yani ilk sorumluluk onların… 
Yap-İşlet-Devret projesi… 
Güney Kore ortaklığı, Avrasya’yı 24 yıl 5 ay işletecek… 
Bu sürede tahmini 25 milyar dolar para kazanacak…
Anlaşma gereği otomobil geçiş bedeli 4 dolar + KDV, minibüs geçiş bedeli 6 dolar + KDV olacak… 
Geçiş Türkiye’de, ödeme ABD parası ile… 
Anlaşma ile tek yön için günde 34 bin araç geçme garantisi verildi… 
Eğer günde 34 bin araç geçmez ise; kalanı vergilerimizden sanki geçmişiz gibi ödenecek… 
Fazla geçilir ise; şirkete kalacak…
21’inci yüzyılda, insanoğlu bilimsel birçok alanda uzun yollar katetmişken, maalesef biz köprülerimizi, tünellerimizi kendimiz yapabilecek altyapıya sahip olamadık. Bütün büyük projelerimizi yabancılar yapıyor. Ama denizaltından gidebildiğimiz yolumuzun olması, kısmen trafiğe çare olması çok güzel.  
Umarım çok yakında tünel yapma yetisi de kazanırız. Belli mi olur… Kısa süre sonra bilimsel alanlarda da; mesela genetik konularında da yetkinlik kazanırız. Yabancılara ihale açmaktan kurtuluruz… 
Vatana, millete hatta diğer milletlere de bilimsel güzellikler sunarız. 
Bugün bilim dünyasının gündeminde ağırlıklı olarak genetik konuları var… Ama biz terör haberlerinde başımızı kaldırıp “Dışarıda neler oluyor?” diye inceleme fırsatı bulamıyoruz. 
Özet ile; bazı genlerimiz ile oynayarak daha sağlıklı, daha uzun yaşamanın sınırları zorlanıyor. Ve imkânsız olmadığı gözlendi. Bazı genlere küçük dokunuşlarla bu mümkün. Mendel’in bezelyeleri ile başlayan yolculukta bugünlere gelindi.
Tıpkı kraliçe arılar gibi… Kraliçe arı ile normal arı arasında tek fark; doğduktan sonra kraliçe adayı olarak seçilenlerin, daha fazla arı sütü ile beslenmesi. Fazla arı sütü genlerini değiştiriyor ve diğerlerinden tamamen ayrılıyor.
Aynen bu şekilde genlerimize yapılacak küçük dokunuşlar ile DNA harf sıralamamız değişmeden, genlerin değişmesi mümkün.
Ve gendeki bu değişim kalıcı oluyor. Kalıtımsal olarak bir sonraki nesle geçiyor. Genler üzerinde kalıcı olabilen ve doğuştan geçebilen kanser, diyabet gibi hastalıklar da bu sayede önlenebiliyor.
Ama kötü haber şu; işler yolunda gitmezse kötü etkilenmiş genlerde bir sonraki nesle geçecek. 
Sohbet işte böyle birşey… Tünel’den girer bilimsel haberlerden çıkarsın... 
Tekrar Avrasya’ya dönüp diyelim ki! İnşallah bu yabancılara devretme meselesi, geçmişte yaşadığımız Kıbrıs meselesine dönmez ve kalıcı, bir sonraki nesle devreden bir hale gelmez… İnşallah, geleceğimize iyi genler aktarıp, kötü genleri rehabilite edebiliriz.
Yapılanların güzel yönleri alkışlandığında keyif aldığınız gibi, sorun teşkil edebilecek konular eleştirildiğinde, ayrıştırmaya girmeden, aynı gemide olduğunuzun bilinciyle yaklaşım göstermek erdemdir.  
Sadece ve sadece eleştirilecek yönünün çok olduğunu bilenler, eleştirilere en sert direnci gösterir. Konu ve algı yönetimine başlar.

Son Dakika...
Neyse ki, her gün evlat acısı çektiğimiz 2016 bu hafta bitiyor. Öyle bir yıldı ki!.. Ne şehitlerimiz bitti, ne işçi ölümleri, ne de yurtta yangın… Ardı ardına gelen “Son dakika” manşetleri ile yürekler tükendi. 
Yeni yıl, yeni umutlar açsın, huzur versin milletime… Daha da şehit vermeyelim, acı haber duymayalım… Ağzımızdaki bitmeyen bu kuruluk, burukluk son bulsun… 
2017’de öyle bir silkelenelim ki! Üzerimizde ne ölü toprağı kalsın, ne parazit kalsın… Ve artık “Son dakika”sız yaşayalım…