Ekim ayının başlarında, yastık altında kalmış altınların ekonomiye kazandırılması için altına dayalı kira sertifikaları hazırlandı. 

Tahminlere göre 2,2 ton altının evde, yastık altında saklandığı varsayılıyordu. Bu altınlar genelde takı olarakta kullanılabilecek, bozdurması kolay altınlardı. Çeyrek, Ata, bilezik gibi…

Yaklaşık bir ay geçti ama kimse altın verip yerine kağıt almak istemedi.

Sanırım bir yıl önceki halktan döviz bozdurma talepleri hâlen hatırlarda. Hatırlarsınız bir çok kampanya düzenlenmişti. Hatta halk seferberliğine dönüştürüldü. Mesela “100 dolar bozdurana bedava saç tıraşı yapılacağı” camlara asıldı…

Ve çok miktarda dolar piyasada bozduruldu. Halk, Türk Lirasına döndü. O gün dolar 3 TL idi… Bugün dolar 3,73TL… Maalesef halk elindeki paranın 4’te 1’ini kaybetti. Ve bu kaybı çalışarakta yerine koyma imkânı bulamadı…

Yine maalesef ki dörtte birlik bu kayıp, aynı zamanda ekonomiye güven endeksi olmuş… Verilen ekonomik taahhütlere itimat kalmamış.

Piyasada beklenenin çok altında altın bozduruldu…

Fakat başka bir şey oldu…

Altın, kıymetli bir mal olduğundan, özellikle geçim kaygısı telaşı yaşanan dönemlerde altın sahtekârlığı yapılır. Altın piyasalarında uzun zamandır sahtekârlıklar döndüğü duyulurdu. Ama bu kadar yoğun haberlere manşetlere taşınmazdı. Çünkü bu durum halkın müşgül, zor durumda olduğunu da anlatmaktaydı. 

Ama bu hafta “Piyasada sahte altın haberleri” tüm kanallarda manşet oldu. Televizyon ve gazeteler bu haberlere geniş yer ayırdı. Özellikle altın takıların sahte olduğu açıklandı. Biriktirdiğimiz altın takılarımızın… “Şöyle olursa sahtedir, böyle olursa gerçektir” diyen uzmanlar yayınlara katıldı.

Açıkcası hepimiz “Elimizdeki altın acaba sahte olabilir mi?” paniği yaşadık. Bir çok aile elindeki “zor gün altınından” şüphe duydu… Hırsız ve sahtekârların altına hücumundan kaygı duydu. Ve elindeki altının uzmanından sahte olup olmadığını öğrenme ihtiyacı duydu.

Bunca kaygının akabinde, kaygılarını sonlandırmak için bile altından çıkanlar olacaktır... 

Nasıl da cilvelenir altın kendini arayan ile… Arayanını tanımasına gerek yok, araması yeter… Altın aslında ona ihtiyacı olandadır. Ama güçlü olan ihtiyaç duyupta aramaya başladığında durmaksızın arar. Israrla arar. Ulaşamaz ise farklı yollarla tekrar, tekrar arar… Aramaktanda keyif alır, yorulmaz. Uzayan aramalar acımasızlaşmaya başlar… Altında hali hazırda kaçmaktan yorulmuştur. Kaçmaz olur artık… Yakalayanın ise zafer kazandığını düşündüğü o an, yani yakaladığı o an özünde çok daha büyük şeyler kaybettiği andır… Çünkü yakalanan “haktır”, günümüzde “kısıtlı imkândır”… 

Lâkin halkın hakkıdır… “Kağıtta ya da gölgesinde değil de, altında, gerçeğinde, bizzat kendisinde kalmak”… Halkı eğit, öğret ama korkutma… Bil ki Korkmaz…