İTTİHAT TERAKKİ PARTİSİ ZİHNİYETİ/DARBECİ MANTIĞIN VE HALİL PAŞA’NIN HATIRALARI 1

Erbakan Hoca Allah rahmet eylesin bize kızarken bazen dişi çıkmamış bebek diyordu. O zaman bu sözün ne manaya geldiğini pek anlayamıyorduk. Halil Paşa’nın hatıratını okuyunca kör cahilliğin ahmaklığın ne demek olduğunu yakinen görüyor ve Erbakan Hoca’yı daha iyi anlıyorsunuz.

Paşa hatıratına 93 harbinde yapılan stratejik hataların eleştirisi ile başlıyor: Türk Ordusu Varna, Rusçuk, Silistre, Plevne gibi dört müstahkem mevkie bölündüğü halde bunların tek bir komutanlık altında birleştirilmemesi büyük hata idi. Cehaleti ile ün salan Sait Paşa’nın harbi idare etmesi Yıldız Sarayı’nın kabahati idi. 

Arkadaşım Şevki annemin evinde bulunan “Kızıl Sultan, Kanlı Sultan” gibi kitapları yakmamış olsa idi arama yapan hafiyeler bunları bulacak Enver’inde binim de başım çok büyük belaya girecekti.

Erkânı Harp mektebini bitirdim. Arkadaşım Şevki’nin kurası Erzincan’a çıktı. Ayrılırken bana dedi ki: Halil bak! Allah benim canımı da Türkler için alsın… Amma ben senin gibi deli değilim, gâvura kalacak topraklar için ölmek istemem. (Yani o tarihte Balkanları kaybedeceğimizi kabul ettirmişler. Bu akılsızlarda Balkanların kaybedilmesine sebep olacak her işi yapıyorlar.)

Savaşlarda askerin önünde dövüşmesiyle tanınan Hafız Hakkı Paşa genç yaşında Sarıkamış harekâtından sonra tifüsten vefat etti. (Tescilli bir kahraman)

Kaybettikleri Makedonya’nın durumu şöyle; Türkler genellikle Makedonya nüfusunun %70’ine yakındı. Bulgar hududuna yakın yerlerde Bulgarlar, Yunan hududuna yakın yerlerde Rumlar yerleşmişti. Islahat heyetlerinin geçtiği yerlerde isyanlar körükleniyordu. BUNLAR DAĞLARDA İSTEDİKLERİ GİBİ GEZİP TOZDULAR HALKI KIŞKIRTTILAR. Babıali yabancı subaylara bu hakkı vererek can evimizden vurulduk.

Benim idealim yeniden Meclis-i Mebusan’ı toplamak müstebit hükümdarı görevden uzaklaştırmaktı. Saray nüfuzu yıkılmalı millet idareyi ele almalıdır. Rum, Bulgar ve memleket halkına idareyi vererek memnuniyet sağlamak lazımdır. Paşa’nın ölürken de fikri değişmemiştir, aynıdır. Bu sözler günümüzde de ne kadar tanıdık geliyor. Tek adam yönetimi, diktatör gibi ifadeler hiç kulağa yabancı gelmiyor?! Hâlbuki “millet güvendiği adamları seçer,  millet devleti idare etmez devlet milleti idare eder. Halklar devlete kimlik vermez, devlet halka milli kimlik verir. Devlet varsa halk vardır. Devlet yoksa hiçbir şey yoktur. “ Paşa’nın anlatımına devam edersek: Vadina’ya döndükten sonra eşkıya takiplerine devam ettim. Bu takiplerde cesaret ve ahlaklarını beğendiğim arkadaşları cemiyete sokuyordum.

Makedonya’daki çalışmaları Yıldız Sarayı duymuş olayları tahkik etmek üzere Şemsi Paşa Manastır’a geldi. İttihat ve Terakki Partisi (İTP) mensuplarını tenkil etmek üzere bir müfreze ile gelmişti. Kolağası Niyazi ve yanındakilerle beraber dağa çıktı. Kambur Atıf Şemsi Paşa’yı vurdu. (Bu günde aynısı yapılıyor. Karlov Suikasti, 15 Temmuz’da Özel Kuvvetlerin bombalanması, Reina Suikast baskını)

Selanik Merkez Kumandanı Nazım Bey’i vuran Mustafa Necip’te yanımdaydı. (Bunların işbaşına getirdiği Selanik Merkez Kumandanı Tahsin Paşa tek kurşun atmadan, bir tek Mason ve Sabetayistin burnunu kanatmadan şehri anahtar teslimi Yunana vermiştir. Dünya ihanet tarihi, dünya şerefsizlik tarihi böyle bir olaya asla şahit olmamıştır. )

Bir selamlık resminde Sultan Abdülhamid’i vurmayı düşünüyordum, meşrutiyet ilan edilecekti. Bana yardım edecek arkadaşım Mülazım Hilmi idi. Yakup Cemil’de aynı şeyi düşünmüştü, Enver bırakmamıştı. (Paşa’nın ne kadar boş kafalı cahil olduğu buradan anlaşılıyor.)

2. Meşrutiyet döneminin subayları afyonlanmış gibidir. Abdülhamid giderse Kanuni devrine dönülecek gibi yanlış algı içindedir. Bu yanlışlığı geçmişe olan özlemi Ömer Seyfettin’in hikâyelerinde de görebiliyoruz. Mucizevi bir şeyler yapılırsa imparatorluk eski haşmetine kavuşacaktır. Bunun nasıl yapılacağını bilen bir tek ittihatçı bulamazsınız!