İslâm Tarihinde Yıktırılan İlk Mescid, Mescid-i Zırar!?.. 

“(münafıklar arasında) bir de (mü’minlere) zarar vermek, (hakkı) inkâr etmek, mü’minlerin arasına ayrılık sokmak ve Resûlüllah’a karşı savaşmış olan adamı beklemek için bir mescid kuranlar ve; (bununla) iyilikten başka bir şey istemedik, diye mutlakâ yemin edecek olanlar da vardır. Halbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şahid’lik eder.” (Tevbe 9/107)... 

“Onun içinde asla namaz kılma! İlk günden takvâ üzerine kurulan mescid (Kuba Mescidi) içinde namaz kılman elbette daha doğrudur. Onda temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da çok temizlenenleri sever.” (Tevbe 9/108)... 

(Medine’de İslâm’dan önce Ebû Âmir isminde birisi, Hıristiyan-Papaz olmuş, Resûlüllah’ın Peygamber’liğine hased ederek Uhud ve Huneyn’de ona karşı savaşmıştı. Bu adam müşriklerin mağlûbiyyeti üzerine ümid keserek Şam’a kaçtı. Oradan Medine’li münafıklara, “elinizden geldiği kadar silahlanın, hazırlanın ve benim için bir ma’bed yapın. Ben Rum Kayserine gidiyorum, oradan büyük bir ordu ile gelip Muhammed ve arkadaşlarını Medine’den sürüp çıkaracağım,” diye haber gönderdi. Münafıklar da Kuba Mescidinin cemaatini bölmek, mü’minler arasına nifak sokmak ve adı geçen papaza bir ma’bed hazırlamak maksadıyla bir mescid yaptılar. Resûlüllah Tebük Seferinden dönünce, yaptıkları mescid’de namaz kalması için Peygamber’imizi da’vet ettiler. Resûlüllah bu da’veti kabul edip gitmeye hazırlanırken, yukarıya meâllerini aldığım âyeti kerimeler nâzil oldu.) 

Medine’li münafıklar, bir taraftan Ku’bâ Mescidine, diğer taraftan Haz.Bilâl-i Habeşî’nin okuduğu ezan-ı Muhammedî’yi ta’kiben, Müslüman’ların bu mescid’leri doldurmaları ve Resûl-i Ekrem’in sohbetlerine eksiksiz katılmaları, münafıkları ziyadesiyle üzmekteydi. Ebû Âmir bu münafıklara yazdığı mektubunda, “Bizans Kayseriyle görüştüğünü, kendileri de destek verirseler, Bizanslı’ları Medine’yi kuşatmaya ikna edebileceğini bildiriyordu. 

Münâfıkların bütün bu konuları görüşebilmeleri için, hususiyle Müslümanların dikkatini çekmeyecek bir mekân’ın kurulması uygun bulundu. Buna göre, bir mescid inşâ edip cemaate devam etmeyi kolaylaştırmak izlenimi uyandıracaklar. Böylece hem Mescid-i Nebevî ile Mescid-i Kuba cemaati arasında bir tefrika çıkarmış olacaklar hem de, Ebû Âmir ile gizlice görüşebilecekleri bir mekân’a kavuşmuş olacaklardı. Vedîa bin Âmir’in teklifini kabul ettiler sür’atle Kubâ’da bir mescid (Mescid-i Zırarı) yaptılar. 

Haz.Peygamber, Medine dışında Züevan denilen yerde Tebük Seferinin son hazırlıklarıyla meşgul iken münafıklardan beş kişilik bir hey’et gelip, “yağmurlu ve soğuk kış gecelerinde hasta ve özürlü olanların namaz kılabilmeleri için bir mescid inşa ettiklerini ve kendilerine namaz kıldırarak ibâdete açmasını istediler. Resûl-i Ekrem Efendimiz “Sefere çıkmakta olduğunu, dönüşte orada namaz kıldırabileceğini söyledi. Sefer dönüşü ordusuyla birlikte Züevan’da konakladığında, ba’zı münafıklar gelerek Haz.Peygamber’i mescid’lerine götürüp namaz kıldırmak istediler de, yukarıda meâllerini verdiğimiz Tevbe Sûresinin (107, 108, 109, 110.) âyetleri nâzil oldu. 

Resûl-i Ekrem Efendimiz Medine-i Münevvere’ye ulaşınca, Âsım bin Adî el-Aclânî ile Mâlik bin Duhşûm es-Sâlimî’ye bu Mescid-i Zırarı yıkmaları için emir verdi. Âsım ve Mâlik bir yatsı vakti sırasında yaktılar. Münafıklardan Zeyd bin Câriye Mescid’den çıkmamakta direndiği için vücudunun bir kısmının yandığı rivâyet edilmiştir. Münafıklar ertesi sabah Mescid-i Zırar’ın yakıldığını görünce, Allah’ın sırlarını ifşâ ettiğini ve gizledikleri gerçek amaçlarının Haz.Peygamber’e bildirildiğini anladılar ve ebediyyen me’yûs oldular... 

KIBLE’NİN KA’BE-İ MUAZZAMA’YA ÇEVRİLMESİ VE MESCİD-İ KIBLETEYN: 

“İnsanlardan bir kısım beyinsizler; yönelmekte oldukları kıble’lerinden çeviren nedir? diyecekler. Deki: Doğu da Batı da Allah’ındır. O, dilediğini doğru yola iletir.” (Bakara 2/142). 

“(Ey Muhammed!) Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu (yücelerden haber beklediğini) görüyoruz. İşte şimdi, senin memnun (razî) olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. (Ey Müslümanlar!) siz de nerede olursanız olunuz (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin. Şüphe yok ki, ehl-i Kitap, onun Rablerinden gelen gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.” (Bakara 2/144)

“Yemin olsun ki, (Habibim!) sen ehl-i Kitab’a her türlü âyeti (mu’cizeyi) getirsen yine de onlar senin kıblene dönmezler. Sen de onların kıblesine dönecek değilsin. Onlar da birbirlerinin kıblesine dönmezler. Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyacak olursan, işte o zaman sen hakkı çiğneyenlerden olursun.” (Bakara 2/145) 

(Resûlüllah salla’llahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Medine’ye hicret ettikten sonra Müslümanlar on altı, on yedi ay kadar Kudüs-ü Şerif’e müteveccihen namaz kıldılar. Bu durum Medine Yahûdî’lerinin şımarmalarına “Muhammed ve ashabı, kıblelerinin neresi olduğunu bilmiyorlardı, biz onlara yol gösterdik”, gibi sözler söylemelerine ve bunu etrafa yaymalarına sebep olmuştu. Resûlüllah, Allah’tan İslâm’a kendi kıblesinin verilmesini niyaz etti. İşte bundan sonra Kudüs’ten Ka’be’ye dönülmesi emri geldi. Bunun üzerine Yahûdî’ler ve münafıklar tekrar ileri geri konuşmaya başladılar da bunun üzerine yukarıda meâllerini verdiğimiz âyet-i Kerime’ler nâzil olmuştur.) 

İbn-i Abbas, Berrâ bin Âzib’den gelen rivayete göre: 

Hicret-i Nebeviyye’nin 17. ayında, Receb-i Şerif’in ortalarında Pazartesi günü, Resûl-i Ekrem Efendimiz, Medine’nin kuzeybatısındaki vebere harresinde ve Mescid-i Nebeviyye’nin 5 km. uzağındaki, Benî Selîme Mescidinde öğle veya ikindi namazını kılarken-kıldırırken namazın tam ortasında yâni iki rek’atı kılmış bulunduğu anda, Bakara Suresi’nin yukarıda meâlini verdiğimiz, 144. âyet-i Kerimesi nâzil olmuş ve Sevgili Peygaber’imiz ilk iki rek’ati Kudüs-ü Şerif’e müteveccihen kılmışken, son iki rek’ati, Ka’be-i Muazzamaya müteveccihen kılmış-kıldırmıştır. Bu sebeple bu Mescid’in adı bundan sonra “Mescid-i Kıbleteyn” (İki kıbleli Mescid,) o tarihten sonra da, Haz.Peygamber’in unvanları arasına “İmâmü’l-Kıbleteyn” (İki kıblenin imamı) ilâve edilmiştir. 

Mescid-i Kıbleteyn, Ömer bin Abdülazîz’in Medine Valiliği sırasında, Peygamber’imizin namaz kıldığı diğer bütün mescidler gibi yenilenmiştir. Daha sonra en esaslı ta’mir ve bakım, Kanûnî Sultan Süleyman döneminde (1443-44) gerçekleştirilmiştir. Daha sonraları defe’atle ta’mir ve yenileme yapıldıysa da, Kânûnî dönemindeki karakterini koruduğu görülmektedir. En son, 1987’de Türk Mimâr Merhûm Ömer Kirazoğlu’nun nezâretinde Suûdî Hükûmeti tarafından gerçekleştirilen ta’mir ve bakımda, Ka’be tarafına mihrab, Kudüs tarafına ise, Bakara Suresi’nin 144. âyetiyle, Türkçe, Farsça, Urduca, İngilizce ve Fransızca meâlinin yazılı olduğu bir pano konulmuştur. 

KIBLEYE TEVECCÜH ALLAH’IN EMRİNE TEVECCÜHTÜR: 

Namaz’ın farzlarından-şart’larından birisi, Kıbleye teveccühtür. Hakîkî mescudunleh şüphesiz Allah’tır. Cenab-ı Hakk zaman’dan ve mekân’dan münezzeh olduğu için rızasını Bakara Sûresi 144. âyeti nâzil oluncaya kadar, Kudüs-ü Şerif’e, bu âyet-i Kerime nâzil olduktan sonra Ka’be-i Muazzama’ya bağlamıştır. Bu sebeple, herhangi bir Müslüman bilerek kıble istikametinin haricinde namaza durursa namazı kabul edilmez ve bunu inadına yapıyorsa kâfir olur. 

Yahûdî’ler, Kasas Suresi 44.âyette geçen “Garbî” (Batı Ciheti) Kıssasına dayanak, “(Resûlüm!) Musâ’ya emrimizi vahyettiğimiz sırada, sen batı yönünde bulunmuyordun ve (o hadiseyi) görenlerden değildin.” 

Batı’yı kıble olarak seçtiler. Hıristiyanlar, Meryem Suresi’ndeki kıssaya dayanarak, “(Resûlüm!) Kitap’da Meryemi de an. Hani o, ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti.” (Meryem 19/16) 

(Buradaki doğu tarafı müfessirlerce Mescid-i Aksâ’nın doğu yanı, yahut Meryem’in evinin doğu yanı şeklinde tefsir edilmiş, bu sebeple Hıristiyanların kıble olarak şark’a (doğuya) yöneldikleri ifa edilmiştir.) 

Ka’be-i Muazzama, Halîlü’laah, Haz.İbrahim’in kıblesi, Habîbüllah, Haz.Muhammed-Mustafa’nın doğduğu yer, Haramü’llah, bütün nur’ların kendisinden yaratıldığı, Seyyidü’l-Envâr’ın doğduğu yer. Ka’be, Melekût Aleminin kıblegah’larından, Beytü’l-Ma’mur’un İzdüşümünde ve Kürre-i Arz’ın tam ortasında! Onun için Müslümanlara kıblegâh!..