İnsan vücuduna bir göz atacak olursak harikulade bir makine ile karşılaşırız. İnsan vücudu adeta sistemler topluluğudur.

Dokular ve hücreler, iskelet sistemi, kas sistemi, solunum sistemi, dolaşım sistemi, idrar sistemi, sinir sistemi, sindirim sistemi, duyu sistemleri, deri salgı sistemi, üreme sistemi, hareket ve destek sistemleri, enerji ve boşaltım sistemleri, koordinasyon ve kontrol sistemleri…

İnsan vücudu baş, gövde kol ve bacaklardan oluşmuştur.

Başımızda; göz, kulak, burun, ağız bulunur.

Gövde; göğüs ve karın diye iki kısma ayrılır.

Göğüsle baş arasında boyun vardır.

Kol ve bacaklar gövdeye bağladır.

Kolların ucunda el, bacakların ucunda da ayaklar vardır.

Bunlar insan vücudunun dıştan görünen organlarıdır.

Bir de iç organlar: dokular, hücreler, kaslar, damarlar, beyin, mide, bağırsaklar, akciğer, karaciğer, kalp vardır.

Pek çok iç ve dış organlardan oluşan insan vücudu biteviye çalışan canlı bir makine gibidir.

İnsan vücudunu meydana getiren Allah, her şeyi en mükemmel şekilde meydana getirmiştir.

İnsan vücudunun hareketi de akıllara durgunluk verecek kadar muhteşemdir.

Beslenmek, kendini korumak, bir iş yapmak için vücut daima hareket halindedir.

Yürüme, koşma, kendini koruma, yemek yeme, okuma, yatma…

Yapılan bütün işler vücudun hareket etmesiyle meydana gelir.

Vücudun hareketini sağlayan organlar, kemikler, eklemler, kaslardır.

Vücutta bulunan kemikler, eklemler, kaslar, göz, kulak, burun deri, sindirim organları, kanın dolaşımı, kanın yapısı, damarlar, solunum olayı Allah’tan başka hiç bir gücün yapamayacağı ustalıklardır.

İnsanda bulunan bu organlar yanında anlama ve düşünme kabiliyeti de hiçbir canlıda yoktur.

Binler, milyonlar, milyarlar, trilyonlar, katrilyonlar insanlardan başka hiçbir canlının düşünmeyeceği rakamlardır.

İnsan aklı düşünerek ay’ı fethetmiş, uzayın derinliklerini keşfetmiş, sesten hızlı kara ve hava araçları icat etmiştir.

Bu zekâyı da insanlara bahşeden bir güç vardır.

Zekânın, aklın oluştuğu yer beyin’dir.

Beyin sinir sisteminin en karmaşık parçasıdır.

Vücut ağırlığının ancak yüzde 2′sini oluşturan beyin, toplam enerji üretimimizin yüzde yirmisini tüketmektedir.

Bu enerjiyi kanın taşıdığı glikoz ve oksijenden alır.

Bilinçli olarak algıladığımız bütün vücut duyumları beyin kabuğuna gelir.

Öğrenme, değer biçme, yoktan var etme ve hisler beyin kabuğunun sorumluluğundadır.

Sıcak, soğuk, basınç, ağrı, acı gibi duyumlar beyin kabuğu tarafından algılanır.

Görme, duyma, tat koku gibi duyumlar da beyin tarafından algılanır.

Beyinde; konuşma, işitme, okuma-yazma, görme bölgeleri vardır.

İnsan beyni de başlı başına karmaşık bir makine gibidir.

İnsan vücudu Arz'ın ihtiva ettiği belli başlı elementlerden oluşmuştur; Karbon, oksijen, hidrojen, fosfor, kükürt, azot, kalsiyum, magnezyum, demir, manganez, bakır, iyot, flor, kobalt, zınk, silisyum, alüminyum vücudu oluşturan elementlerdir.

Toprağı meydana getiren elementler de bunlardır.

İnsan vücudunu ve toprağı meydana getiren bu elementlerin insanı meydana getirmesi gerçekten çok ince hesapların sonucudur.

İnsanın meydana gelişini sağlayan gen harikası da gerçekten incelemeye değer.

Gen’ler o kadar küçüktür ki; Yeryüzünde mevcut bütün canlıları

Meydana getiren genlerin hepsi bir araya toplansa küçük bir yüksüğü bile dolduramaz.

Genler ve onların adaşı kromozomlar mikroskopla bile görünmezler.

Bu iki varlık her canlı hücreye yerleşirler ve bütün insanların, hayvanların, nebatların özelliklerini kendilerinde taşırlar…

Bir yüksük 5 milyara yaklaşan insan nüfusunun ayrı-ayrı bütün şahsi özelliklerini içine alacak kadar küçüktür, ama bu konudaki gerçekler hiçbir tereddüde gerek kalmayacak şekildedir.

Acaba genler, milyarlarca insanın özelliklerini nasıl içinde gizleyebiliyor?

Nasıl olurda inanılması güç küçücük bir yerde tek- tek insanların psikolojisini muhafaza edebiliyor?

Mikroskopla bile görülmeyen küçücük bir gen içinde hapsedilen, yeryüzündeki bütün hayatı kesin olarak idare edebilmesi özelliği ancak ve yalnız derin bir ilim ve maharet sahibi bir varlığın eseri olabilir.

Bu varlık Allah’tır.

Allah fikri insanlara verilmiş ilahi bir duygudur.

Bu duygu ve düşünce sayesinde canlılar içerisinde yalnız insanlar görünmeyen şeylerin varlığına dair, özellikle Allah inancına dair akli deliller bulabilirler.

Son yıllarda Hıristiyan, Yahudi, Musevi pek çok ilim adamı, değişik ülkelerden pek çok milli şair, sanatçı, tarihçi, edebiyatçı, müzisyen, dansçı, boksör, basketbolcu, asker, atom mühendisi ve branşında uzmanlaşmış profesörler hem Allah'ın varlığına inanmışlar hem de Allah'ın gönderdiği son din İslamiyet’e girmişlerdir.

Goethe, Puşkin,Tolstoy, Roger Gardudy, Zef Clement, Prof. Dr. Maurice Bucaile …

Margaret Marcus, Leopold Wess, Cecilia Cannolyly, jim CIinging, Maurice Bejart, Catherine Delorme, ferdinand Goidschmit …

Jacouses Yves Cousteau (Kaptan Kusto), Lev Aicinder, Tina Gfanzil, stevia Wonder, schirooki Ralf abas…

Dr. Robert D. Crane, Vıncent Montel, Yasin Gold CatStevens, Boney-M , Abdullah Bubenheim…

Mary Weld, Juli Torralbo, Tamara ve daha binlerce isim Allahın varlığını kâinata, kâinattaki harikulade işleyişe, dünyadaki canlı cansız varlıklara bakarak ilmen ve fennen kabul ve ispat etmişlerdir.

Allah vardır, Allah birdir, Allah her yerdedir.