HUNTİNGTON’UN TEZLERİNİ KULLANARAK KAFA KARIŞTIRMAK!

MEDENİYETLER ÇATIŞMASI TEZİNİ BU REFERANDUMA UYARLAYARAK SAPTIRTMAK.

HAYIR, OYLARI İÇİN KOMPLO TEORİLERİ UYDURARAK YALAN YANLIŞ İDDİALARDA BULUNMAK! 

("Clash of Civilizations", of a post-Cold War new world order.)

(2)

Bu tezin 2017 Nisan ayında yapılan bir evet/hayır oylaması için mesnet teşkil ettiğini söylemek için Huntington’un kâhin olması gereklidir. Huntington 1990-2000’li yıllarda Amerikan kimliği üzerine tezler geliştirmiştir. Bu tezler bilim değil teoridir. Teori gerçeklerin açıklanmasında çeşitli yolları ifade eden anlatım kalıplarıdır. Aynı olguyu açıklamada birçok teori geliştirildiğini, bunların birbirine zıt sonuçlara vardığını biliyoruz. Hatta fiziki gibi tabii bilimlerde bile bu çelişkili duruma sıkça rastlanır. Işık doğrusal bir varlıktır. (Evet) Işık dalga özelliği gösteren bir varlıktır. (Evet) Bu iki ifadeyi anlatan; her iki tezde doğrudur. Her iki tezde birbirine zıttır. Dolayısıyla bir teorinin mutlak doğru olduğunu iddia etmek mantıki dayanaktan yoksundur. Başka zamanlar ve mekânlar için söylenmiş sözleri ilgisiz alanlara uygulayarak hüküm vermek yanlıştır. 

Huntington “Medeniyetler Çatışması” tezini ortaya attıktan kısa bir süre sonra öldü. (2008) Şayet Huntington bu tezi Türkiye’nin hangi tarihte yapacağı belirsiz bir anayasa oylaması için yazdı ise çok büyük bir kâhindir. Eğer bu tarihçinin kâhin olmadığını söyleyeceksek ileri sürdüğü tezlerin Türkiye ile alakası olup olmadığını araştırmak, tezin içeriğine bakmak icap eder. Bu tezin 2017’de Türkiye’de yapılan bir Anayasa oylamasına ışık tuttuğu, bu oylamanın Amerikan planlarına göre cereyan ettiğini söylemek akıllara ziyan bir akıl tutulmasıdır.

Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” tezine baktığımızda bunun Amerikan kimliğinin araştırılmasını, Hispanik-Latin kültürüne karşı Anglo-Sakson-Protestan değerleri savunduğunu görürsünüz. Huntington’un esas derdi: ABD’nin bir kimlik tanımı yapması, Latin Amerika kökenli göçmenlerin bazı eyaletlerde hâkim unsur haline gelip Anglo-Sakson kökenlilerin belli eyaletlerden kaçışını, ABD'nin giderek çift dilli, çift kültürlü bir topluma dönüşümüne karşı koyuşu ifade etmektedir. (Siyahi Genel Kurmay Başkanı Colin Powell’in Amerika Anglo-Sakson Yahudi Devletidir, sözünü hatırda tutmak gerekir. Huntington Hispanik karışımın bu yapıyı bozacağını göz önüne alarak bir hipotez geliştiriyor. Şimdi iktidara gelen Trump ise Meksika sınırına duvar çekiyor.)

Hundinton’un cevabını aradığı esas soru: "Biz kimiz? Amerika'nın Ulusal Kimlik Arayışı" (Who Are We - The Challenges to America's National Identity) başlıklı kitabında ortaya attığı tezler ve Amerikan kimlik arayışıdır. ABD göçmen toplumdur. 183 ayrı milletten yüzlerce dilden ve dinden insanların yaşadığı kümülatif dünya haritası gibi bir yerdir. Amerikan kimliği nasıl tanımlanacaktır? Amerikan ulus devleti hangi kimlik değerleri üzerine inşa edilecektir? Amerikalı kime denecektir? Huntington bunları araştırıyor. Huntington’un söylemek istediği fikri şöyle ifade edebiliriz:  Hangi değerleri üzerinde taşıyan insana Amerikalı diyeceğiz?

Huntington; batı medeniyetini kendi içinde parçalara ayırarak ele aldığı gibi (Latin-Cermen-Slav-İngiliz kültür alanları), dünya medeniyetinin Konfinçisyan, Hint ve Müslüman medeniyetleri arasında bir bölünmüşlük ve kültürel ana damarlardan oluştuğunu ileri sürmektedir. Çatışmanın da bu medeniyetler ve hayat tasavvurları arasında olacağını iddia etmektedir. Hangi medeniyetle hangisinin ittifak yapacağını, kiminle kimin çatışacağını söylememektedir. Bu çatışmanın kaderi ne olacaktır? Kiminle kim ittifak yaparsa daha iyi olur, kiminle ittifak yapılmalıdır, kim kimle çatışacaktır, bu konularda Huntington’un tezlerinde yeteri kadar açıklık yoktur.  Kaldı ki ABD bu teze bağlı olarak hareket etmiş olsa Fethullahçı yapı üzerinden ılımlı İslam veya devşirilmiş İslam modelleri üzerinde çalışmaz doğrudan çatışmaya girmeyi tercih ederdi. Demek ki ABD devleti Huntington’un tezlerine gereği kadar inanmamıştır. Kaldı ki Rand Coperation’un hazırladığı raporlarda Türkiye için 4 asıl bir de karma model sayarak yeni ortama göre güvenlik politikası üreteceği varsayılmıştır. Türkiye’nin karma model üzerinden realist bir politika üreteceği öngörülmüştür. Bunlar, şunlardır: 1.ABD ile ittifaka devam, 2. AB ile ittifak, 3.Rusya ve İran ile ittifak, 4. İslam Birliği. Rand Coperation Türkiye’nin bu dört ittifakı aynı anda sürdürecek araçlara sahip olduğunu bu nedenle “Karma bir yol “ izleyeceğini “yani menfaatine geldiği gibi hareket edeceğini”, alternatif politika araçlarını kullanacağını öngörmüştür. Bu öngörü doğrudur, doğru çıkmıştır. Türkiye’nin tek alternatife bağlı kalamayacağını “Türk Birliği ve İslam Birliği” ideolojilerini birlikte oranlarını şartlara göre belirleyerek kullanacağını, hiçbir ittifaka sonuna kadar güvenmeyeceğini yazmışlardır. (Zalmay Halilzad, Stephen W. Worth , Ian Lasser )

Türkiye’nin Medeniyetler Çatışması’nda öncü ‘fedai ülke’ olup olmamasını oylayacağız. Derken ABD karar vericilerinin hiç birinin öngörmediği bir varsayım ortaya atılmaktadır.

ABD sadık bir müttefik istemektedir. CİA Ilımlı İslam modeline göre çalışmıştır. Fethullahçı yapıyı kurmuştur. Doğrudur. Bu çalışmanın amacı; güç kullanmadan politik amaçları gerçekleştirmektir. Bu da doğrudur. ABD politik hedeflerini mecbur kalırsa askeri güç kullanarak ele geçirmeye çalışmaktadır. Kendine mukavemet edecek bir Türkiye’nin inşa edilmesini istemesi mantıken mümkün değildir. Neden medeniyetler çatışması kavramına göre mukavemeti artırılmış bir Türkiye istesin? Neden Pentagon böyle bir Türkiye ile çatışsın ki? Neden hedefteki ülkelerin başına Türkiye’yi geçirerek kendi dış politikasını iflasa sürüklesin? NATO içinde müttefiki olan bir ülkeyi karşı cepheye iterek nasıl bir kazanım elde edebilir ki? 

Görülüyor ki bu varsayımların aslı astarı yoktur. Kaldı ki Huntington’un teorisinde de böyle bir ifade yoktur.