Her şeye ara verebiliriz. Yemek yemeye, sinemaya gitmeye, yürümeye, koşmaya hatta nefes almaya bile kısa bir süre ara verebiliriz. Ama bizleri diğer tüm canlılardan ayıran “düşünmeye” ara veremeyiz. 
Düşünür ve peşine düşeriz. Böylece düşmeyiz!.. Düşünerek, başımıza gelebilecek iyi ya da kötü şeyleri önceden görürüz. İş işten geçmeden, duruma uygun önlem alırız. Bu da düşünebilen insanoğlunun farkıdır.
Şirketimizin verilerini çıkartır, analiz yapar, konu hakkında düşünür ve olası sorunları önceden görür, önlem alırız. Çocuklarımızın yetişmesi esnasında arkadaş, okul çevresi, okuma-yazma alışkanlıklarına bakar, üzerine düşünür ve büyüdükçe oluşabilecek sorunları tespit eder, müdahale ederiz. Böylece onları geliştirebilir, koruyabiliriz. 
Müdahale gerektiği halde, görülemeyen ya da son anda görülen durumlarda iş işten geçmiş olabilir. Bu durumu toparlamak çok zordur. Çoğu zaman toparlanamaz. Bu sebeple düşünerek önceden görebilmek en önemli savunma silahımızdır. 
Üzerine düşünmediğimiz şirketimiz batabilir. Çocuğumuzun geleceği kaybolabilir. 
Düşünmediğimiz konulara odaklanamayız ve başaramayız. Çünkü bize bahşedilmiş en değerli hazine düşünmektir… Onu ara vermeksizin kullanmalıyız.
Örneğin 15 Temmuz darbe girişiminde, cemaat yapılanmalarının yıllar öncesinden belirtileri illa ki görülebilir. Ama odaklanılmamış, hakkında düşünme ihtiyacı duyulmamış. Hâli-hazırda düşünüp sorunu tespit edenler, görmezden gelinmiş. Ardından yaşananlar malûm; Türkiye Cumhuriyetine, Türk milletine darbe teşebbüsüne kadar giden bir süreç.
Doların durdurulamaz artışı, Türk lirasının durdurulamaz değer kaybı da yine aynı şekilde çok öncesinden sinyal verdi. Ama yine üzerine düşünülmedi. Sadece dönemin ekonomi bakanı Ali Babacan’ın “Ayağınızı yorganınıza göre uzatın” atasözü ile basit bir uyarısı oldu. Düşünüp detaylıca uyaran, ifade eden ekonomistler dikkate alınmadı. Ve dolar 3,40 TL’ye kadar yükseldi. Yakın zamanda 4,50 TL seviyelerine çıkarsa kimse şaşırmayacak. Düşünülmedi ve Türk lirası düştü.
Dolar artışı tam kapasite gündemken, geceyarısı bir önerge ile ahlâki değerlerimize dokunan tecavüzcüler ve mağdur edilen küçük kızlarımız ön plana geliverdi. Vicdanlara dokunan bu yeni öneri tabii ki ilk gündemimiz oldu. Türk lirasının değer kaybı arka planda kaldı. 
Dolardaki artış yaşamın her alanını etkiledi. Sanayi ve tarım ürün maliyetleri yükseldi. Çünkü hammaddelerimiz ithal.
Merkez Bankasına göre; hammadde maliyetlerimizde ithal hammadde payı %75.
Üretebilmek için; gıdadan tekstile, beyaz eşyaya %75 yabancıdan gelecek hammaddeye bağlıyız. Döviz ile mal üretebiliyoruz. Bu da ürün maliyetlerimizin üzerine ağır kur ve finans yükü getiriyor.
İthalata o kadar  bağlıyız ki, piyasada Türk lirası kadar dolar da kullanılıyor. Dolar ikinci para birimimiz gibi. Belki de bu sebeple ABD’deki seçimlerde Türk televizyonlarında “seçime doğru” programları bile yapıldı. Kendi seçimlerimiz kadar ciddi takip ettik. Herkes bilgilendi, yorum yaptı. Trump mı? Clinton mu? Anketleri yapıldı. 
Dünyanın her ülkesinde ABD seçimleri bu ciddiyetle takip edilmez. Avrupa’nın birliğine girmeye çalışmamıza rağmen, Avrupa ülkelerinin siyasi seçimlerini bu düzeyde hiç takip etmedik. 
Sebep; dolar ikinci paramız… Çok fazla dolara borcumuz var. Her ay düzenli olarak cari açık veriyoruz. Her tükettiğimiz üründe dolar tüketiyoruz.
Dolar kur artışı ile birlikte daha pahalıya üreteceğiz. Bu da tüketim fiyatını yükseltecek. Zamlar arka arkaya gelecek. Maaşımız değişmeyecek ama alım gücümüz düşecek. Aldığımız maaş daha da yetmez olacak.
Hissedilen enflasyon, en az devalüasyon yani ortalama %20 kadar artacak ama siyaseten enflasyon oranı yine %9’lar seviyesinde kalacak. Olası maaş zamları da bu düşük oran ile olacak. Maaşa gelen zam, artan fiyatları karşılamayacak.  
Talep de iyice azalacak, imalatçılar ürünlerini satma sorunu yaşayacak. Bir çok imalatçı maliyet artışlarını ürünlerine zam olarak yansıtamayacak ve giderleri artacak. Bu durum bir kez daha personel çıkartmalara sebep olacak. Oluşan işsizlik, ürün talebini daha da azaltacak. 
TOBB’un verilerine göre 2015-2016 döneminde 23 bin şirket kapanmış.
Kapanan şirketlerin yoğunluğu mevcut piyasanın özeti, ölçümü gibi. Yine TOBB’un yaptığı açıklamada Türkiye’de Suriye’liler 5 bin şirket kurmuş. Sermaye yavaşça el değiştiriyor. Yeni sermayeler mevcut piyasada şanslarını deniyor.
Dolar artışı gerçekten çok tehlikeli, “Aman artsın, nasıl olsa duracak” ifadesi yanlış. Artık siyasilerimizin iç ve dış politikaları çok daha önemli. En ufak bir hata kabul edilmez sonuçlar getirebilir. Doları coşturan, azdıran sorunlarımıza elbirliği ile derman olmalıyız. İthalatı durdurmalı, tekrar kendi kendimize yetebilen ülke olmalı, yerli malına yönelmeliyiz.