Amerika Birleşik Devletleri’nin 1997 yılında oluşturduğu Yeni Amerikan Yüzyıl Projesi (PNAC) BOP bunun bir alt unsuru olarak ortaya çıkmıştır. Siyonist bir girişimdir. Adına Ortadoğu’yu ve Kuzey Afrika’yı Şekillendirme Programı da diyebiliriz. İkinciDünya Savaşı sonunda ABD dünya üretiminin yarısına sahipken, günümüzde dünya küresinde Rusya’nın dağılma süreci sonunda tek süper güç gibi görünse de, bu durum doların hala hâkim olmasından kaynaklanmaktadır. Doların dünyada geçerli tek para olarak kalması, ABD’nin saltanatının devam etmesi anlamına gelmektedir. Doların hâkimiyeti, petrolün dolar bazında işlem görmesi sayesindedir.
HENRY KISSINGER: “Petrolü kontrol edersen dünyayı kontrol edersin, gıdayı kontrol edersen insanları kontrol edersin.”
Gelinen noktada Çin, 11 trilyon dolar geliriyle ABD’yi yakalamış durumdadır. AB, Japonya, Hindistan, Rusya gibi geleceği parlak ülkeler ABD’nin korkusu olmaktadır.  Dünyada kullanılabilir petrol rezervlerinin   %68’i bu bölgede bulunmaktadır. Doğalgaz kaynaklarının  %41’i Ortadoğu’dadır. Son10 yılda saptanan rezervlerin   % 90’ı yine bu bölgede bulunmaktadır. İki bin yirmi yılında dünya petrol talebinin % 40’ını karşılayacağı öngörülmektedir.
Bu açıdan bakılınca ABD’nin hâkimiyeti ve doların gücünün devam etmesine, doların gücüyse petrolün dolar bazında işlem görmesine bağlıdır. Bu bağlamda, Ortadoğu’yu kontrol etmek demek dünyayı kontrol etmek anlamına gelmektedir. Bu nedenle ne pahasına olursa olsun Ortadoğu’da güçlü, istikrarlı devletlere yer vermemek; küçük parçalara, din, mezhep, ırk, etnik kimliklerini kaşımak suretiyle askeri, siyasi ve ekonomik gücü olmayan, ufak devletler şeklinde parçalamak suretiyle, kontrol edilebilir bir yapıya dönüştürmek amaçlanmaktadır. Her ülkenin içyapısına ve dinamiklerine uygun planlar kurgulandı. Başlayan proje yürümekteydi, sıra Türkiye’ye gelince biraz aksadı. Belki de Ortadoğu’da tek ulus devlet olan Türkiye, en son kaleydi. Diğer Ortadoğu devletlerinde at koşturmak daha kolaydı. Türkiye uzun soluklu bir işti. Son sıradaki Türkiye Cumhuriyeti’ni olgunlaştırmak gerekiyordu.
Önce PKK denen terör örgütünü kurdurdular. Amaç Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da dengeleri değiştirip BOP çerçevesinde sınırları değiştirmekti.  Her ülkeye farklı metotlar uygulanacaktı. İçlerinden Türkiye, en zor olandı. Arap ülkelerini karıştırmak çok kolaydı, mezhep farklılığını öne çıkarmak yeterliydi. Bunun için her Arap ülkesi veya Afrika ülkesinde, Mısır, Libya vs… 5-10 bin kişi koca ülkeyi karıştırmak için yeterli sayıydı. Türkiye ve İran en zor olandı onlar için.  Önce Türkiye’den başlandı aslında. Başta terör örgütü vasıtasıyla Kürdü ve Türkü birbirine düşman etmek, ayrışmayı kolaylaştırmak, bir iç savaş çıkarmaktı asıl amaç. Bunu yaparken de uzun soluklu bir çatışma olacaktı; bu sayede Türkiye’yi ekonomik anlamda da zayıflatmak, kolay lokma haline getirmek amaçlanıyordu. Bunun için, içerİdeki Ermeniler seçildi. Çünkü en güzel onlarla işbirliği yapılabilirdi. Terörist başı olarak bile sözde Kürtlerin hakkını savunmak için Kürtçe dahi bilmeyen bir Ermeni seçildi. Türkiye üzerinde emelleri olan Ermenilerden seçildi yönetici kadroları. Bölge Halkına ise daha çok özgürlük, demokrasi, anadilde eğitim, vs… empoze etmeye çalıştılar. Kısmen başarılı olsalar bile, sonuçta iç içe yaşayan ne Kürdü ne de Türkü birbirlerine düşman etmeyi başaramadılar. Aradan 30 yıl geçmesine ve sürekli kışkırtmalara rağmen insanlar çatışmıyorlardı. Birbirleri ile evleniyorlar; iş ortaklıkları, komşulukları, arkadaşlıkları, alışverişleri devam ediyordu. Emperyalist güçler açısından anlam verilemeyen bir durumdu. Bu kadar çabaya rağmen başarılı olunamıyordu.
Sonuçta yeni bir yol bulundu. İktidar yoluyla din kullanılarak bu iş hallolabilirdi ve öylede yaptılar.  Elli yedinci hükümet işlerine engel olmaktaydı, önce hükümeti yıpratmak gerekiyordu. Cuma çıkışları eylemleri, türban meselesini çok iyi kullandılar ve ekonomik bir darbe ile 57. hükümeti yıkmayı başardılar. Fazilet kanadında sadakatlarından şüphe duymadıkları yeni isimler bulundu. Artık, Yenilikçiler ve Gelenekçiler diye parti ikiye ayrılmıştı. Erbakan Hoca ne kadar uyardıysa da ne seçmenine ne  de tabanına bunu maalesef anlatamadı.
İlk seçimde artık oyların %35’ini alan Ak Parti; Cem Uzan’ın siyasete girmesi, döner ekmekle %8 oy alması, MHP ve DYP’nin meclis dışında kalması ile kendilerinin bile tahmin edemediği şekilde meclisin %65 ‘ine sahip oldu ve dönüşüm başladı. Genç Parti ise tam bir piyango olmuştu AKP için.
Artık kendilerine yakın bir iktidar, devletin tepesindeydi. Ama bazı sıkıntılar vardı.
Önce Kürt kimliği kaşındı, Türklük aşağılandı. “Sen ‘Türk’üm’ dersen o da ‘Kürdüm’ der vs.; ne gerek var her yere Türk kelimesini yazmaya” dendi. Hâlbuki Türk kelimesinin ne manaya geldiğini bildikleri halde terör bilinçli şekilde azdırıldı.  Avrupa Birliği ayaklarına yasalar bir bir değişiyordu.  Yapılan her eleştiriye “Bunlar bizim AB’ye girmemizi engelliyorlar, demokrasinin ve insan haklarının gelişmesini istemiyorlar” diyerek karşı propaganda ile psikolojik ve asimetrik savaş başlatıldı. Ordu vesayeti bu şekilde kırılmış oldu. AB uyum yasaları çerçevesinde AB’de bile olmayan terörü besleyen, anarşi ve kargaşayı körükleyen, en basiti hırsıza bile dokunamayacağımız, hırsızın ev sahibinden şikâyetçi olabilmesi gibi toplumda kargaşaya zemin hazırlayan birçok yasa tek tek meclisten geçiyordu. Zina serbestliği, çifte evliliğin teşviki, terörü ve teröristi övmenin suç olmaktan çıktığı, terör örgütünü simgeleyen paçavraları açmanın suç sayılmadığı, bırakın bunları bağımsızlık ve özerklik istenmesi vs… her şeyin serbest olduğu yasalar birbiri ardına kanunlaştı. Artık kargaşaya muazzam bir zemin yaratılmıştı ama hala sorunlar vardı. Yolda temizlenecek o kadar çok mayın vardı. Türkiye o kadar sağlam bir yapıyla donatılmıştı ki – asker, yargı, anayasa derken halledilecek çok iş vardı - ağa babaları ellerini daha çabuk tutmaları için sıkıştırıyordu. Bir taraftanda hükümetin iktidarda kalabilmesi,  piyasada para olması gerekiyordu. Sürekli, Arap ülkelerinden kaynağı belli olmayan para pompalanıyordu. Bu sayede, bozuk olan ekonomi iyi gibi görünüyor, enflasyon düşük gösteriliyordu. Fakire, fukaraya kömür ve torba yiyecek dağıtılıyordu. Birazda dinden imandan bahsettin mi halk yine aynı iktidarı başa getiriyordu. Bu oyunu oynayanlar ve yazanlar çok iyi biliyorlar ki, din en güzel sömürü aracıydı. Zaten ellerinde türban gibi müthiş bir enstrüman vardı.
Ve üçüncü seçimde kazanılıyor… Artık yolun sonu yaklaşmakta, on yılını dolduran iktidarın kredisi bitmek üzere, terör artık istenen seviyeye ulaşmış, her şey kurgulanan şekilde ilerlemekte.
Adına Ergenekon ve Balyoz denen, sürekli altı sıcak tutulan bir kazan konuyor; asker, doktor, bilim ve ilim adamları, gazeteci ve yazarlar, hayatta birbirlerin yüzünü dahi görmemiş, toplumu uyandıracak, nabzını tutabilecek ne kadar muhalif varsa hatta milletvekilleri dahi bu cadı kazanına atılıyor. Medya ise tehdit ve şantajla susturulmuş, büyük bölümü de baskılara dayanamayarak yandaş taraftarlarca satın alınmıştır. Halkın haber alma özgürlüğü kısıtlanmış, istenilen ölçüde ve biçimde haber alınması sağlanmıştır.
Anayasa Mahkemesince irtica odağı olmak ile tescillenmiş bir parti iktidarda kalabilmiştir. Ne kadar tezat bir durum!
İktidar ve egemen güç sayesinde yoldaki tüm engeller kalktığına göre harekete geçme zamanı gelmiştir.  Çünkü silah ve terör ile istenen sonuç, iç savaş ve bölünme bir türlü olmamıştır.
Artık yeni süreçte “Analar ağlamasın, terör bitsin.” zırvalarıyla aslında millet kandırılmakta, terör örgütü başı ile güya “pazarlık yapıyoruz” bahanesiyle bizzat devlet tarafından bölünmeye giden adımlar atılmaktadır.
Çözüm sürecinde barış olacak, yerel yönetimler güçlenecek.. İran, Suriye, Irak ve Türkiye’de Kürtler özerklik vs… ile Türkiye ile birleşecek. Türkiye  bölge gücü, dünya lideri safsatalarıyla halk uyutulmaya çalışılacak. Türkiye büyük ülke korkmayın. Yerel yönetimler güçlensin ve daha iyi hizmet, lafının arkasına sığınılmaktadır. Daha sonra bu dört parça birleşsin, bunda korkacak bir şey yok, yine bize bağlı bulunacaklar. Alıştıra, alıştıra her şey bu şekilde yürüyecek, Kürdistan istekleri bitmeyecek ve büyük Kürdistan devlet eliyle önce kurulacak, sonra beslenip büyütüldükten sonra serbest bırakılacak ve ABD KONTROLÜNDE BİR BÜYÜK KÜRDİSTAN ÜLKESİNE bürünecek. Gücü ve altyapısı ile devlet geleneği olmayan bu ülke, bazı aşiret reisleriyle işbirliği yapılarak Kürtler asimile edilerek veya ırgat yapılarak büyük İsrail, öbür taraftan Ermenistan’da aynı topraklarda büyüme görülecek. Sonuçta tekrar bölünecek ve paylaşılacak. Artık petrol ve doğal kaynaklar emin ellere geçmiş olacak.
Plan böyle fakat bana göre asla gerçekleşmeyecek bu plan. Türk milleti bu şer güçlerinin gizli niyetinin farkına varmış durumda. Tüm bu olaylardan Türkiye güçlenerek çıkacak. Türkiye kuruluş yıllarındaki özünü daha güçlü kavrayacak, içerisindeki asalaklardan kurtulmuş, oyunun farkına varmış bir halk ve Türkiye’yi Türklerin yönettiği bir iktidara kavuşacaktır. ABD ‘in maskesi düşecektir ve düşmektedir. Dünyadaki baskın yüzünü kaybedecek, kaçınılmaz sona doğru adım atmaya başlamıştır.
Daha ileriki yıllarda doların yerini yavaş, yavaş dünyada oluşan yeni denge ülkelerinin para birimleri almaya başlayacaktır. Doların tek para birimi olma hükümdarlığı kırılacak ve dünyada yeni dengeyi sağlayacak güçler doğacaktır. Balon o kadar şişmiştir ki daha fazla şişmeyi kaldıramayarak bir gün mutlaka patlayacaktır.
Bu denklemde Türkler dünyada birkaç öncü devletten bir tanesi olacaktır. Kaçınılmaz olarak dünyadaki tüm Türk devletlerinin yeni birliktelikler oluşturarak tekrar dünyada söz sahibi ülkeler arasında yer edinecektir.
Gelinen son yolsuzluk olayları ve HSYK’ da yapılan değişikliklerle örtünün altına saklamaya çalışmak dahi gerçekleri gizlemeye yetmemiştir.
Dönelim sürece…
 Tüm kaleler tutulmasına rağmen“Halk nasıl olsa her şeyi yutar, mağduriyete devam ”denmiştir fakat her şey planlandığı gibi gitmemektedir. Lakin Türk Milleti’nin sınırını tahmin edememektedirler.
Her şeyi yutan halk, ne Atatürk’ten, ne bayrağından nede Türk kelimesinden vazgeçmiyor.
Devlet Kandil, İmralı, Avrupa arasında posta güvercinliği yapmakta; millet, tüm olanları ibret içerisinde izlemektedir. Tepkilerçığ gibi büyümektedir.
AKP açısından bakınca da yapılacak fazla bir şeyde kalmamıştır.
Sonuçta iki seçenekleri vardı:
1.Ya tüm bunları yapmalısınız. Federasyon özel idareleri güçlendirme maskesi adı altında yapacaklar.
2.Ya da ipleri çekilecekti.
Başaramazlarsa zaten iktidarın sonu olacaktı. Kendilerinin de söylediği gibi riskli bir iş fakat az ihtimalde olsa birinci seçenek yani harekete geçmek en iyi yol göründü.
O kadar ince senaryo yazılmış ki 3-5 kişiyle koskoca Türkiye hatta son elli yılın en güçlü iktidarı olmalarına rağmen 30 yıllık terörün on yılı bu iktidar döneminde geçti maalesef engellemediler yok edemediler etmediler.
Ne yapalım terörü bitiremiyoruz en iyisi anlaşmak noktasında halkı inandırmaya çalışılmaktadır.  Öyle bir ülke düşünelim ki başbakanı asan, teröristi özel adada besleyen dünyanın en iyi korunan adamı şu anda cumhurbaşkanından dahi hayatı daha garanti hiçbir riski yok.
Her türlü yolsuzluk ve dikta rejimine doğru yol alırken kumpastan. Paralel yapıdan bahsederek gerçekleri halının altına süpürmeye çalışarak gündem değiştirmeye yönelmek ne kadar ahlaki bir değer.
Vatanımız milletimiz için her şeyin hayırlı olması dileklerimle…