Aynı Batılı Güçler, bugün de menhus / uğursuz huylarından vazgeçmiş değiller.
    Kuru menfaat ve çıkarlarının gereği olarak, devletimizi ve komşu devletleri karıştırıp durmaktalar.
     İğrenç yüzlerini maskeleyerek Demokrasi havarisi geçinerek, zalim kafalarına adalet külâhını takarak, sureti haktan görünerek; Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni, Orta Doğu'yu, Kafkasları, Orta Asya'yı, Afrika'yı hallaç pamuğu gibi atmakta, zulüm üstüne zulüm yapmaktadırlar.
     Utanmadan da, arsızca bizi, sözde soykırımla suçlayabilmek cesaretini kendilerinde bulabilmektedirler.
     “Tükürün bu hayasızların, hayasız yüzüne!”  demek geliyor içimden.. Neyse..
     Bu zalimler, bu resmî Avrupa Kâfirleri ve içimizde uzantıları bulunan Asya münafıkları, elbirliği ederek; kanlı elleriyle boğazımızı sıkmaktadırlar.
     Böyle yapmakla; hakikati sakladıkları; kendi mâsum halklarını da, bir gün karşılarında bulacaklarından hiç şüphe etmiyorum.
     Biliyor ve inanıyorum ki, Avrupa'daki samimî ve içten Hristiyanlar, Hristiyan İsevîler, Hristiyan Ruhanîler; İslâm'ın son ve Hak din olduğunu, yavaş yavaş seziyor.. Anlıyor..
     Şimdiye kadar kendilerini kuşatan ve kendilerini bilmezlik karanlığına iten surların yıkılmaya başladığını görüyorlar.
     İçin için, kendi başlarındaki zâlimlere baş kaldıracak; onlara,  “yeter artık hakkı kararttığınız” diyecek günleri  -eminim ki-  sabırsızlıkla bekliyorlar.. Dünyanın küçülmesi, haberleşmenin kolaylaşması, gizli - saklının artık mümkün olmaması, Avrupa zâlimlerinin başını yiyecek; insanlığın manevî saadetlerine engel olan uğursuz vücutları, Hak Yol'un üstünden çekilmek zorunda kalacaktır.
     Ben inanıyor ve görüyorum ki, Avrupa Devletleri'nin ekser halkları masumdur. Gerçeği gördükleri an, hakkın yanında zâlimin karşısında yer almasını bileceklerdir. Kendilerini resmen kuşatan karanlık çemberi yırtacakları günler yakındır.
     Maddeten, insanlığın önünden çekilen materyalist / maddeci / menfaatçı zihniyet; mânen de zihinleri, dimağları terketmek zorunda kalacaktır.
     Ey insanlık! Dayan biraz. O günler çok yakın. Unutmayın: 
     “Men sabere, zafere.”  Gayret ederek, çaba sarfederek sabreden, er - geç muradına erecek. Zafer onun olacaktır.
     İslâm Âlemi, başta Türkiye Cumhuriyeti Devleti; hakikî Hristiyanların; İslâm'a ser - fürû edecekleri, baş eğecekleri, İslâmiyetin hakkaniyetini; can ü gönülden kabul edip, Müslümanların saflarına katılacakları o parlak günlerin, emin olun arifesindedirler.
     Gelelim sadede, ne diyordu Sn. İlber Ortaylı:  “Balkanlarda gayri müslim herkesin Hellen olduğu propagandası yapılmıştır. Sonrasında Bulgarlık, Rumenlik vs. kışkırtılmış...İsyanlar çıkarttırılmıştır.”
     Hem de Osmanlı Devleti'ne karşı.. Âdil Osmanlı düzenine karşı.. Gerçi biz de istemiyerek yanlışlara düşmüyor değildik. Ama resmen, kasdı mahsusla; bu Osmanlı Milleti, bu Osmanlı Devleti, bu Osmanlı resmiyeti; idaresi altında bulunan hiçbir millete karşı; iki yüzlü bir politika sergilememiş, onları incitmemiş, onları horlamamıştır. Kıllarına dokunmamıştır.
     Öyle olsaydı; onlar, bugüne erişemiyecekleri gibi, Osmanlı Devleti de böyle olmasaydı, bugünlere; yani tarih sahnesinden çekilmek zorunda kaldığı zamana kadar, o da ulaşamıyacaktı.
     Bu ince, hayatî noktayı unutmayalım.
     Çünkü insanlar, zâlim idarelere karşı bir süre katlanabilseler de, sonunda mutlaka isyan ederler.
     Bu bakımdan insan; ancak insanca muameleye lâyık görülmeli. 
     İşte Osmanlı; insanı, insan olarak görmüş ve her millete insanca davranmıştır. Tarih bunun sayısız delilleriyle dolup taşmaktadır.