Bir yıl önce Beyoğlu’nun ara sokaklarında dolaşırken, gözüm şirin bir şehir otelinin girişinde bulunan afişin üzerinde ki adama takıldı. Kararlı ve derin bakışlar içinde geçmişi anlatmaya çalışan, hatta Beyoğlu’nun şimdi geldiği noktaya isyan eden bakışlar…
Kimliğine ilişkin taramalar yaparken, aniden çok heyecanlandım. Çünkü adını okudum.
Yıllarca kitaplarında İstanbul’u tanıdığım, şifrelerle İstanbul’un gizemine ışık tutup, daha çok sevmeme yol acan, bir levanten, Beyoğlu aşığı Giovanni Scognamillo …
Hemen lobiye girdim. Ve onun bambaşka bir yönünü ortaya seren resim sergisini dikkatle gezdim. Bu çok özel kişisel bir sergiydi ve seyahatlerinde yapılmıştı. İçinden geldiği gibi, o an ki duyguların dışa vuran yorumları. Karışık formlar bazen surrealist kaçışlar ama hiç karamsar olmayan renkler. Asil bir anlatım tarzi ve yaşamının her karesinde derin bir İstanbul sevgisi. Çok duygulandım ve yıllardır okuduğum İstanbul üzerine çok ilginç kitaplarıyla, Türk Sineması’na verdiği hizmetlerle, üniversitede ki hocalığıyla hayran olduğum bu dev insanla tanışıp söyleşmek istedim.
Hayatta bazen çok çılgın kararları aniden veririm.
İyi ki de öyle yapmışım.
Asistanıyla irtibat kurdum. Sağolsun dünya tatlısı Nalan hanımla projemi hayata geçirdim. 
Evinde yatarak ve KOAH hastalığıyla boğuşurken bile tüm nüktedanlığıyla sorularıma cevap verdi. Sesi titrek kapalıydı ancak yaşam enerjisi ve o dakikalara sığdıramayacak engin hayat tecrübesinin verdiği hayat enerjisiyle heyecan doluydu…
Daha sonra O’nu bir kez daha evinde ziyaret edip, söyleşimizin çıktığı gazeteyi elimle verdim. Samimi bir sohbetle, asistanı Nalan Hanım’la çay içtik. 
Sohbetler karşılıklı olunca uzun yılların tanışıklığı olmasa da oluyormuş.
Gio. yattığı yerden çayda bize eşlik etti. Ayrılırken bana şöyle dedi. Baharda Ihlamur Kasr-ında kahvaltı yapacağız söz mü?
Söz dedim. Moralini dik tutması onu yaşama bağlayacak önemli bir noktaydı.
Söz verdim mi hep yaparım. Ama bu kez sözümde duramadım. Çünkü O’nun dışarı çıkması çok zordu. Ve kahvaltı yapamadık.
Üzgünüm Gio. sözümde duramadım… 
10 Ekim 2016
Söyleşimden tam bir yıl sonra Türkiye onu kaybetti. Sanıyorum ki bu O’nun  son söyleşisiydi.
Sinema tarihçisi.eleştirmen, yazar, çevirmen;
Giovanni Scognamillo’yu,  Feriköy Latin Katolik mezarlığında toprağa verdik. Kilisede ki resmini görünce garip bir nokta dikkatimi çekti. Geçen ay kaybettiğimiz Tarık Akan’da bu duruşu ile veda içindeydi.
Hayat garip çok garip rastlantılar içinde. İkisi de “Ne olacak bu dünyanın hali?” der gibiydi.
Giovanni Scognamillo, Türk sinema tarihine, gerek yazdığı kitapları, gerekse araştırmalarıyla verdiği önemli katkıları ile, naïf, centilmen tarzinın yanısıra Türk insanına ve Türk kültürüne hayran biriydi.
Ancak…Solunum yetmezliği onu aramızdan söküp aldı.
Bu yaşayan bir bilgi kaynağını kaybetmek gerçekten de çok üzücü.
Katolik Kilisesi içinde ki tören oldukça sade ve aksamayan sırasıyla gerçekleşti. İlk kez bir Katolik cenaze törenine  tanıklık ettim. Bir sinema sahnesi içindeymişcesine uğurlandı, tıpkı yazdığı senaryolar gibi…
Önemli günlerin insanları bir araya getirmesi içinde ölüm gerçekten paylaşılan zor duyguları da içinde barındırıyor.
O’nu sonsuzluğa uğurlayan toplum, küçük ama duyarlıydı. Yakın ailesi dışında emeği geçtiği sinema yazarlarının olmaması zoruma gitti. Türker İnanoğlu ve Gülşen Bubikoğlu’nun katılımı kayda değerdi. Öğrencileri olmalı mıydı? Olmalıydı. 
Biz gösterişi seven nasıl bir toplum olduk böyle? Değerli insanları son yolculuğunda bile yanlız bırakıyoruz. Ne yalan söyleyeyim, çok ayıpladım. Ama artık yadsımıyorum. İnsanlar artık çok bencil oldu…
Bizi sevdiğin ve tarihimize çok emek verdiğin, paylaştığın için, çok teşekkür ediyoruz ışıklar içinde uyu sevgili Giovanni Scognamillo.
Ailesine ve O’na desteğini vermekten hiç yüksünmeyen Nalan hanıma da tekrar başsağlığı diliyorum.