62’nci hükümetimiz, Türkiye’nin 62’nci programını hazırladı ve açıkladı.

Program Türkiye Büyük Millet Meclis’inde okundu, güvenoyuna sunuldu. Yapılan oylamada 306 kabul 133 ret aldı ve oy çokluğu ile kabul edildi. 

Oylamaya iktidar partisinin vekillerinin bir kısmı katılmadması dikkat çekti.

Programda, özellikle “Yeni Türkiye” ifadesi çok tartışıldı.

Dünyada bugün geçerli olan sistem, yani kapitalizm, yani sanayileşme, teknoloji ve para ekonomisi alanlarındaki başköşeler bizden 100 yıl önce tutulmuştu ya da halkının bu sisteme olan bilinci yerleşmişti.

Bugünün lider ülkelerini yöneten kişilerin dünyaya geldiği günlerde dahi ülkeleri bu alanda liderlerdi, güçlüydü. Diğer bir ifadeyle bu liderler kapitalizm alanında lider doğmuşlardı.

Bu sebeple, gelişmiş ülkelerde hükümetler programlarını açıklarken asla yeni ABD, yeni Almanya, yeni Japonya vs. ifadelerini kullanmaz. Bu kompleksi halkına yaşatmaz.

Bu güçlü ülkeler; kendisi kadar gelişmemiş ülkelerin, kendi ülke politikalarına uygun ve kendi menfaatlerine hizmet edebilecek şekilde yenilenmesini diğer ülkelerden talep ederler. Bunu bazı ülkeler kabul eder, bazıları etmez. 

Bazen de zoraki yenilenmesini sağlarlar.

Toplum yenilenirken sadece ekonomiye bakışı, sanayileşme anlayışı değil kültürü, insani değerleri, bireylerinin birbirlerine olan saygısı, sevgisi de yenilenir, değişir. 

İşte bu sebeple “yeni toplum”u ifade eden cümleler her dönem çok tehlikeli bulunmuştur.

Bir diğer ifade ise “Öncü Türkiye”.

Trafikte peşi sıra gittiğiniz bir aracı geçebilme şansınız yoktur. Ancak farklı bir şeritte giderek geçme imkânı bulursunuz, buluruz.

“Yeni Türkiye” ifadesiyle güçlü ülkelerin anlayışını, kültürünü benliğimize yerleştirdiğimizde onların bulunduğu şeride geçmiş oluruz. Bu da onları geçme imkânımızın olmayacağını, sadece onları takip etmekle yetineceğimizi gösterir.

Bu da “manda altında yönetim şeklinden” farklı değildir.

Önlerine geçebilmek için onlardan farklı olmalıyız. Toplum olarak, geçmişte kapitalist ya da batı zihniyetinden çok uzaklardayken, bugün o zihniyetin yaşamının izlerini kendi toplumumuzda da maalesef görebiliyoruz.

Yavaş yavaş onlara benzedik… Özellikle büyük şehirlerimiz. Peki onlar gibiyken, nasıl onların önüne geçebiliriz ki? O “zihniyet koltuğu” zaten dolu!!! Daha güzel, ama başka bir koltuğa oturmalıyız.

62’nci hükümetin, programını açıklarken kullandığı “Türkiye, 2’nci altın dönemine giriyor” ifadesi de incitici. 

Bugüne kadar oluşmuş diğer 60 hükümetin programları ve yönetimi, gümüş ya da bronz dönem olarak gösterilmemeli.

Ayrıca geçmişte yapılmış dev projelerin, AKP’nin alâmeti fârikası olduğu ve devam edeceği de belirtildi. 

Özellikle büyük şehirlere yapılan, %50 stoğu olan yani yarısı boş olan, fazla yapılmış betonarme binalar “AKP’nin iz bırakanları” olarak nitelendirilmiş. 

Tokyo, nüfusuna göre küçük bir şehir ve şehrin yaklaşık %90’ı beton, ölçümlemelere göre halkı intihara en meyilli şehir aynı zamanda.

Beton “alâmeti fârika” olarak görülünce, toplumun da kalbi taş kesiliyor, doğasından uzaklaşıyor. Para her şeyden önemli oluyor. 

Şeyh Edebali hocasıyla Osman Gazi’nin, oğlu Orhan Bey’in, Akşemsettin hocasıyla Fatih Sultan Mehmet’in, Kanuni’nin, Mevlânâ’nın, Yunus Emre’nin, Pir Sultan Abdal’ın, Hacı Bektaşı Veli’nin, Âşık Veysel’in ve daha nice atalarımızın sonraki nesillere bıraktığı alâmeti fârikası ruhtu, aşktı, insandı, sevgi ve saygıydı. 

İşte o alâmeti fârikayı alan nesil, Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da destan yazdı.

Betonlaşma, hizmet olarak görülebilir, ama insan doğasına, ruhuna faydalı olmayan yapılaşma “alâmeti fârika” sayılmamalıdır. 

-------------------------------------------------------------- 

Tek Çare...

Ağustos 2014 dönemi bir yıllık tüketici fiyat endeksi %9,54, üretici fiyat endeksi %9,8 olarak açıklandı.

Bu oran beklentilerin çok üzerinde.

Tüketici fiyatlarında özellikle bakmamız gereken gıda, doğalgaz ve ulaştırma endeksleridir. 

Çünkü ortalama bir aile, gelirinin %75’ini bu kalemlere harcar.

Tüketici gıda endeksinin fiyat artışı, sene başında yıllık %10,89’du, ağustos ayında ise %14,44 olarak açıklandı. 

Sekiz ayda yaklaşık %50 artış söz konusu. Halkın gelirinde bu denli bir artış olmadı. 

Üretici gıda endeksi ise yıllık %16,9 oldu. Aradaki %2,5’lik fark şimdilik üreticiler tarafından finanse ediliyor. Ama yakında bu da tüketici endeksine yansıyacaktır.

Hükümetin tasarruf tedbirlerine rağmen, yine tüketici enflasyonu düşürülemedi. 

Demek ki tasarruf; üretim varsa, halkın birikim yapması ve birikimleri yatırıma çevirmesi için kullanılabilecek bir eylem; “asıl” olan ise “üretim”, tek çare üretim.

Sadece üretim enflasyonu düşürür, istihdamı artırır, arzı artırır, geliri artırır.