Hak ve Hakikat Ehli'nin ihtilâf / anlaşmazlık ve rekabetleri kıskançlıktan ve dünya hırsından ileri  gelmiyor.
     Dünya ve Gaflet Ehli'nin ittifakları / birliktelikleri de, civanmertlik ve iyilikseverlikten, ulüvvü cenaplıktan / büyüklük ve cömertlikten değildir.
     Belki Hak ve Hakikat Ehli, hakikatten gelen ulüvvü cenap ve büyüklükten ve ulüvvü himmet / yüce gayretlilik ve Hak yolda memduh / övülmüş olan müsabakayı / yarışı; tam muhafaza edemeyip, koruyamadıklarından ötürü, ihtilâf ve anlaşmazlığa yuvarlanıyorlar! Birbirlerine köstek olmadan ilerlemeyi murad etmeleri gerekirken; maalesef buna gölge düşürüyorlar.
     Aralarına naehillerin / ehil olmayanların girmesi yüzünden; birlik olmayı bir derece sui istimal ettiklerinden / kötüye kullandıklarından; aralarında rekabete kalkışıyorlar.
     İhtilâfa sebebiyet veriyorlar. Böylece hem kendine, hem Cemaat-ı İslâmiye'ye / İslâm Toplumu'na ehemmiyetli ve önemli zarar vermiş oluyorlar!
     Gaflet ve Dalâlet Ehli ise, meftûn / tutkun oldukları menfaat ve yararlarını kaçırmak istemezler.
     Menfaat ve yararları için perestiş ettikleri / taparcasına bağlandıkları reislerini ve arkadaşlarını küstürmekten kaçınırlar.
     Bunun için, zillet ve aşağılıklarından ve namertliklerinden, hamiyetsizlik ve bencilliklerinden, mutlaka arkadaşlarıyla birlik ve beraberlik içinde olmayı yeğlerler.
     Hattâ onlar; denî / alçak ve hâin ve muzırr / zararlı olsalar bile, onlarla hâlisane / samimî bir şekilde ittihat / birlik oluştururlar.
     Menfaatları etrafında toplanırlar. Ne şekilde olursa olsun, şerik ve ortaklarıyla samimane ittifak ederler. Bir araya gelirler.
     Onlarla birlik içinde olurlar. Samimiyetlerinin neticesi olarak; birbirlerinden istifade edip, yararlanırlar, birbirlerinden ziyadesiyle faydalanırlar.
     İşte, ey musibete; yâni felâket, belâ ve sıkıntılara ve ihtilâfa düşmüş Hak Ehli ve Hakikat sahipleri! Bu musibet zamanında ihlâsı ve içtenliği kaçırdığınızdan ve münhasıran / sırf Allah rızasını maksat ve gaye yapmadığınızdan, Hak Ehli'nin bu zillet ve mağlubiyetine sebebiyet verdiniz. Halbuki:
     Din ve Âhiret işlerinde rekabet, gıpta, haset ve kıskançlıklara yer vermemeli. Zaten hakikat bakımından da, doğru olamaz. Olmamalı. Çünkü kıskançlık ve hasedin sebepleri şunlardır:
     Bir tek şeye çok eller uzanır. Bir tek makama çok gözler dikilir. Bir tek ekmeği çok mideler ister.
     İşte bütün bunlar; müzahameye / birbirine zahmet vermeye, zorluk ve engel çıkarmaya yol açar.
     Ayrıca  yersiz münakaşa / tartışma ve müsabakaya / yersiz yarışmalara sebebiyet verir.
     Bu yüzden önce gıpta ederler. Sonra da kıskançlığa düşerler.
     Çünkü dünyada bir şeye çok kimseler talip olur. Dünya ise,  dar ve muvakkat / geçicidir.
     Bundan dolayı, insanın hadsiz /sayısız arzularını tatmin edemez.
     İşte bu yüzden insanlar aralarında, rekabet etmek zorunda kalırlar.
     Oysa, Âhiret'te rekabete sebep olacak bir durum yoktur. Bundan dolayıdır ki rekabet de olamaz.
     Öyle ise, Âhirete ait olan sâlih / güzel amellerde dahî rekabet olamaz. Çünkü Cennet; kıskançlık yeri değildir. Kıskançlık eden ya riyakâr / iki yüzlü, gösteriş meraklısı biridir. Sâlih / güzel ameller vesilesiyle dünyevî / dünyalık neticeler arıyor. Veyahut sâdık câhildir ki, sâlih / güzel amellerin nereye baktığını bilmiyor. Sâlih / güzel amellerin ruhu, esası ihlâs; yâni sırf Allah rızası için yapılmış olmalarıdır. Ki işte bunu, yazık ki derk edemiyor / anlayamıyor, kavrayamıyor.
     Rekabet suretiyle evliyaullaha / Allah'ın velî kullarına karşı bir nevi / bir çeşit adavet / düşmanlık beslemekle; aynı zamanda Allah'ın geniş rahmetini de itham etmiş oluyor! Oysa Âhiret'te / Cennet'te -Dünya'dakinin aksine- hak eden herkes için, mevki, makam ve nimet sıkıntısı yoktur. 
     Zaten bütün sıkıntı; dünyadaki her şeyin mahdut ve sayılı olmasından. Hak etse de, eline geçmemesindendir. Bunun da kıskançlıklara sebebiyet vermesi, hasetlere yol açmasındandır. İşte bütün mes'ele bu.