Cumhurbaşkanı ve Başkomutan Erdoğan, en yakınlarının dahi darbeci paralel yapıyla ilişkili olmasına rağmen, darbe krizini çokiyi yönetti ve milletin geleceğine sahip çıkmasını sağlayarak, bir darbe girişiminin bir demokrasi şölenine dönüşmesini sağladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Marmaris’te darbe girişimini haber aldıktan sonra sergilediği tutum ve davranış, kriz yönetme becerisi, demokrasimiz adına tarihi bir duruştur. Bir liderlik dersidir. 

Bu noktada, “MİT’in saat 16.00’da haber aldığı darbe girişimini, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Başkomutanı olan Cumhurbaşkanı’nın hangi nedenlerle 4 saat gecikmeli öğrendi?” sorusunun yanıtı önem kazanmaktadır. 

İlk saldırıyı atlatmış olmanın sevinciyle, aldığımız yaranın derinliğini algılamakta güçlük çekiyor olabiliriz. Fakat, uzmanların da uyardığı gibi, tehlike henüz geçmiş değildir. Darbecilerin kimlikleri ve bağlantıları netleştikçe, bu darbe girişiminin çok boyutlu bir saldırı olduğu kolayca görülebiliyor.  

Bu darbe girişiminin, Ortadoğu siyasi haritasını yeniden şekillendirmek üzere uygulanmakta olan ve ülkemizin birliğini, bütünlüğünü hedef alan bir büyük projeyle ilişkili olduğunu hiçbir zaman unutmayalım. 

                            M.KEMAL SALLI

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Türkiye Cumhuriyeti olarak bir savrulma yaşadık. Darbe girişimi sırasında yaşananlar hakkında aldığımız bilgilerde akılla, mantıkla bağdaşmayan bazı boşluklar vardı. Günlerce çalışarak elde ettiğimiz bilgilerle darbe girişiminin fotoğrafı biraz netleşti, fakat fotoğrafın bütünüyle aydınlandığını henüz söylemiyoruz. 

15 Temmuz’da yaşanan yalnızca bir darbe girişimi değil, milletçe destek vermek durumunda olduğumuz birliğimizi ve bütünlüğümüzü koruma mücadelesidir. Darbe girişiminin arkasında, yıllardır devlet kurumlarına sızmış olan ve  geleceğini küresel gücün çıkarlarına eklemlemiş kişilerden oluşan bir paralel devlet yapılanması vardır. 

Türkiye, 15 Temmuz gecesi, Irak’ın tek kurşun atılmadan işgal edilmesini sağlayan Kesnizani tarikatının Türkiye uygulaması olan bir cemaat yapılanmasının TSK içindeki elemanları  üzerinden kaosa sürüklenmek istenmiştir. Ortadoğu coğrafyasındaki ülkelerin kaosa, iç savaşa sürüklenerek parçalandığı bir dönemde yaşanacak bir askeri darbe, Türkiye’nin sonu gelmez bir felakete sürüklenmesine neden olabilirdi. Allah, yüzyıllar boyunca İslam’ın sancaktarı olmuş bu milleti korudu; darbe girişimi milletin elele vermesiyle boşa çıkarıldı. Fakat tehlike bitmiş değildir, tehdit sürmektedir. 

DARBEYE KİMLER NEDEN DESTEK VERİYOR? 

Sanayi Devrimi’nden ve petrolün sanayinin can suyu olduğu anlaşılmasından bu yana, dünya petrol rezervinin önemli bir bölümünü barındıran Ortadoğu coğrafyasındaki ülkeler rahat yüzü görmedi. Küresel çapta söz sahibi olma gücünü, Ortadoğu petrol yataklarını ve dağıtım yollarını kontrol edebilme gücüyle eşdeğer gören küresel aktörler, bölge ülkelerinin yönetimine kendi güdümlerindeki siyasetçileri taşıyabilmek için savaşlar, iç savaşlar, darbeler organize ettiler; ekonomilerini çökerttiler, askeri kuvvetlerini güçsüzleştirdiler.

15 Temmuz’da yaşadığımız travma, küresel sistemin, Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme operasyonları önünde en büyük engel olarak gördükleri Türkiye’yi ve Türk ordusunu güçsüzleştirme operasyonun yeni bir aşamasıydı. Bilindiği gibi, küresel sistemin Ortadoğu’nun yeniden parsellenmesine sıcak bakmayan Türk Ordusu’na Ergenekon ve Balyoz davalarıyla büyük bir darbe vurmuş, genelkurmay başkanı ve üst düzey komutanların hapsedilmesine neden olmuştu. Ergenekon, Balyoz ve casusluk davalarının yalnızca ordumuzun değil, Türkiye’nin gücünü yıpratmayı hedefleyen bir “kumpas” olduğu anlaşıldı. 

Silivri’ye gönderilen komutanlar uyarmış, “Canımız vatana feda olsun, ama yerimize gelecek olanlara dikkat edin” demişlerdi. Ergenekon, Balyoz ve casusluk davalarında yargılanan komutanların çoğu beraat etti. 15 Temmuz darbe girişimi, Silivri’de yargılanan komutanların yaptıkları uyarılarda ne kadar haklı olduklarını ortaya koydu. Paralel yapı devletin bütün kurumlarına sızmış, köşe başlarını tutmuştu. 

Güneydoğu illerimizde ülkemizin birliğini bütünlüğünü tehdit eden kalkışma hareketine karşı askerimiz ve polisimizle çok kapsamlı bir mücadele verirken yaşadığımız 15 Temmuz askeri darbe girişimi hafife alınacak bir gelişme değildir. 

İlk hamlesinde başarısız olduğu için “acemice” olarak değerlendirilen darbe girişimi, üzerindeki sis perdesi dağıldıkça ne kadar kapsamlı ve ayrıntılı bir operasyon olduğu netleşmeye başladı. “Çok şükür geldi, geçti” diyemiyoruz. Çok boyutlu bir saldırıyla karşı karşıyayız; dikkatli olmak zorundayız. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı açıklamada devleti ve hükümeti ele geçirmeye yönelik darbe girişimini değerlendirirken şöyle diyordu: 

 “15 Temmuz’da bu teşebbüsler silahlı darbe girişimi hâlini alarak, hiçbir şüpheye yer bırakmaksızın Türkiye’nin farklı mahiyette bir terör saldırısıyla karşı karşıya olduğunu ortaya koymuştur. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin emir komuta zinciri dışında, çeşitli sınıflardan ve rütbelerden, Fethullahçı Terör Örgütü üyesi bir grup askerin başlattığı bu darbe girişimi, sınırlı ama ellerindeki silahların gücü sebebiyle tehlikeli bir boyutta cereyan etmiştir.” Cumhurbaşkanı’nın da vurguladığı gibi sınırlı, ama ellerindeki silahların gücü sebebiyle, tehlikeli bir boyutta cereyan eden bir darbe girişimi yaşadık.

15 Temmuz Cuma gecesi yaşadığımız darbe girişimini atlatmış olmanın sevinciyle, aldığımız yaranın derinliğini algılamakta güçlük çekiyor olabiliriz. Fakat, tehlike henüz geçmiş değildir. Darbecilerin kimlikleri ve bağlantıları netleştikçe, bu darbe girişiminin Türkiye’nin birliğini, bütünlüğünü hedef alan çok boyutlu bir saldırı olduğu kolayca görülebiliyor. 

Bu darbe girişimini herhangi bir parti sempatizanlığı çerçevesinden değil, vatan sevgisi çerçevesinden bakıp değerlendirmek durumundayız. Çünkü, bu başarısız kalan darbe girişiminin artçı sarsıntıları olacaktır. Bu sarsıntılarla, uzmanların da uyardığı gibi,  ülkemiz kaosa, iç savaşa sürüklenmek istenecektir. Bu darbe girişiminin, Ortadoğu siyasi haritasını yeniden şekillendirmek üzere uygulanmakta olan ve ülkemizin birliğini, bütünlüğünü hedef alan bir büyük projeyle ilişkili olduğunu hiçbir zaman unutmayalım. 

DARBE GİRİŞİMİ NEDEN BAŞARISIZ OLDU?

Yanıtı merak en önemli sorulardan biri de şu: Çok kapsamlı bir hazırlığa rağmen darbe girişimi neden başarısız oldu?

Sorunun doğru yanıtını bulabilmek için şu kronolojiyi inceleyelim: 

MİT darbe girişimini saat 16:00’da haber alıyor.

16.30’da MİT Müsteşarı Hakan Fidan darbe girişimini Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar’a bildiriyor.

18.00’de Hakan Fidan Genelkurmay’a gidiyor.

18.30’da Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar imzasıyla Türk Silahlı Kuvvetleri birimlerine 4 maddelik bir bildiri yayınlanıyor:

(1) Silahlı Kuvvetler Komuta Harekat Merkezi Amiri Tuğgeneral İlhan KIRTIL aranarak, Türk hava sahasında ikinci bir emre kadar hiçbir askeri hava aracının (uçak, helikopter vs.) havalanmaması, havada bulunanların derhal üslerine dönmesi,
(2) Kara Havacılık Komutanlığına gidilerek orada bulunan personel konuları ve hava araçlarının uçmaması dahil gereken her türlü tedbirin alınması,
(3) Etimesgut’taki Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Tümen Komutanlığına gidilerek tank ve zırhlı araçlar başta olmak üzere tüm araçların hareketlerinin durdurulması ve hiçbir şekilde dışarı çıkmamaları yönünde gereken tedbirlerin alınması emirlerini vermiştir.

TSK’da darbe hazırlığı yapan paralel yapılanmanın elemanları bu çok önemli bildirinin askeri birimlere ulaştırılmasını engellediklerinden, darbe girişimi engellenemiyor. Üstelik, darbe girişiminin deşifre olduğunun anlaşılmasından dolayı, darbeciler, 02.00’de başlatmayı planladıkları eylemlerini 21.00’e çekmek zorunda kalıyorlar. Genelkurmay Başkanı Org Hulusi Akar, İkinci Başkan Org. Yaşar Güler ve Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Salih Zeki Çolak, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yönetime el koyduklarına ilişkin bildiriyi imzalamadıklarından, paralel yapı elemanları tarafından etkisiz hale getiriliyorlar. 

Sonrasını, bütün dünya ile birlikte canlı yayılanlarda izledik, yaşadık. 

Emir komuta zinciri sağlanamadığı için 15 Temmuz’daki darbe girişimi başarısız oldu. Irak’ta kurgulanan ve ülkenin tek kurşun atılmadan teslim olmasına neden olan Kesnizani Tarikatı’nın Türkiye versiyonu olan Fethullahçı  cemaat yapılanması, TSK’nin önemli birimlerine kök salmasına rağmen başarılı olmadı. Allah’ın lutfettiği bu şansımızı çok iyi değerlendirmeliyiz. 15 Temmuz’un yalnızca bir darbe girişimi olmadığını, Türkiye’nin birliğini, bütünlüğünü hedef aldığının bilincinde olmamız gerekir. 

CUMHURBAŞKANI DARBE GİRİŞİMİNİ ANCAK SAAT 20..00’DE ÖĞRENEBİLMİŞTİ; “GEÇMİŞ OLSUN” DEMEK İÇİN HENÜZ ERKEN

15 Temmuz gecesi milletçe bir travma yaşadık. Ergenekon ve Balyoz davalarından sonra demokrasi üzerindeki vesayet kalktı sanıyorduk, ama bitmediğini gördük, yaşadık. Darbeler konusunda yaralı olan millet, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısına uyarak sokaklara döküldü ve darbe girişiminin başarıya ulaşmasını engelledi. 

Cumhurbaşkanı ve Başkomutan Erdoğan, en yakınlarının dahi darbeci paralel yapıyla ilişkili olmasına rağmen, darbe krizini çokiyi yönetti ve milletin geleceğine sahip çıkmasını sağlayarak, bir darbe girişiminin bir demokrasi şölenine dönüşmesini sağladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Marmaris’te darbe girişimini haber aldıktan sonra sergilediği tutum ve davranış, kriz yönetme becerisi, demokrasimiz adına tarihi bir duruştur. Bir liderlik dersidir. 

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) çeşitli birimlerinde başlatılan darbe hazırlıkları MİT tarafından saat 16.00’da, haber alınıyor. MİT Müsteşarı Hakan Fidan darbe girişimini 16.30’da Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar’a bildiriyor, fakat bu darbe girişiminden TSK’NIN Başkomutanı Recep Tayip Erdoğan ancak saat 20.00’de haberdar oluyor. Bu ayrıntıyı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CNN İnternational’a verdiği röportajdan öğreniyoruz. 

Bu noktada, “MİT’in saat 16.00’da haber aldığı darbe girişimini, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Başkomutanı olan Cumhurbaşkanı’nın hangi nedenlerle 4 saat gecikmeli öğrendi?” sorusunun yanıtı önem kazanmaktadır. İhmal mi, gaflet mi? Bir askeri darbe girişimi haber alınmışsa, Cumhurbaşkanı’nı 4 saat boyunca Isparta Komando Birliği’nin hemen yanında tutmanın bir açıklaması var mıdır? 

DİKKAT ÇEKMEK İSTEDİĞİMİZ NOKTALAR VAR

Bu darbe girişiminin getirisi ile götürüsünün lehimize dengelenmesi, darbe girişiminin devamı bağlamında yaşayacağımız gelişmelere bağlı olacaktır. 

Dikkat çekmek istediğimiz konular var..

15 Temmuz darbe girişiminde milletin parti farkı gözetmeksizin elele vererek sergilediği dayanışmayla kazandığı pratik, hem demokrasimizin hem de ülkemizin geleceği açısından çok önemli bir deneyimdir. Yalnız dikkat; bu tür toplum hareketleri her tür provokasyona uygun hareketlerdir; hiç beklenmedik, hiç arzu edilmeyen sonuçlar doğurabilir. 

Milletin sokağa çıkma çağırısı, Allah’ın yardımı ve milletin genlerindeki sağduyu sayesinde bir toplumsal felakete dönüşmedi. Dikkatli olmalıyız; darbeye destek veren iç ve dış odaklar, “sürü psikolojisi”nden yararlanarak, toplumun birliğini, bütünlüğünü bozmak isteyeceklerdir. Darbe planının bir sonraki aşaması ülkede kaos ortamı yaşatmaktır. Buna hiçbir şekilde fırsat verilmemelidir.

İnsanlarımızın darbe girişimi karşısında, parti farkı gözetmeksizin, demokrasiye sahip çıkma görüntüleri gurur tablolarıdır. Fakat, atılan sloganların, çalınan müziklerin bu tablonun bir parti mitingine dönüşmesine neden olmaması gerekir. Edirne’den Kars’a, Samsun’dan Diyarbakır’a ortak bir demokrasi duruşu sergilenebilmişse, bu dayanışma titizlikle, fedakarlıkla korunmalı, parti mitingine dönüşmesine asla izin verilmemelidir.

Bölge haritasının yeniden çizildiği, Ortadoğu ülkelerinin hiç de inandırıcı olmayan gerekçelerle işgal edildiği, kaosa, iç savaşa sürüklenip parçalandığı bir dönemde, 15 Temmuz darbe girişiminin başarılı olması halinde anayasa başta olmak üzere bütün hukuk sistemi askıya alınacak, Türkiye Ortadoğu’daki diktatörlüklerden biri seviyesine indirgenmiş olacaktı. Türkiye’nin uluslararası arenada bu şekilde yalnızlaşmasıyla, Güneydoğu illerinde sürdürdüğü terörle mücadeleye büyük darbe vurulmuş olacaktı. PKK, yurtdışı odaklardan alacağı destekle özgürlük savaşçısı bir örgüt olarak anılır olacaktı. Türkiye’nin birliği ve bütünlüğü tartışmaya açılacaktı. 

Zor günlerden geçiyoruz. Allah yardımcımız olsun..