Türkiye Cumhuriyeti, 15 Temmuz 2016 gecesinde NTV televizyon kanalı aracılığı ile Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Binali Yıldırım tarafından ‘’kalkışma’’ şeklinde duyurulan, ardından Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunun ele geçirilerek, Türk Silahlı Kuvvetleri adına, spikere tehdit altında bildiri okutularak ilan edilen darbe girişimi sonucunda tüm dünyanın gözleri önünde yaşanan ve yaşam boyu unutulmayacak Cumhuriyet tarihimizin en kara gecelerinden birini yaşadı…  
CNN Türk Haber kanalı ve Doğan Medya Center binasını ele geçirmek isteyen Cuntacılar yayına müdahale ederek kanalın yayın yapması engelledi. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bombalandığına canlı yayınlanan haberler aracılığı ile anı anına tanık olduk.
Ambulans sirenleri, araç kornaları, tekbir sesleri, askerler ve tanklarla geçişleri kapatılmış köprülerin görüntülerini hafızamıza silinmemek üzere kaydettiğimiz, ulusça hayatımızın sonuna kadar unutamayacağımız adeta kıyamet gibi bir gece yaşadık…
Darbe girişimini önlemek isteyen halk ile komutanlarının emir verdiği, Mehmetçiğin, karşı karşıya gelmesi hiç görmek istemeyeceğimiz ve yürek dağlayan görüntülerle hafızalarımızda yer etti…
CNN Türk, Doğan Medya Center, Türkiye Radyo ve Televizyon kurumuna el koyan, yayın durduran, zorla bildiri okutan, yayın engelleyen darbe girişiminde bulunan askerler Polis ve halk tarafından engellendi.
Askerimiz ve Polisimiz karşı karşıya gelse de, yaşanan tüm karmaşa içinde, aklı selim sahibi olan Polisler kimi yerlerde Mehmetçik ve halkı karşı karşıya getirmemek ve onur kırıcı davranışlara maruz kalmamaları  adına  sağ duyulu davrandı.
15 Temmuz gecesinin, işte o karanlık gecenin sabah saatlerinde çalıştığı hastanedeki nöbetine gitmeye çalışan genç bir doktor meslek hayatının en unutulmaz anısını yaşadı….
Boğaz içi köprüsünün Altunizade kavşağında insanların koşturduklarını gören doktor o yöne gitti. Trafik, karmaşa ve henüz tankların boşaltılmadığı köprünün yoğun trafiğinde, kalabalık arasında, bir taksinin arka koltuğunda, doğum vakti gelmiş genç bir kadınla karşılaştı. 
Doğuma hazır genç bir anne adayıyla karşılaşan doktor Memorial hastanesi, Anestezi ve ağrı polikliniği sorumlusu olan Dr. Mehmet Çelik’di…  
Doktorluk refleksiyle daha önce hiç doğum yaptırmamış olmasına rağmen genç kadına yardım etti. Doktor yaşadığı enteresan olayı Facebook sayfasından “Köprü Başında Bir Hayat başlığı’’ ile paylaştı.
 Doğumuna tanıklık ettiği, göbek bağını kestiği, bebeğin cinsiyetini yaşanan karmaşadan ve heyecandan dolayı bilmiyordu. Meslek yaşamının en ilginç anısını yaşayan doktor ünlü yönetmen Çağan Irmak’ın yazdığı ve yönettiği unutulmaz Babam ve Oğlum adlı filmdeki sahnenin gerçek hayatta ki kahramanı olmuştu.
 ‘’Filmi izlediğimde bu sahneyi abartılmış bulmuş ve burun kıvırmıştım’’. diyen doktor,’’ hayat mı garip, yaşadığımız ülke mi? Bu kara günde dünyaya gelen, kim olduğunu bırakın, cinsiyetini bile hiçbir zaman öğrenemeyeceğim bu bebeğin güzel bir hayatı olur dilerim.’ ’Hayat varsa Umut’da vardır… Notuyla yaşadığı olayı facebook sayfasından aktardı. Bu paylaşım kısa sürede binlerce kişiye ulaştı. 
Doktorun, mesajına rastlayan taksi şoförü hamile müşterisini Üsküdar Zeynep Kamil Hastanesine yetiştirmeye çalışan Reyhan isimli bir kadın taksi şoförüydü. Doktorun belki de yaşamımın sonuna kadar bilemeyeceğim dediği cevabı ona bir mesaj yazarak verdi. Bebek kızdı…
Yaşanan olayı öğrenen  ünlü yönetmen Irmak “Senin güzel kalbine, kutsal mesleğine, kurban olurum doktor kardeşim benim.. Sen ve senin gibiler eksik olmasın başımızdan… Tüm doktorlarımıza sonsuz sevgiler ve teşekkürler”.. mesajıyla doktor Mehmet Çeliği takdir dolu bir mesajla karşılık vererek kutladı…
Yaşanan bu olayın üzerinde çok düşündüm. Bu doktoru, darbe girişiminde bulunmak için tüm mukaddesleri çiğneyen yaşlı bir vaizin yoluna girmiş akıl tutulması yaşayan bir kısım ordu mensubu komutanları… Meydanları…
Hiç şüphesiz ki bazı mesleklerin mukaddes bir yanı var. Dokunulmaması gereken bir Onuru… Etik değerleri.. Namusu… Analitik zekası ve keskin mantığıyla  bir çok branşında sanatı ve bilimi birleştirebilen, mesleki refleksi ile içinde bulunduğu koşullar ne olursa olsun bir başka insana yardım edebilen, insancıl olmanın zorunluluk olduğu doktorluk  mesleği gibi…
Meraklı, yaratıcı, komik, duygusal, çocuksu mizacıyla hayal gücünden, harflerden, boyalardan, taşlardan, notalardan, kelimelerden beslenerek eserlerini üretebilen sanatçı gibi…
O karanlık gecede, kamerasına, fotoğraf makinesine, mikrofonuna şerefle sarılmış, bina çatılarına çıkarak aldıkları görüntüleri haber merkezlerine aktaran ulusal ve uluslararası basın çalışanı gazeteciler gibi.. 
Muhabiriyle, spikeriyle, haber müdürüyle, kameramanıyla, fotoğrafçısıyla canlarını hiçe sayarak, çocuklarını, eşlerini, ailelerini, sevdiklerini evlerinde bırakıp haber merkezlerine ve sokaklara çıkarak meslek destanı yazdılar. 
Gazeteci halkın ve haberin sesi olmaya devam etti… 
Çünkü merak duygusu, analitik zeka, sözel yetenek, yorumlama, sosyallik, araştırma merakı, habere ulaşma yolunda ısrarcılık, bilgiyi vermede eşitlik ve tarafsızlık ama en önemlisi cesaret olmazsa yapılamayacak bir mesleği seçmiş kişiydi gazeteci… 
İnsanoğlu Habil ve Kabil’den bu yana kardeşinin kanını toprağa döküyor… Zaman değişiyor, asırlar geçiyor sevgi kırılgan, nefretse huzursuz bir duygu …
Bir taksi içinde doğan bebeğin dünyaya geliş koşulları ne şekilde olursa olsun mucizelere, masumiyete, iyi insanlara olan inancımızı ve geleceğe olan umudumuzu pekiştiriyor….
Babam ve oğlum filminden iki farklı replikle haftaya yeni bir perşembe yazısında buluşmak umuduyla…
Gece vaktinden önce sancısı tutmuştur kadının… Sadık!! suyum geliyor.. Yardım et der kocasına!! Sokaklarda kimsecikler yoktur… Ne bir araba.. Ne bir taksi geçer…Yardım!! der kadın kocasına.. Yardım!!
Bir haykırış kopar gecenin alaca karanlığında…
Gün doğmak üzeredir.. 
Bir askeri Kamyon yanaşır Sadığın yanına… Kucağında bir bebek vardır ..
Bebeği sardığı bez parçaları kan içinde…
Asker koşar, gelir Sadığın yanına Hemşerim ne oldu? Kaza mı?
Karım öldü der Sadık..
Öldü karım…
Kimse yoktu..
Kimse yardım etmedi..
Herkes nerede?
Asker der ki; Darbe oldu…
Korktuğu, fikir ayrılıklarından, otoritesinden kaçtığı, bir türlü sevgi bağı kuramadığı, ona sürekli öfkeyle bağıran, onu değiştirmeye çalışan, onu olduğu gibi kabullenmeye razı olamayan, yıllardır konuşmadığı babasına son konuşmasında oğlunu emanet eden Sadık ölmeden önce şöyle der;
Baba!! Yüreğim yangın yeri gibi biliyor musun?