Hani herşeyin para olduğu bir dünyadayız ya… Manevi dünyanın tatlarından uzak, hızlı, vakti kısaltan para dünyası…

Günümüzde para, yaşamanın ilk koşulu... Bol bol çalışmalı, para kazanmalıyız.

Ancak paranız nispetinde sağlığınız güvencede… Paranız kadar çocuklarınız iyi eğitim alabilmekte… Paranız kadar çocuklarınız kötü ortamlardan korunabilmekte… Paranız kadar iyi bir semtte ve konutta oturalabilmekte… Paranız kadar yıllık izin günlerinde kaliteli dinlenilebilmekte…

İşte bu yüzden de paranın peşinde koşarız, hemde deli gibi…

Öyle koşmak zorundayız ki; çocuklarımızın büyüdüğünü göremeyecek kadar, maneviyatımızı sağlıklı bir şekilde yerine getiremeyecek kadar...

Özellikle de; milli geliri düşük ama milli gideri yüksek, enflasyonu düşük ama zamları yüksek, üretimi düşük ama tüketimi yüksek, ihracatı düşük ama ithalatı yüksek, milli para değeri düşük ama dış borç faizi yüksek, yat-kodra benzinin de vergi oranı düşük ama traktör benzinin de yüksek olduğu bir ülkenin vatandaşıysak daha çok koşmalıyız...

İşte bu zorunlu ve yoğun çalışma temposuna verimlilik denir...

Tepedekiler çok sever böyle zor koşullara, yıkıma, acıya güzel isim koymayı. Verimlilikte; böyle keyifle okunan, hoş anlatımlı ama zamanının çoğunu çalışarak, işyerinde geçirmeni sağlayan, “zamanını yönete bil” olarak lanse edilen ama asla tam olarak becerilemeyecek bir eylemdir…

Velhâsıl, Cem Karaca’nın şarkısında dediği gibi “bindik bir alamete gidiyoz kıyamete”…

Bu sistem ile yönetiliyoruz. Bu sistemin bir parçası olmak durumundayız.

Ve haliyle de hepimizin umudu, hayali “emeklilik” yılları…

Nihayet aklı kenarda bırakıp, maneviyata dalabileceğimiz, huzurlu bir emeklilik…

Yoğun tempo ve stres içerisinde, yapmaya fırsat bulamadıklarımızı emekliliğimizde yapma hayalimiz var. Yada en azından vardı…

Çalışma bakanımız yaptığı açıklama da “Gelişmiş ülkelerde emeklilik yaşı 72, bizde ise 52 dedi” ve emeklilik yaşının yükseltileceğinin sinyalini verdi.

Lâkin Almanya, Hollanda’da emeklilik yaşı 65, Türkiye’de ise 60… 20 yıl gibi bariz bir fark istatistiklerde görülmemekte.

Ayrıca Almanya, Hollanda gibi ülkelerde ortalama insan ömrü 85 yıl, Türkiye’de ise 75 yıl. Avrupa’lı ortalama 20 yıl emekli maaşı alırken, Türkiye’de bu süre 15 yıl.

Yıllarca, nispeten daha düzensiz ortamlarda yoğun tempo ile çalışan halkın hayalleri bu açıklamayla hüsrana uğradı.

Gelişmiş ülkelerle kıyaslanmak tabii güzel, lâkin gelişmiş ülkelerde çalışma düzeni, tertip, kurumsallaşma daha fazladır. İşsiz kalınan dönemlerde sefalet çekilmemektedir. Yüksek işsizlik maaşı uzun süre bağlanabilmektedir.

Mesela o ülkelerde iş kazaları sonucunda ölüm oranı neredeyse sıfırdır… Bizde ise işkazasında ölen işçi sayısı her yıl artmaktadır ve çok yüksektir…

Birkaç sene önce de emeklilik katsayıları ve hesaplama şekli değiştirilmiş, emeklilik maaşı düşmüştü.

Yaklaşık 6 ay önce 1,5 milyon işsiz, emeklilik yaş sınırının düşürülmesi istemiş, imza toplamıştı. Çünkü işsizlerdi, iş bulamıyor ve geçinemiyorlardı. Bir de üzerine her ay SGK sağlık sigorta primi borçlanıyorlardı. Ama kabul edilmedi. Yapılan açıklamada “hazinenin müsait olmadığı” söylendi. 

Hâlen daha ülkemizde bir çok şirket, çalışanlarının SGK girişini sağlıklı yapmaz iken… Sağlıklı denetim yokken… Çalışması hiç gösterilmemiş yada on çalıştı ise bir gösterilmiş çalışanlar varken, gelişmiş ülke örneği, örnek bile teşkil edememektedir…

Altyapı oluşturulamamışken, iş kazaları çokken, SGK denetimleri eksikken, işsiz kalanlar iş bulma sürecinde işsizliğin acılarını yaşarken, gerekli eğitim ve düzen kurulmamışken, “geç emekli olsunlar” deyip kestirmeden gitmek, kolaya kaçmak, haksızlık olur.

Aynı açıklamada; “İleri ki dönemde, 52 yaşında emeklilik bekleyenlerin emekliliğinin karşılanamayacağı, bütçe açığına sebep olduğu” söylendi.

Bu durumda; yıllardır her platformda “ekonomik durumumuzun iyi olduğunu” anlatan bürokratlarımız yoksa doğruyu söylemediler mi? Ekonomimiz güçlü mü? Değil mi?..

Mevcut emeklilerimizin maaş ortalaması, gelişmiş ülke emeklilerin onda biri kadar… Avrupa’nın satınalma gücü en düşük emeklilik maaşını dahi karşılayacak durumda değil miyiz?

Bu durumda bir çok yerde haber olmuş 3 milyon Suriye’li mültecinin emekli edilmesi hangi bütçe ile karşılanıyor?.. Eğer gerçekten durumumuz yoksa neden emekli edildiler?..

Yıllardır, milleti ve vatanı için canla başla çalışan, mücadele eden, sigortasını, vergisini ödeyen, anasının aksütü gibi 52 ise 52, 50 ise 50 yaşında emekliliği hak eden halkın günahı ne?..

Açıklamanın bir başka bölümünde de; “Ancak gençlerden alarak bu maaş ödenebilir. Ülkenin kaderi ve gençlerin geleceği karartılarak ödenebilir.” dendi.

Bugün emeklilik bekleyenler bir zamanlar gençti ve o gün emekli olanların maaşlarını çalışarak, hemde çok çalışarak ödediler… Çünkü sigorta sisteminin mantığı bunun üzerine kurulmuştu. Onlar bundan kocunmadılar…

Lâkin bugün emeklilik bekleyenlerin gençliğinde; dış ülkelere yani bahsi geçen gelişmiş ülkelere borçta yoktu… Belki önce bu düzeltilmeli... Bugün 400 milyar doların üzerinde dış borç var…

Asıl gençlerimizden alacak olan, kaderi değiştirecek olan işte bu borçtur. Borcun yüksek faizi, öngörülemeyen kur yükü ve siyasi yaptırımlarıdır.

Bugün ülke olarak en çok yaptığımız iş inşaat… Bu sebeple en iyi biz biliriz. Bir bina çatıdan yapılmaya başlanmaz… Önce temeli atalım, sırasıyla çatıya çıkalım… Emeklilik ortalama yaşını da o zaman 72’ye çekebiliriz…