Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı ne kadar öfke ve nefret dolu, ne kadar kindar olduğunu zannederim tarihin derinliklerine sıklıkla inip hatırlamak ve hatırlatmak gerekiyor. Sömürgeci güçlerin Akdeniz üzerindeki küresel planlarına karşı dik duran ve ‘milli imkânlarla’ coğrafyanın nimetlerini gün yüzüne çıkarmak üzere arama gemilerini seferber eden Türkiye’yi engellemek üzere ittifak eden şer cephelerinin Anadolu topraklarından da destek bulması ne büyük garabet, değil mi?

**

Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı beslediği hasmane duyguları en iyi bilenlerden biri de yakın tarihte ülkemizin hem Dışişleri Bakanlığını hem de Başbakanlığını yapan Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu olmalıdır. Neden mi? Hatırlayalım:

Davutoğlu Dışişleri Bakanı sıfatıyla 2011 yılının mart ayında Yunanistan’a ‘üç günlük’ bir ziyarette bulunup, uzun görüşme ve çalışmalar yapmıştı. İşte bu gezinin son bölümünde Batı Trakya’da yaşayan Türklere hitap ederken “Kimliğinize sahip çıkın, daha aktif olun” diyen Davutoğlu’nun bu sözlerine Yunan Hükümet yetkilileri ummadığı şekilde tepki vermişti. Davutoğlu uçakta ‘Yunanistan’dan iyimser duygularla döndüğü’ mesajını verirken Yunan Hükümet Sözcüsü Yorgos Petalotis yazılı bir açıklama yapıp ‘Batı Trakya'daki Müslümanların davetsiz avukatlara ve savunuculara ihtiyacı olmadığını’ söylüyordu! Davutoğlu'nun ziyaretinin, ‘özellikle Trakya ziyareti deneyiminin’ memnun edici olmanın yanında öğretici olmasını ümit ettiğine de vurgu yapan Yunan sözcü “Müslüman vatandaşlarımızın davetsiz avukatlara ve savunuculara ihtiyacı yok” diyerek hakarete varan bir tavır sergilemişti.

Yorgos’un kendisine yakıştırdığı ‘Davetsiz avukat’ nitelemesine Davutoğlu o günlerde nasıl bir cevap vermişti hatırlamıyorum ama Yunanlı muhalif siyasetçiler ve aydınlar günümüzde yaşanan gerginlikten Yunan hükümetini sorumlu tutarken Davutoğlu ‘AK Parti hükümetinin Akdeniz’de gerginliği tırmandırdığını’ söyleyerek ‘Olağanüstü bir muhalefet profili’ sergiledi!

Eski dışişleri bakanı Evangelos Venizelos, Yunan hükümetinin Doğu Akdeniz’de azami ölçüde katı tutum sergilediğini ve bölgede tansiyonun yükselmesine Yunan tezlerinin sebep olduğunu söylerken…

Ve öğretim üyesi Sotiris Valden “Üçüncü unsurlar diyalog arayışındayken Atina hükümetinin Mısır-Yunanistan anlaşmasıyla Doğu Akdeniz’de gerilim tırmandı” derken…

Davutoğlu’nun bir İngiliz yayın organına ‘Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bölgeye yaklaşımının çok riskli olduğunu söylemesi, “Türkiye, gücü diplomasiden daha öncelikli gördüğü için Doğu Akdeniz'de askeri çatışma riski içerisinde. Maalesef hükümetimiz düzgün bir diplomatik performans sergilemiyor" demesi neyle izah edilebilir?

Davetsiz avukatlıkla mı?

Ya da gönüllü avukatlıkla mı?

**

Syriza hükümetinin ekonomi bakanı Efklidis Tsakalotos, “Yunanistan'ın Kıbrıs adasıyla MEB alanlarının ısrarla birleştirilmesi için sürdürülen mantık bir felaketin habercisidir. Bu tartışmalar sürdükçe bunun gerçekleşmesinin ne denli zor olduğu, uluslararası hukuk kuralları uygulamalarının tam aksi yönde bulunduğunun görülmesindedir. Yunanistan kıta sahanlığı ile Kıbrıs adasının kıta sahanlığını birleştirecek bir yetkiye elbette sahip olamaz” derken…

Eski dışişleri bakanlarından Nikos Kocyas, Atina hükümetini kastederek "Doğu Akdeniz ve Ege için her şey bizimdir, bize aittir; başka kimsenin hakkı yoktur, derseniz o zaman problemin bir parçası olduğunuzu da kabul etmeniz lazım” derken…

Yine eski dışişleri bakanlarından Yorgos Katrougalos “Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de elbette hakları vardır. Yeter ki uluslararası hukuk kurallarına uygun olsun” açıklamasını yaparken…

Siyaset bilimci Aleksis Heraklides “Türkiye'nin saldırgan bir ülke olduğunu gerekçe gösterip sürekli silahlanmamız ve bu yüzden ekonomimize ağır zararlar vermemiz büyük hatadır. Türkiye'nin Akdeniz sahilleri, neredeyse Mısır'ın sahillerinden daha uzundur. Dolayısıyla Yunanistan ileri sürdüğü tezlerle gerek Ege'de gerekse Doğu Akdeniz'de Türkiye'yi sadece kıyı sahillerinde hapsetmeye çalıştığı imajını veriyor. Ege'deki Yunan adaları ya da Meis adası Türk kıyılarına o denli yakın ki, uluslararası hiçbir mahkemenin bu adalara kıta sahanlıkları ve Münhasır Ekonomi Bölgeleri için (MEB) tam yetki hakkı tanıması mümkün değildir” diyerek kendi ülkesini suçlarken…

Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Panayiotis Ioakimides Yunanistan'ın büyük hatalarını beş madde halinde sıralayıp;

“1-1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi uyarınca bir ülke kıta sahanlığı ilan edecekse karşı kıyıdaki ülke ile anlaşması şarttır. Kıta sahanlıkları ise ülkeler arasında yapılacak müzakerelerden sonra belirlenir. O zamana kadar hak talep edilen bölgeler ihtilaflı bölgelerdir. 

2-Ülkelerin MEB alanları o ülkenin egemenlik alanı değildir. Oruç Reis gemisinin, bölgedeki araştırmalarıyla Yunanistan'ın egemenlik haklarını değil; faraziyede varsaydığımız egemenlik haklarımızı kısmen ihlal ettiği söylenebilir.

3-MEB alanları uluslararası sular olarak kabul edilir. Seyül seferler bütünüyle serbesttir. Oruç Reis'in bölgede yüzdürülmesi yasa dışı değildir. 

4-Yunanistan'ın Mısır ile deniz yetki alanları anlaşması zamanlama açısından hatalıdır. Türkiye ile müzakerelere başlamadan bir gün önce böyle bir anlaşma yapması, en azından uygunsuz olmuş, müzakereleri rayından çıkarmıştır.

5-Avrupa Birliği Atina'ya 'tek taraflı hareket etme; Türkiye ile diyalog masasına otur' gibi de şiddetli bir mesaj veriyor” tespitlerini sıralarken bizim muhalif siyasetçilere ne oluyor?

Sahi, kim kimin avukatı?

**

İYİ SÖZLERİNİ KENDİ SÖZLERİYLE GÖLGEDE BIRAKTI

Esasen Davutoğlu’nun İngiliz yayın organına verdiği açıklamada Türkiye lehine olan bölümler de vardı. Ancak “Türkiye hükümetini suçlayıcı ifadelerinin yanından “Avrupa Birliği, Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin temel stratejik gereksinimlerini anlamıyor. Avrupalı liderler Doğu Akdeniz'in Türkiye için hayati stratejik öneme sahip olduğunu anlamalı. Kimse Türkiye'yi köşeye sıkıştıramaz, zorla bir şey yaptıramaz, Türkiye'yi karaya hapsedemez” şeklindeki sözlerinin hiçbir hükmü kalmadı.